İSTANBUL
Başbakan Binali Yıldırım, “Fırat Kalkanı hadisesinde 2 bin kilometrekarelik alanda DEAŞ ile en çetin mücadeleyi Türkiye verdi.” dedi.
Pera Palas’ta düzenlenen Beyoğlu Sohbetleri’nde hayat hikayesinin salonda bulunanlardan farklı olmadığını anlatan Yıldırım, “Anadolu’nun zor coğrafyasında dünyaya gelmiş, çocukluk yıllarından sonra daha iyi bir gelecek için batıya, gurbet yollarına düşmüş ailelerin çocuklarıyız.” dedi.
Ortaokulu, Kasımpaşa İplikçi’de Piri Reis Ortaokulu, liseyi ise Kasımpaşa Lisesi’nde okuduğunu, bölgenin yabancısı olmadığını aktaran Yıldırım, Beyoğlu Belediye Başkanı Misbah Demircan’a dönerek, “Belediye başkanı olarak bir dahaki dönemde karşına çıkarsam şaşırma. Zaten işimiz bitiyor bizim, tezkereciyiz biliyorsun.” diye espri yaptı.
Türkiye’nin her tarafının birbirinden güzel olduğunu kaydeden Yıldırım, Türkiye’yi zenginleştiren, büyük ülke yapan, önemli ülke yapan bu çeşitliliği çok önemsediğini belirterek,”Salona baktığımız zaman memleketimizin bütün renklerini görüyoruz, bütün toplum kesimlerini görüyoruz. Hoşgörüyü görüyoruz, birlikte yaşamanın ne kadar önemli olduğunu, ülkemizin geleceği için, ülkemizin değerleri için birlikte hareket etmenin ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. İşte bir bakıyoruz Avrupa’dan, Afrika’dan, Uzak Doğu’dan misyon temsilcileri var, başkonsoloslukları var, semavi dinlerimizin temsilcileri var, sanat dünyamızın çok değerli mensupları var, iş adamları var, çalışanlar var, hanımlarımız var. Toplumun bütün kesimleri, bütün renkleri bugün burada bir arada. Böylesine çok zengin bir topluluğa hitap etmek, bir arada olmak benim için de büyük bir onur.” diye konuştu.
Türkiye’nin bölgenin istikrar ülkesi olduğunu, Türkiye’nin Avrupa, Asya, Afrika’nın buluştuğu bir yer haline geldiğini, 3 saatlik uçuşla 56 ülkeye ulaşılabildiğini belirten Yıldırım, “56 ülkeyi kapsayan bu coğrafyada 30 trilyon dolarlık bir gayri safi milli hasıla dönüyor yılda. Yaklaşık 1,6 milyar insan yaşıyor. Dünyaya yakın, pazara yakın dünyanın bütün olaylarının cereyan ettiği bölgelere yakın bir yerdeyiz.” dedi.
Bu konumun artıları ve eksileri olduğunu dile getiren Binali Yıldırım, “Kaynayan kazan. Sorunlara bakın, Türkiye’nin etrafında dolanıyor. İstikrarsızlıklar, iç savaşlar, idare zaafiyetleri, otorite boşlukları, bütün bizim bölgemizde. Bütün bu şartlara rağmen ayakta kalmak ve bölgedeki istikrarsızlıkları gidermeye yönelik önemli roller üstlenmek, görev yapmak, çözüm arayışlarına öncülük etmek başka bir ülkenin yapabildiği bir şey değil.” ifadelerini kullandı.
Türkiye’de bazı ülkelerin nüfusundan bile fazla 3,5 milyon göçmen olduğunu anımsatan Yıldırım, şöyle devam etti:
“Üç beş tane göçmen Avrupa’ya gitti mi kıyamet kopuyor. Duvar örmeye başlıyorlar, ‘elektronik tedbirler alalım falan’ diye oturup günlerce kafa yoruyorlar. Bugün dünyada göçmen nüfusu 60 milyonu aşmış durumda. BM ülkelerinin 21’inin ancak nüfusu bundan fazla. 22. ülke göçmenler ülkesi. Dünyanın karşı karşıya kaldığı sorunların ne kadar büyüdüğünü, ayrışmanın ne kadar günden güne artık sürdürülemeyen bir noktaya geldiğini anlatmak için söylüyorum. Daha iki gün önce açıklandı, dünyadaki servetin yüzde 82’si yüzde 1 nüfusa ait. Daha başka bir şey konuşmaya gerek yok. Böyle bir dünyanın geleceğinin nereye gideceğini tahmin etmek için kehanette bulunmaya lüzum yok. Maalesef dünyada liderlik problemi de var. Zengin olan, imkanları geniş olan, çok büyük güçlere sahip olan ülkelerde liderlik problemi var. Liderlik problemi olunca da küresel olaylara çözüm arayışında istenen sonucu alamıyoruz. Örneğin Suriye’ye, Irak’a, Afganistan’a, Yemen’e, Afrika’daki ülkelere bakalım. Maalesef çözüm üretilemiyor. Niye? Rekabet. Kendi aralarındaki rekabet yarışından dolayı oradaki mazlum, masum insanlar acı çekmeye devam ediyor.”
“Gelecek konusunda ümitsiz olmamızı gerektiren bir şey yok” diyen Yıldırım, sadece ümitli olmayacaklarını gayret de edeceklerini söyledi.
Başbakan Yıldırım, “Elimizdeki imkanları en önce ülkemiz için, yaşadığımız, doğup büyüdüğümüz, acı tatlı hatıralarımızın olduğu ülkemiz için arta kalan kısmını da komşularımız için bütün insanlık için her türlü imkanı seferber edeceğiz.” dedi.
“Darda kalan insanlara kucak açmak bizim genlerimizde var”
Hiçbir zaman 3,5 milyon insan Türkiye’ye geldi diye şikayet etmediklerini kaydeden Yıldırım, “Bizim geçmişimizde, geleneğimizde var, darda, zorda kalan insanlara kucak açmak, onlarla ekmeğimizi paylaşmak bizim genlerimizde var. Bunun zararını da görmedik. Şimdi daha büyük sorunlarla karşılaşmamak için o bölgelerde terörle mücadelede DEAŞ, PKK, uzantıları ve FETO gibi amansız bir mücadele veriyoruz.” değerlendirmesini yaptı.
Binali Yıldırım, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Fırat Kalkanı hadisesinde 2 bin kilometrekarelik bir alanda DEAŞ’la en çetin mücadeleyi Türkiye verdi. Şimdi o bölgede 100 binden fazla insan döndü, yerleşti, ticaretle uğraşıyor, geleceğe umutla bakıyor. Sadece 160 bin öğrenci orada okullarda okuyor. Hastanesi var, okulları var, karakolları var, her şeyleri var. Kendilerine göre idari yapılaşmayı yaptılar. Türkiye bunlara destek veriyor, bunlara kaynak ayırıyor. Neyi yapmaya çalışıyoruz? Biz diyoruz ki Suriye’nin tamamında bu mümkün. Bunu göstermeye çalışıyoruz. 3 bin 600 DEAŞ militanını biz orada etkisiz hale getirdik. Amerika dünyayı ayağa kaldırıyor, ortada bir şey yok. Irak’ta, Suriye’de laf çok icraat zayıf ama biz yapıyoruz. Örnek ortada. Şimdi bazıları diyor ki ‘Afrin’e niye gidiyor Türkiye, niye müdahale ediyor?’ Gerçekleri bilmek lazım. 2012 yılında Afrin’e doğru Fırat’ın doğusundan PKK terör örgütünün tıpatıp aynısı olan, PYD/YPG unsurları geldi yerleştiler. Afrin’in demografik yapısına bakın, Araplar ağırlıklı yüzde 60, yüzde 35 Kürtler var, Türkmenler var ve diğer küçük küçük etnik gruplar var. Geldiler burada silahlı militanları marifetiyle baskı kurdular, önce insanların mallarına mülklerine el koydular, haraç toplamaya başladılar, çocuklarını zorla askere aldılar. 2014’te de ‘Biz burayı kanton ilan ettik’ dediler. Kanton ilan ettikten sonra 130 kilometre olan hudutlarını boydan boya 90 santimetre kalınlığında tüneller ve siperlerle kazdılar, silahlı adamlarını oraya yerleştirdiler. Peki niçin yapıyorsunuz bunu? Böyle biri ihtiyaç nereden doğuyor? Siz kimsiniz? Siz Suriye devleti misiniz? Siz Suriye’nin silahlı gücü müsünüz? Size karşı düşmanlık mı var? Niçin yapılıyor bu?”
Suriye tarafından Türkiye’ye 95 roket atıldığını aktaran Yıldırım, “12 vatandaşımız bizim, 13 Suriyeli olmak üzere 25 kişi hayatını kaybetmiş. Geçmiş yıllara ait olanları söylüyorum. 29’u Suriyeli olmak üzere 77’si Türk vatandaşı olmak üzere 106 kişi yaralanmış. Bundan neyi anlatmaya çalışıyorum. Taciz var. Orada Hatay’da, Kilis’te roketler düşüyor. Efendim bombalar atılıyor, maddi zararlar oluyor, can kayıpları oluyor, sürekli taciz… İnsanlar tedirgin, can güvenliği yok, mal güvenliği yok. Şimdi biz ne yapacağız, buna göz mü yumacağız? Tabii ki yapamayız. İkazlarımızı yapıyoruz. ‘Bak rahat durun, uslu durun, sabrımızı taşırmayın.’ Baştan tutumumuz çok açık ve net.” ifadelerini kullandı.
“ABD 3-5 tane caniye, alçak terör örgütüne muhtaç bir ülke mi?”
Suriye’nin toprak bütünlüğünün bozulmasına karşı olduklarını, bunu en baştan ilan ettiklerini aktaran Yıldırım, şöyle devam etti:
“Türkiye, Suriye’de bu iç savaşın, yaklaşık 800 bin insanın ölümüne neden olan ve 10 milyondan fazla insanın yerini yurdunu terk etmesine vesile olan bu savaşın bitmesini istiyor. Bu artık sürdürülemez bir durumdur. Bunun için biliyorsunuz Rusya ve İran ile Türkiye olarak bir inisiyatif aldık. Çok da mesafe kat ettik. Yapılan bu çalışmaların akamete uğramasını istemiyoruz. Geriye dönüş istemiyoruz. Ama bir yandan da dost ve müttefik bildiğimiz bir ülke orada PKK’lıları silahlandırıyor. ‘Ne yapıyorsunuz kardeşim, nedir bu yaptığınız?’ dediğimizde bize söyledikleri; ‘Burada DEAŞ mücadelesi yapıyoruz. Bu DEAŞ mücadelesini de biz kendi askerlerimizle yapmak istemiyoruz.’ Peki nasıl yapacaksınız? İşte bu PKK, yani PYD, YPG. PKK’nın kuzenleridir. Yani dayıları, amcaları Irak’ta. Kendileri de Suriye’de kılık değiştirerek faaliyet gösteriyor. Biz onları çok iyi biliriz, 35 senedir bunlar bizim başımızı ağrıtan, kısmen de enerjimizi alan alçak bir bölücü terör örgütüdür. Bunlarla tuttular beraber iş yapmaya başladılar.”
“Soruyoruz; ‘Niye kardeşim? Siz NATO’da üyesiniz. En büyük üyesiniz, Türkiye ikinci geliyor. Bizimle müttefiksiniz. Niye böyle yapıyorsunuz?’ ifadesini kullanan Yıldırım, “Verdikleri cevap şu; ‘Bu bir tercih değil, bir mecburiyet.’ Aynen tabir bu. İyi de peki kardeşim Amerika gibi büyük bir ülke, dünyanın süper gücü, bu kadar ordusu var bu kadar imkanı var. Üç beş tane caniye, alçak terör örgütüne muhtaç bir ülke mi? Bu nasıl izah edilecek? ‘Efendim bunlarla bizim işimiz bitecek ve sonra bunlarla yolumuzu ayıracağız.’ Bu çok inandırıcı geliyor mu sizlere?” diye konuştu.
“Türkiye, Afrin’de sadece PKK’yla değil, aynı zamanda DEAŞ’la da mücadele ediyor”
Başbakan Yıldırım, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Çok açık bir şey söylüyorum. Sonra bakıyoruz binlerce tırla her türlü silah geliyor. Büyük kargo uçaklarıyla mühimmatlar, zırhlı araçlar, tanklar, tanksavarlar aklınıza ne gelirse bütün silahlar geliyor. Nasıl geliyor? Parasız, bedava geliyor ve dağıtılıyor. Bir bakıyorsun Şemdinli’de bir baskın olmuş. Kullanılan silaha bakıyorsun onların silahları. Biz paramızla silah ve mühimmat istiyoruz, alamıyoruz. Şimdi, Türkiye ne yapsın kardeşim? Yani ne yapalım? Canınız sağ olsun mu diyeceğiz? Bakıyoruz ki DEAŞ meselesi de yok. Yani mücadele ediliyor gibi gözüküyor ama ortada ‘Rakka’yı aldık’ diyorlar. Ondan sonra DEAŞ’lıların hepsini arabalara yüklüyorlar, silahlarını da çoluğunu çocuğunu da. Bir de PKK’lıları, PYD’lileri eskort olarak yanlarına koyuyorlar. Sağ salim oradan çıkmalarını sağlıyorlar. Bu nasıl izah edilecek? DEAŞ’la mücadele onlara eskortluk yaparak, canlarına, mallarına, ırzlarına zarar gelmeden orayı terk etmeleri mi? Nereye gidiyor? Afrin’e gidiyor, Sina’ya, Mısır’a gidiyor. Akdeniz’den Avrupa’ya geçiyor. Ondan sonra canlı bomba olarak karşımıza çıkıyor. Bizim isyanımız bunadır.”
Türkiye’nin Afrin’de sadece PKK’yla değil, aynı zamanda DEAŞ’la da mücadele ettiğini anlatan Yıldırım, “Çünkü bunların hep hedefleri aynı, amaçları aynı, bunlar öldürmek için kodlanmış alçaklar. Hiçbir şekilde bunların kutsalı yok. Hiçbir değeri yok. Bunlar ağababaları ne diyorlarsa, kim kiralamışsa onun için çalışıyorlar. Durum bu. Afrin’e gidişimizin sebebi, orada bulunan masum, mazlum, zulüm altındaki insanları bu zulümden kurtarmak. Bu bir. İkinci madde de oradan ülkemize var olan tacizleri, tehditleri, saldırıları durdurmak. Vatandaşımızın can ve mal güvenliğini temin etmek. Üçüncüsü de sınırlarımızın güvenliğini sağlamak. Bunlar sağlandıktan sonra sen sağ ben selamet.” dedi.
Fırat Kalkanı, Azez, Cerablus hattındaki normal hayata geçişin sağlanacağını aktaran Yıldırım, şunları söyledi:
“Buradan doğacak bir sonuç daha var. Hatırlarsanız birkaç gün önce ‘Türkiye’nin güney hudutlarında 30 bin kişilik bir ordu oluşturuyoruz’ diye açıklama yaptılar. Bu ne demek? Türkiye’nin güney sınırları NATO sınırları. Şimdi NATO sınırlarını tehdit görüp, bir NATO ülkesinin bir ordu oluşturmasının izahını ben anlayamıyorum. Bu açık bir düşmanlıktır. Yani güney sınırlarımızdan Akdeniz’e kadar bir şer koridoru, bir sözde terör devleti oluşturma çabasından başka bir şey değil bu. Bu açık seçik görülüyor. Türkiye bu kepazeliğe, bu aymazlığa müsaade etmez. Bunun arkasında kim olursa olsun, gücü ne olursa olsun, ismi ne olursa olsun. Türkiye buna müsaade etmez. Bu topraklar bizim topraklarımız, binlerce kilometre öteden gelip burada dizayn yapmak, racon kesmek kimsenin hakkı değil. Artık burası 100 yıl önceki bölge değil. Her şey değişti. Onun için Cumhurbaşkanımız, Başkomutanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın riyasetinde ülkemizin güvenliği, vatandaşlarımızın huzuru ve kardeşliği, komşularımızın da geleceği için üzerimize düşen her türlü görevi yapmaya devam edeceğiz.”
“Dostlarımız artıracağız, düşmanlarımızı azaltacağız”
Başbakan Binali Yıldırım, Türkiye’nin kimseyle düşmanlığının olmadığını ifade ederek, “İlk baştan dedik, ‘Dostlarımız artıracağız, düşmanlarımızı azaltacağız.’ Düşmanlık edenlere de boynumuz kıldan ince değil. Gereken cevabı veririz, veriyoruz, vermeye de devam edeceğiz.” değerlendirmesini yaptı.
Türkiye’nin bölgede yürüttüğü harekatı Avrupa ülkelerinin anlayışla karşıladığını dile getiren Yıldırım, “Genel olarak dünyada herkes bunun bir meşru müdafaa olduğu konusunda hem fikir. Gerek BM’nin sözleşmesinin 51. maddesi, gerek 2005’te çıkan 1624 BM Güvenlik Konseyi kararı. Orada diyor ki ‘Herhangi bir ülke kendisine vaki her türlü tehdide karşı, terör tehdidine karşı gerekli önlemleri alma hakkı vardır.’ 51. madde de yine aynı mealde ‘BM Güvenlik Konseyi bir tedbir almadan önce ülke kendi kapasitesinde bu tedbirleri alabilir.’ diyor. Dolayısıyla bu konuda Avrupa, NATO ve bütün dünyada olumlu bir yaklaşım var. Çünkü yaptığımız iş hem uluslararası hem de kendi hukukumuza uygun bir iş. Meşruiyeti var.” ifadelerini kullandı.
Yıldırım, Türkiye’nin bölgede kimseye saldırmadığını, sadece kendisine yönelen saldırıları ortadan kaldırmaya çalıştığını anlatarak, “Keşke olmasa da böyle bir işe girişmesek. Gitmek mecburiyetinde kalmasak.” dedi.
Muhabir: Ali Bayaslan, Etem Geylan, İsmail Özdemir, Arif Yakıcı, Sefa Mutlu