Bulunamadı...
Tüm Sonuçları Görüntüle
Perşembe, Temmuz 17, 2025
Kanal 5
  • ANA SAYFA
  • GAZİANTEP
  • ANKARA
  • DOĞU-GÜNEYDOĞU
  • TÜRKİYE
  • DÜNYA
  • SİYASET
  • SAĞLIK
  • EKONOMİ
  • YAŞAM
  • KÜLTÜR
  • SPOR
  • PROGRAMLAR
  • KURUMSAL
    • İLETİŞİM
    • İNSAN KAYNAKLARI
    • KÜNYE
    • KATALOG
Kanal 5
Bulunamadı...
Tüm Sonuçları Görüntüle
Perşembe, Temmuz 17, 2025
Kanal 5
  • ANA SAYFA
  • GAZİANTEP
  • ANKARA
  • DOĞU-GÜNEYDOĞU
  • TÜRKİYE
  • DÜNYA
  • SİYASET
  • SAĞLIK
  • EKONOMİ
  • YAŞAM
  • KÜLTÜR
  • SPOR
  • PROGRAMLAR
  • KURUMSAL

“Dersim”i tarihi araştırmalar içine sokabiliriz

• Kanal 5
11 yıl önce
• Genel
A A

Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Anam rahmetli, her sabah ‘dikkat et, kendini gösterme, belli etme, öne çıkma’ derdi. Öne çıkma demek bir korkunun işareti. Aynen Aleviliği saklamak gibi. Aslında herkes bu topraklarda bir şeyleri sakladığı onlarca yıl. Şimdi saklanma vakti değil şimdi herkesin onurla gururla öne çıkıp ne düşüncedeyse, ne ideolojideyse, hangi etnik veya mezhebi veya arka plandan gelmişse açıkça, gururla, onurla onları dile getirme vaktidir” dedi.

Başbakan Davutoğlu, Tunceli Üniversitesinde yaptığı konuşmada, bugün Dersim’de Tunceli’de bir aradayken yapılması istenenin ortak bilinci ve kaderi paylaşma duygusu olduğunu belirtti.

Erzincan’dan gelirken dağların karlanmaya başladığını gördüğünü, bu dağlarda neler yaşandığını düşündüğünü anlatan Davutoğlu, bazen yüreğe acı veren durumların hatırlanmasının bir daha o acıları yaşamamak için en iyi merhem olduğunu ifade etti.

Davutoğlu, geçmişte ne yaşanmış olursa olsun Hacı Bektaşi Veli’nin, Pir Sultan Abdal’ın, Mevlana’nın Yunus Emre’nin dünya görüşünden ilham alınması gerektiğini söyledi.

Hacı Bektaş-ı Veli’nin huzurunda yaptığı konuşmada Dersim olaylarına atıfta bulunduğunu hatırlatan Davutoğlu, bu konuşmasına bir çok tepki geleceğini bildiğini kaydetti.

Davutoğlu, şöyle devam etti:

“Dersim’de yaşananlar dolayısıyla muherrem ayında Kerbela’ya atıfla yaptığım konuşmadan sonra gelen tepkileri göze almama rağmen bu konuşmayı yapmamın sebebi, artık bütün gönülleri birleştirmenin vaktinin geldiğinin ilanıydı. Tenkil ve tedip dendiğinde yüreğimize bir sızı düşüyor. Hiç bir şekilde bu topraklarda bir daha bu acıların yaşanmaması gerektiğine inanıyoruz. Kimse geçmiş acıların bu şekilde yüzleşmemizden rahatsız olmamalı. Geçmiş acılarla yüzleşmek aynı zamanda geçmiş muhabbetlerle de yüzleşebilmektir. Geleceği muhabbetle inşa etme çabasıdır.”

“Vicdanın kabul etmeyeceği hiç bir şeyi devlet de kabul etmemeli”

Bu meselenin sadece Dersim’le sınırlı olduğunu düşünmediğini dile getiren Davutoğlu, “Yeni Türkiye kavramıyla yola çıkarken aslında yeni bir sözleşmeyi de halleşmeyi de öngörerek yola çıktıklarını aktardı. Davutoğlu, “Yeni bir halleşmenin, helalleşmenin yeni bir sözleşmenin temel zemini ise geçmişteki ortak birikimimizi keşfetme yanında, acılar yaşanmışsa acılar, bazı zulümler yaşanmışsa zulümler, dolayasıyla da gerektiğinde özür dileme erdemini gösterebilmektir” dedi.

Tunceli’ye Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak, aynı zamanda bu topraklarda yetişmiş, vicdan sahibi, sıradan Anadolu insanı olarak da geldiğini vurgulayan Davutoğlu, vicdanın kabul etmeyeceği hiçbir şeyi devletin de kabul etmemesi gerektiğini düşündüğünü söyledi.

Başbakan olarak sorumluluklarının bilincinde olduklarını, yapılması gerekenler konusunda da hiç bir tereddütleri bulunmadığını vurgulayan Davutoğlu, “Başbakan vasfından önce hepimiz bu toprakların evladıyız, hepimiz bu toprakların evladı olmanın öncesinde hepimiz insanız, sadece insanız” diye konuştu.

İnsana hitap etmeyen hiçbir şeyin kalıcılığının olmadığına işaret eden Davutoğlu, insanın vicdanına, zihnine, gönlüne dokunmayan hiçbir sözün anlamının olmadığını ifade etti.

Gönüle dokunan her şeyin insana dokunduğunu dile getiren Davutoğlu, acıları anlamadan, hüzünleri yaşamadan gönül diliyle hitap edilemeyeceğini anlattı.

Başbakan Davutoğlu, “Biz eğer dilden kulağa konuşuyor olsaydık, tercümana ihtiyaç vardı, gönülden gönüle konuşanların tercümeye de tercümana da ihtiyacı yoktur. Onun için bu topraklarda yüzlerce yıl konuşulmuş hakim olmuş Zazaca’yı, Kürtçe’yi yasaklamanın insani bir yönü olabilir mi?” diye konuştu.

“Siyaset eğer gönülleri buluşturuyorsa siyasettir, siyaset eğer gönüllerde düşmanlık tohumu ekiyorsa anlamını kaybeder” diyen Davutoğlu, bu muhabbeti tekrar inşa etmek için “Yeni Türkiye” dediklerini söyledi.

Başbakan Davutoğlu, şunları kaydetti:

“Şunu da bilelim, bu acılar sadece tek bir kesimde tek bir yerde yaşanmadı. Bizler biraz önce Yavuz Bingöl’ün ifade ettiği şeyler kulağımıza hep fısıldandı. Sadece Alevilere değil hepimize bir şeyler fısıldandı. ‘Aman oğlum dikkat et, aman kendini gösterme, kendini belli etme’. 1970’li yıllarda ben lisede ve üniversitede okurken, bütün o hareketlerin içinde yer aldım, bunu da gururla söylüyorum. Çünkü bir derdimiz vardı. İnsanlık ve ülkemiz için bir idealimiz vardı. Ama anam rahmetli, her sabah ‘dikkat et, kendini gösterme, belli etme, öne çıkma’ derdi. Öne çıkma demek bir korkunun işareti. Aynen Aleviliği saklamak gibi. Aslında herkes bu topraklarda bir şeyleri sakladığı onlarca yıl. Şimdi saklanma vakti değil şimdi herkesin onurla gururla öne çıkıp, ne düşüncedeyse, ne ideolojideyse, hangi etnik veya mezhebi veya arka plandan gelmişse açıkça, gururla, onurla onları dile getirme vaktidir.”

Davutoğlu, bu farklılıklardan düşman üretilirse o farklılıkların zarar vereceğini ama o farklılıklardan dostluk kardeşlik, muhabbet üretildiyse, bu farklılıkların güzel olduğunu ifade etti.

Başbakan Davutoğlu, “Çünkü Kemal Burkay için Tunceli, Kemal Burkay için ülkesine, toprağına kavuşmak vakit almıştı. Bizim dönemimizde davet ettik geldi. Buradan da tekrar davet ediyorum. Dünyanın neresinde olursa olsun herhangi bir şekilde bu toprağı terk etmek zorunda kim kalmış olursa olsun hepsine kapımız açık, hepsine gönlümüz açık” diye konuştu.

Davutoğlu, “Kimse alınmasın” dediğini belirterek, şöyle devam etti:

“Yaşananları bilirsek eğer o yaşananlar üzerinde güzel bir şey inşa edersek, bunu bilmek, bunun için kolektif anlamda da hep beraber bir helalleşme dünyasına girmek yanlış ve eksik bir şey değil. Cemal Süreya 1938’de sürgüne giden… Pülümer’den Bilecik’e gidip şiirimizin büyük üstadı, Türkçenin de büyük üstadı şiirini yazıyor. 38 Sürgünü ile ilgili şiirini yazıyor: ‘Bizi kamyona doldurdular tüfekli iki erin nezaretinde. Sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular. Günlerce süren yolculuklardan sonra bir köye attılar. Tarih öncesi köpekler havlıyordu.’

Cemal Süreya bu kimliğini ve geçmişini uzun süre saklamak durumunda kaldı. Artık hiçbir şeyin demokratik bir ülkede saklanmasına ihtiyaç yok. Her şey açık, net, berrak şekilde konuşulmalı. Dersim isminin ne kadar önemli olduğunu, burada bir anlam taşıdığını biliyoruz çünkü asırlardır Dersim adıyla zikredildi bu topraklar. Ama zannedilmesin ki bu isim değişmeler sadece Dersim’de yaşandı. Öyle bir tektipçi anlayış var ki aslında bugünkü siyasetimizin de fikriyatımızın da geleceğimizin de bu anlayışlar arasındaki farkı görmekten geçtiğini bilelim.”

Davutoğlu, son 90 yıldır, bir anlayış, tek bir tip vatandaş inşa etmenin ve onun üzerinde de tek tip bir ulus ve devlet inşa etme yoluna yönelindiğini ifade ederek “Bunu yaparken zannetmeyin ki sadece Dersimliler mağdur oldu” dedi.

Başbakan Davutoğlu, şöyle devam etti:

“Dersim’in adı nasıl Tunceli’ye değiştirilmişse hemen hemen aynı yıllarda içinde Alevi İslam’ın değil, Sünni İslam’ın unsurlarını barındıran başka şehirlerin de köylerin de adları değiştirildi. Benim doğduğum köy, ‘Pirlerkondu’ diye anılıyordu. Pir, Alevi İslam’ın da Sünni İslam’ın da kullandığı bir kavram. Bütün Osmanlı kaynaklarında ‘Pirlerkondu’ denir, Konya’nın Toroslarında Horosan erenleri bu tarafa doğru gelirken bir kol o tarafa gitmiş, Sünni İslam’ı benimsemiş, bir kol burada kalmış Alevi İslam’ını benimsemiş ama aynı kollar, aynı düşünceler…

Horasan erenlerinin geçmişini bu anlamda bütün Tunceli, onu düşünürken ve çok da tebrik ediyorum Tunceli Üniversitesi’nde yapılan işlerden büyük memnuniyet duyuyorum, teşvik de edeceğiz. Hepimiz bilelim ki bunlar bu topraklara zerk edilen unsurlar. Yani ‘Pirlerkondu’da yaşayanlar, Sünni İslam’ı temsil ediyordu ama orada ‘pir’ geçtiği için bizim köyümüz şimdi ilçemizin adı değiştirildi ve Taşkent yapıldı. Ve zannetmeyin ki sadece Alevi kimliği üzerinde bunlar yürüdü.”

Biz yüzleşiyoruz ve söylüyoruz ‘evet size zulmedildi, ayıp edildi’

Başbakan Davutoğlu, “Bizi gerçekten hep derinden üzen bir husustur” dediği bir konuyu şöyle aktardı:

“Babam rahmetli anlatırdı. Yine 1939’lu 40’lı yıllar, babam 7-8 yaşında. Dedem rahmetli, babam rahmetliyle amcam rahmetliyi Kur’an öğrenmeye sabah namazına gönderdiği için ve saklanma ihtiyacı var ya daha sonra okula giden amcam yanlışlıkla kendini camide zannedip ‘Bismillah’ diye bir soruya başladığı için dedemi alıp götürüyorlar.

Bu acılar, bu geçmiş, bize aslında bunların devam etmesi için veya bir nefret, bir öfke uyandırmak için hatırlanmak durumunda değil, bazıları böyle anlıyor, yanlış anlıyorlar. Diyorlar ki benim Hacıbektaş konuşmamdan sonra, ‘Eski yaraları niye deşelim?’ Hatta o salonda yine bir Alevi dostumuz kalktı ve ‘Dersimle ilgili yaraları deşmesek iyi olmaz mıydı?’ dedi. Döndüm dedim ki ‘Herkesin acısı kendine olmasın. Bir de bunu Dersimlilere sormak lazım. Eğer biz başkalarının acılarını örtüp kendi acılarımızı öne çıkartırsak o dediğim büyük ahitleşmeyi, sözleşmeyi, helalleşmeyi yapamayız. Acıları açıp onları ortada bırakamayız. O yaraları saracağız, sabırla saracağız. On yılların açtığı yaraları sara sara yürüyeceğiz.”

Çözüm süreci derken, sadece bir kesimi, bir grubu, bir partiyi kastetmediklerini vurgulayan Davutoğlu, “Çözüm süreci derken, demokrasiyle taçlanmış bir cumhuriyetin, eşit vatandaşlık hakkına sahip bireyleri arasında yeni bir toplumsal sözleşmeyi kastettik. Neler yaşandığı konusunda eğer biz gönlümüzü ve bağrımızı açamazsak o konuda mütereddit davranırsak yeni bir şey inşa etmekte zorlanırız” dedi.

“Evlad-ı kerbalayık, bihatayık, zulmediyorsunuz, ayıp ediyorsunuz” diyen Seyit Rıza’nın torunlarıyla beraber olduklarını dile getiren Davutoğlu, “Bununla da gurur duyuyorum” diye konuştu.

Davutoğlu, şöyle devam etti:

“Herkesin Dersim olaylarıyla ilgili kanaatleri farklı olabilir. Bunları tarihi araştırmalar içine sokabiliriz. O tarihi araştırmaların neticesini de bekleyebiliriz. Ama bana kimse 75 yaşında bir yaşlının idama giderken, yaşı küçültülüp oğlunun yaşı ki Hüseyin’in oğlu da burada, kendisini de selamlıyorum Seyit İbrahim… Onun oğlunun yaşını büyütülüp 18’den 21 yaşına, o yaşlı zatın yaşı da 54 yaşına küçültülüp ikisi idam edilecekken orada bulanan bir zalim birinin dönüp o yalvaran ve ‘Bari benden önce oğlumu idam etmeyin, bu acıyı bana yaşatmayın, önce beni idam edin’ diyen babanın bu çağrısına, bu feryadına sesiz kalıp, önce onun gözü önünde oğlunu öldüren zihniyet kimi temsil ediyorsa etsin o zihniyet zalimce bir zihniyettir. O zihniyeti savunanlar, devleti savunmuş olmazlar, o zihniyet üzerinde devlet beka bulamaz. O zihniyetle yüzleşmeden de devlet yeniden milletiyle buluşamaz. Biz yüzleşiyoruz ve söylüyoruz ‘evet size zulmedildi, ayıp edildi. Bu seyitler diyarında tekrar tekrar bunu söylüyorum.

Hem bu toprakların çocuğu olan bir Sünni Türk olarak söylüyorum, hem de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve Başbakanı olarak bütün Alevi, Kürt hangi kimlikten olursa olsun, Zaza, hepsine saygıyla buradan hürmetle bu kimlikleri selamlıyorum ve bu kimliklere karşı kim ne yaparsa nasıl bir yanlış tavır alırsa aslında devlete en büyük zararı o verir diyorum. O konuşmamdan sonra bir kısım tepkiler devlete karşı isyan ve devlet koruması altına yöneldi, bir kısmı da ‘bu yaraları deşmeyelim’e yöneldi. ”

“Bundan sonra devletin resmi ideolojisi olmayacak”

Başbakan Ahmet Davutoğlu, “İskilipli Atıf Hoca ile Seyit Rıza’nın idama yürüyüşlerindeki temel ortaklık, devletin resmi ideolojisinden farklı düşünmekti. Biz şunu diyoruz, bundan sonra devletin resmi ideolojisi olmayacak. Devletin bir tek, milletle bağı ve aidiyeti olacak” dedi.

Davutoğlu, devletle milleti yeniden buluşturma gayreti içinde olduklarını söyledi.

Davutoğlu, milletin, toplumun değişik kesimlerinin empati yapmadan buluşamayacağını, kendi yanlışlarını ikrar etmeden, o yanlışları bir daha yapmayacağı konusunda net ve ilkesel bir tutum beyan etmeden Yeni Türkiye’nin inşasının zor olacağını kaydetti.

Yeni hükümeti kurarken ilk el attıkları konular arasında çözüm sürecini başarıya ulaştırmanın geldiğini söyleyen Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde başlatılan Alevi çalıştaylarında gelinen noktayla ilgili de kapsamlı brifingler aldığını, almaya da devam edeceğini anlattı.

Onlarca yıl süren bu meselelerin, gerilimlerin kısa sürede telafi edilemeyeceğine işaret eden Davutoğlu, “Yeni Türkiye” diye kastettikleri yeni siyaset felsefesinin temelinde, Şeyh Edebali’nin “insani yaşat ki devlet yaşasın” düşüncesinin yattığını belirtti. Başbakan Davutoğlu, şu ifadeleri kullandı:

“Acılar tek taraflı olmadığı gibi, hapishaneler bile tek taraflı değil o dönemlerde. Yassıada, Metris, Mamak, Ulucanlar, Diyarbakır… Buralarda yatanların her biri farklı ideolojilerdendi. Kimi sağcı, kimi solcu, kimi Sünni , kimi Alevi, kimi Türk, kimi Kürt, kimi Zaza… Her ideolojiden vardı. 12 Eylül, 27 Mayıs sonrasını düşünün. Kendi vatandaşından korkan bir devlet, iç tehdit tanımlamasıyla vatandaşlarının şu veya bu kesimine doğru bir tavır aldığında, aslında kendi temelini sarsmaya başlar. Bizim için etnik ve mezhep temelli hiç bir iç tehdit tanımlaması yoktur, olmayacaktır. Vatandaşlarımızı hiç bir zaman tehdit olarak görmeyeceğiz.”

“Bundan sonra devletin resmi ideolojisi olmayacak”

İskilipli Atıf Hoca, Bediüzzaman Said-i Nursi ve Seyit Rıza’nın, farklı yaklaşımlar içinde olduklarını, farklı akımlardan geldiklerini belirten Davutoğlu, ama hepsinin aynı şekilde baskı gördüklerini söyledi. Davutoğlu, şöyle devam etti:

“İskilipli Atıf Hoca ile Seyit Rıza’nın idama yürüyüşlerindeki temel ortaklık, devletin resmi ideolojisinden farklı düşünmekti. Biz şunu diyoruz; bundan sonra devletin resmi ideolojisi olmayacak. Devletin bir tek şeyi olacak, milletle bağı ve aidiyeti olacak. Milletin, toplumun her kesimiyle bağı olmayan bir devlet resmi ideolojiyle yaşayamaz. Resmi ideolojinin dayattığı tarih anlayışıyla da gelecek inşa edilemez. Hep beraber konuşacağız, kızmadan, öfkelenmeden. Hepimizin yaşadığı acıları paylaşarak konuşacağız.”

“Yanlışı savunmak kimseye çözüm değil”

Başbakan Davutoğlu, bürokraside temsil başta olmak üzere her dönemde birilerinin dışlandığını ifade ederek, şunları söyledi:

“Şu anda huzurunuzda bulunan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, 28 Şubat döneminde farklı görüşlere sahip olduğu için davet edildiği üniversiteler tarafından bile kabul edilme cesareti gösterilemedi, burada, bu ülkede. Yazdığım bir yazı dolayısıyla ertesi gün, ‘aman biraz dikkatli yazsanız’ dendiğinde, ‘tam da bu günler yazma ve konuşma vaktidir’ dedim ve rektörüme istifa mektubumu sundum, ‘istediğiniz anda bizi görevden alabilirsiniz ama bizi susturamazsınız’ dedim. Çok arif bir insandı, hayırla yad ediyorum, kendisinden kaynaklanan bir sorun değildi, ama nihayet hepimiz yaşadık bu acıları. Şimdi bunların ötesine geçme vakti. Yanlışı savunmak kimseye çözüm değil.”

“Devlet, milleti adam etmek için yoktur”

Naşit Hakkı Uluğ’un “Dersim elbette kendiliğinden adam olmaz, ne yapılacaksa devlet yapacak, onu adam edecek” dediğini aktaran Davutoğlu, “İşte bizim karşı olduğumuz zihniyet bu zihniyet. Devlet, milleti adam etmek için yoktur, devlet millete hizmet etmek için vardır” dedi.

Mülkiye Müfettişi Hamdi Bey’in “Dersim Cumhuriyet için bir çıbandır”, 28 Şubat döneminde de Yargıtay Cumuriyet Başsavcısı Vural Savaş’ın da Refah Partisi için “kanserli ur” dediğini söyleyen Davutoğlu, şöyle konuştu:

“Kendisi beyin, her şeyi o düşünüyor. Vücudu o idare ediyor. Dersim çıban ya da o dönemde Refah Partisi kanserli ur. Kim sana bu hakkı verdi. Kim sana bu topraklar üzerinde hükmetme hakkını sana verdi ve bu toplumun bir kesimin kanserli ur, bir kesimini çıban olarak deklare etme hakkını verdi. Zihniyet paralelliği hep sürdü. ‘Tek tip olacaksınız’ dendi. Birine ‘Alevi kimliğini unut’ dendi, öbürüne ‘başörtüsünü çıkar’ dedi. Döndü, Diyarbakır hapishanesinde şu veya bu baskılarla aslında daha sonraki birtakım problemlerin kaynağının tohumları ekildi. Herkese bir şeyler söylendi. ‘Sen Kürtçe konuşma, sen şu kaseti yayınlama’. Ferhat Tunç’un, Ahmet Kaya’yı hepsini, Yavuz Bingöl’ü dinlediğimizde hissettiğimiz o güzel derin duyguların, başka dillerde bile olsa hissedilmesine imkan tanınmadı. Feqiye Teyran’ın, Ahmedi Hani’nin güzel Kürtçesi ve Zazacası ile o güzel deyişlerin olduğu diyarlar, Türkçe’den nasıl ayrılabilir, bu diller nasıl birbirine düşman kılınabilir.”

Bakanlar Kurulu’nun Zaza bir bakan bulunduğunu hatırlatan Davutoğlu, “Gurur duyuyoruz. Bütün Bakanlar Kurulu kardeşiz, birlikte çalışırız. Ama Cevdet Bey’i yaklaşık 30 yıldır tanırım. Bir gün dahi ne onun zihninden benim etnik kimliğim geçmiştir, ne benim zihnimden onun etnik kimliği. Çünkü biz birbirimize baktığımızda kardeş, insan görüyoruz, eşrefi mahlukat görüyoruz” diye konuştu.

Başbakan Davutoğlu, bu birikim üzerinde herkesin ciddiyetle düşünmesi gerektiğini vurgulayarak, geçmişin yanlışlarını sahiplenmenin bu topluma fayda getirmeyeceğini söyledi.

“Kimi terbiye ediyorsunuz”

Geçmişin yanlışları üzerinden nefret, kin üretmenin de fayda getirmeyeceğine işaret eden Davutoğlu, şunları söyledi:

“Birileri ‘bütün bunların üstünü örtelim, hiç konuşulmasın’ diyor. Dolayısıyla çözüm olamıyor. Birileri de ‘Aman bunları deşerek, asırlarca bir arada yaşamış olanları birbirine uzaklaştıralım’ diyor. Öyle şeyler yaşandı ki daha eskilerde değil, daha yakında 1996’da CHP’nin bazı milletvekilleri bir rapor hazırladı. Onun hemen öncesinde 1994’te Tunceli’ye uygulanan gıda ambargosu var. Bakın kökeni nereye gidiyor, nasıl bir zihniyet var. İbrahim Tali Bey, Dersim olayları öncesinde hazırladığı raporda şöyle diyor, ‘Bütün Dersim’in dışarı ile ilişkileri kesilerek, saldırılara ve ticarete engel olunması gerekmektedir. Bu yolla aç kalacak halk, zamanla kendisini sığınmaya mecbur etme ihtiyacı duyacak.’ Kimi terbiye ediyorsunuz. Yanlış yapan varsa hukuk içinde yapılır. Bir halka gıda ambargosu uygulamak ne demektir. Bunu geçmiş dönemde tek parti zihniyeti yaptı diye bugün, demokratik bir Cumhuriyetin Başbakanı olarak ben bunu dile getirdim diye beni nasıl eleştirirsiniz. 1994’te çıkardım Başbakanlık genelgesini, 94’te de hemen hemen aynı şey var. 50 kilo undan fazla kimse un bulunduramaz deniyor Tunceli’de, sene 94. Yolda durdurulup şekerin var mı, şunun var mı diye gıda kontrolleri yapılıyor ve bu 94’te DYP-SHP iktidarı, ondan kısa bir süre sonra da CHP bu raporu yayınlıyor. Kendi uygulamalarını eleştiren raporu yayınlıyor.”

Kayınvalidesi vefat eden Kemal Kılıçdaroğlu’na bir kez daha taziye dileyen Davutoğlu, kendisiyle de konuştuğunu, Selvi Kılıçdaroğlu’nun da acılarını paylaştığını dile getirdi.

Davutoğlu, “Bugün siyasi bir eleştiri olarak bunu almayın. Bir zihniyetin sürekliliğini göstermek için bunları zikrettim. Bir kere yanlış bir uygulama bir yerde başladı mı, bu bir devlet refleksi haline geldi mi, tekrar bunlar çıkabiliyor. Bizim bu konuları açmış olmamızın, aslında bir çözüm arayışının parçası olarak telakki edilmesi lazım, soğukkanlıkla. Biz, siyaset yapmak için ya da siyasi rant için bunların peşinde değiliz” dedi.

Başbakan Davutoğlu, “Dersim’deki eski kışla müzeye dönüştürülecek ve adı ‘Dersim Müzesi’ olacak. Bütün ziyaret yerlerinin yolları yapılacak, o ziyaret makamlarına en iyi şartlarda gidilecek ve hepsi restore edilecek. Rektörümüz, üniversitenin adının Munzur Üniversitesi olmasını talep etti, ‘Munzur Üniversitesi’ adı da hayırlı olsun” diye konuştu.

Hiçbir ayrımcılık yapılmasına izin vermeyiz

“Alevi kardeşlerimize karşı hiçbir ayrımcılık yapılmasına izin vermeyiz. Aynı şekilde herhangi bir toplum kesiminin, başka toplum kesimlerine karşı ayrımcılık yapılmasına, gayrimüslimlere karşı ayrımcılık yapılmasına da hiçbir şekilde izin vermeyiz. Toplum içinde herkes eşit vatandaşlık haklarından istifade eder” diyen Davutoğlu, “Bütün yaraların sarılabilmesi, gönül bağlarımızın tekrar en güçlü şekilde kurulabilmesi için ne gerekiyorsa, Alevi-Sünni kardeşliğini ikame etmek için bu ülkede herhangi bir fitne tohumu atılmasını engelleyebilmek için ne gerekiyorsa, hepsini yapacağız. Hiçbirisinden tereddüt etmeyeceğiz, hiçbirisinden geri adım atmayacağız.” şeklinde konuştu.

“Dersim biziz, biz Dersimiz”

Başbakan Davutoğlu, “Dersim biziz, biz Dersimiz. Eğer Dersimli bir kardeşimin dedesinden kalan bir acısı varsa eğer gönlünde bir gönül yarası varsa o yarayı sarmak önce bize düşer.O yaraya sebep olanlara karşı sesimizi yükseltmek önce bize düşer.” diye konuştu.

  • Facebook'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır) Facebook
  • X'te paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır) X
  • WhatsApp'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır) WhatsApp
Bulunamadı...
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Ana Sayfa
  • Tüm Haberler
  • Gaziantep
  • Ankara
  • Doğu-Güneydoğu
  • Türkiye
  • Dünya
  • Siyaset
  • Sağlık
  • Ekonomi
  • Yaşam
  • Kültür
  • Spor
  • Programlar
  • Kurumsal
    • İletişim
    • İnsan Kaynakları
    • Katalog
    • Künye

© 1994 - 2022 Kanal5 Tüm Hakkı Saklıdır

»
«