GİRNE/ANKARA – Zuhal Demirci
Yüzyıllar boyunca pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış Girne Kalesi, cezbedici mimarisinin yanı sıra tarihi ve kültürel dokusuyla adeta açık hava müzesini andırıyor.
Arap akınlarına karşı kentin korunması amacıyla milattan sonra 7. yüzyılda Bizanslıların yaptığı kale, “Kıbrıs’ın incisi” Girne’de tüm görkemiyle bölgede yaşayan uygarlıklar hakkında ziyaretçilerine bir zaman tünelinde geziyormuş hissi veriyor.
Doğal güzellikleri ve tarihiyle adanın en gözde turistik beldelerinden Girne’nin kuzeydoğusunda bulunan kale, Akdeniz’in mavi sularına açılan limana hakim konumuyla da görülmesi gereken yerlerin başında geliyor.
Deniz ile yeşilin buluştuğu Girne’nin alametifarikalarından olan kale, Akdeniz’de Orta Çağ’dan bugüne kalan yapısıyla ziyaretçilerine adeta tarihi bir şölen yaşatıyor.
Kalede gezinirken Bizans, Fransız asıllı bir hanedanlık olan Lüzinyanlar, Venedik, Osmanlı ve İngiliz medeniyetlerine ait izlere aynı anda rastlamak mümkün.
Farklı mimari yapısıyla şehrin en muhteşem yapılarından olan kaleyle ilgili araştırmalar, milattan sonra 7. yüzyılda Bizanslıların Arap akınlarına karşı kenti savunmak amacıyla kalenin inşa edildiğini gösteriyor.
Adanın 1491’de Venediklilerin eline geçmesiyle yüzyıllar içinde pek çok değişikliğe maruz kalarak bugünkü şekline kavuşan kale, 1570’de Lefkoşa’daki Osmanlı zaferinden sonra direniş gösterilmeden Osmanlılara teslim edilmiş ve 300 yıl boyunca Osmanlıların elinde kalmış.
Osmanlı Devleti’nin adayı fethi sırasında şehit düşen Osmanlı Amirali Cezayirli Sadık Paşa’nın lahiti de kalenin giriş bölümünde yer alıyor.
Osmanlı döneminde kaleye yapılan ilavelerin tamamı İngiliz sömürge dönemindeki restorasyon çalışmaları sırasında ortadan kaldırıldı. Sonrasında İngilizler kaleyi hapishane ve polis okulu olarak kullandı.
Kale içindeki yapılar
Birçok medeniyete ev sahipliği yapmış Girne kalesinde yerli ve yabancı ziyaretçileri cezbedecek çok sayıda farklı mimari eser bulunuyor.
Kale içinde St. George Kilisesi, Lüzinyan ve Venedik Kulesi, Kırnı mezarları, kalenin su ihtiyacını karşılamak için yapılan sarnıçlar ve yine Lüzinyan dönemine ait zindanlar bulunuyor.
Kalenin içindeki 12. yüzyıla ait Bizans yapısı St. George Kilisesi’ne kapalı dar bir geçitten ulaşılıyor. Bizans ve Lüzinyan dönemlerinde kale dışında bağımsız bir yapı olan bu kilise Venedik döneminde kalenin içerisine alınıyor.
İşkence çığlıklarının yükseldiği zindanlar
Kaledeki gizemli yerlerden biri de Lüzinyan dönemine ait zindanlar. Zindanlarda, Orta Çağ’da insanlara yapılan acımasız işkenceler heykellerle canlandırılıyor. Bir zamanlar işkence çığlıklarının yükseldiği bu zindanları gezenlerin tüylerinin ürpermemesi mümkün değil.
Kalenin içindeki Lüzinyan Kulesi, yüzyıllar boyunca hangi medeniyetlerin kaleyi kullandığını ziyaretçilere gösteren tarihi bir yapı olarak dikkati çekiyor. Kulede Lüzinyan, Venedik ve Osmanlı dönemlerinin özelliklerini yansıtan dönemin savaş zırhlarının yanı sıra kaleye hakim olmuş ülkelerin bayrakları da sergileniyor.
Kalenin ilgi çeken noktalarından Venedik Kulesi de yine bu dönemin mimarisini yansıtması açısından oldukça büyük öneme sahip. Bu bölümde kuleden top atışı hazırlığı yapan Venedikli askerlerin canlandırmaları yer alıyor.
2 bin 300 yıllık gemi hala korunuyor
Kale içinde yerli ve yabancı turistlerin en çok dikkatini çeken mekanlardan biri de “Batık Gemi Müzesi“.
Araştırmalar, 1967’de balçığa gömülü olarak bulunan geminin, 80 yıl hizmet verdikten sonra milattan önce 300’lü yıllarda açık denizde yakalandığı fırtına sonucu eski Girne Limanı açıklarında battığını ortaya koyuyor.
Dünyanın en eski batık gemilerinden birinin sergilendiği müzede bu geminin çıkarılma öyküsünün fotoğrafları sergilenirken, diğer odada ise özel bir havalandırma sistemiyle korunan geminin kendisi bulunuyor.
Müzede ayrıca yaklaşık 2 bin 300 yıllık Girne Batığı’nın taşıdığı yük ve malzemelerin yanı sıra geminin maketi de sergileniyor.