WASHINGTON – MUHAMMED BİLAL KENASARİ
Başkanlık seçim kampanyasında “Önce Amerika” söylemini öne çıkararak ABD’nin denizaşırı operasyonlarını azaltacağını savunan Başkan Donald Trump, görevdeki ilk yılında özellikle Ortadoğu’da ABD’nin “müdahaleci politikalarını” devam ettirdi.
Trump’ın seçim kampanyasında en dikkat çekici söylemlerden biri Başkan olması durumunda “ABD’nin diğer ülkelerin iç işlerine karışmayacağını” dile getirmesi ve ardından “ABD’nin ülke kurma dönemi hızla sonlandırılacak” ifadesini kullanmasıydı.
Fakat ilk senesini Beyaz Saray’daki koltuğunu korumaya çalışarak geçiren Trump, dış politikadaki ilk yılını ise eski Başkan Barack Obama’nın bıraktıklarını devam ettirerek geçirdi.
Suriye’de terör örgütü YPG’ye destek sürüyor
Trump, Suriye’de Beşşar Esed rejiminin Nisan 2017’de İdlib’in Han Şeyhun beldesinde düzenlediği kimyasal silah saldırısı sonucu aralarında çocukların da bulunduğu 70’ten fazla sivilin hayatını kaybetmesi üzerine Suriye rejimine karşı sınırlı hava harekatı emri verdi ve ABD’nin Akdeniz’de konuşlu gemilerinden fırlatılan Tomahawk füzeleriyle Suriye rejimine ait Şayrat Hava Üssü’nü vurdu.
Bu gelişme sonrasında Esed’in de Suriye’de ABD hedeflerinden biri olabileceği gündeme geldi. Fakat Trump daha sonra SDG ismini kullanan terör örgütü YPG/PKK’ya destek vermeyi sürdürerek Obama politikalarını izledi.
Birkaç hafta önce yayımlanan ve Trump’ın ilk yılını anlatan “Ateş ve Öfke: Trump Beyaz Sarayının İçinden” adlı kitapta da bahsedildiği üzere Trump’ın Suriye’de Esed’i vurması ABD’nin dış politika adımı değil, kızı Ivanka Trump’ın baskısı sonucu gerçekleşti. Kitabı kaleme alan Michael Wolff, Trump’ın Esed üslerini vurma kararına eski strateji başdanışmanı Steve Bannon’ın itiraz ettiğini fakat kızı Ivanka’nın kendisine Esed’in kimyasal silah saldırısında hayatını kaybeden çocukların fotoğraflarını göstermesi üzerine çok etkilendiğini ve bunun ardından askeri adım kararını aldığını yazmıştı.
ABD’nin DEAŞ sonrası bölgedeki teröristlere dağıttığı silahları nasıl toplayacağı ve bu grupların Suriye’de nasıl bir rol oynayacağı 2017’de tartışma konusu oldu. ABD ise SDG (YPG/PKK) komutasında faaliyet gösterecek 30 bin kişilik sözde “Suriye Sınır Güvenliği Gücü” oluşturma kararı aldı.
Obama’nın imzaladığı İran anlaşması hala masada
Trump’ın ilk senesinde en fazla tartışılan ülkelerden diğeri de İran oldu. Seçim kampanyasında İran’ın bölgede terörün ana kaynaklarından biri olduğunu defalarca dile getiren Trump, Başkan seçilmesi durumunda İran’la yapılan nükleer anlaşmayı “yırtıp atacağını” söylemişti.
Fakat aradan yaklaşık 1 yıl geçmesine rağmen bu sözleşmenin uzatılması için imza atan Trump, diğer yandan İran’a yönelik eleştirilerini sürdürdü.
Başkanlık koltuğuna oturmasının ardından Trump, Mayıs 2017’de ilk yurt dışı ziyareti kapsamında Suudi Arabistan ve İsrail’e giderek İran konusunda ABD’nin stratejisinin değişeceğini ve yönetiminin İran’a karşı daha sert bir pozisyon alacağının sinyallerini verdi.
Trump, Ekim 2017’de ise ABD’nin “yeni İran stratejisini” açıklayarak ABD’nin İran’la nükleer anlaşmadan şu aşamada çekilmeyeceğini fakat İran’ın aktivitelerini yakından takip edeceklerini belirtti.
İran anlaşmasını “tarihin en kötü anlaşması olarak” niteleyen Trump, bütün eleştiri ve sert sözlerine rağmen geçen haftalarda İran’la nükleer anlaşmayı “son kez” devam ettirme kararı aldı fakat buna ilave olarak 14 İranlı kişi ve kuruma da yaptırım getirdi.
Katar ve Körfez krizinden ekonomik olarak yararlandı
Trump’ın ilk yurt dışı ziyaretini Suudi Arabistan’a yapmasından sonra bölgede yaşanan en büyük krizlerden biri Körfez ülkeleri ve Katar arasındaki oldu.
Suudi Arabistan, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Yemen, Katar’ı “teröre destek vermekle” suçlayarak diplomatik ilişkilerini kestiklerini açıkladılar. Bu açıklamadan bir gün sonra Başkan Trump Twitter’daki paylaşımında, “Ortadoğu ziyaretimde radikal ideolojilerin artık finanse edilemeyeceğini söyledim. Liderler Katar’ı işaret etti, bakın!” ifadelerini kullandı.
Katar ve Suudi Arabistan arasındaki kriz sırasında ABD’nin bu iki ülkeyle yaptığı ticari ve askeri anlaşmalar dikkat çekti. Trump, Suudi Arabistan’la yaklaşık 100 milyar doları silah olmak üzere toplamda 380 milyar dolarlık anlaşma yaptı. Daha sonra ABD, Katar ile 12 milyar dolar değerinde F-15 savaş uçağı alımı anlaşması imzaladı.
Trump dış politikadaki en sürpriz adımını Filistin’de attı
Trump yönetimi, Ortadoğu’da en “sürpriz” adımı ise Filistin konusunda attı.
Donald Trump göreve geldikten sonra yaptığı ilk yurt dışı ziyaretlerinden birini İsrail’e gerçekleştirdi ve bu ziyaret kapsamında işgal altındaki Batı Şeria’nın Beytullahim kentine geçerek Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile bir araya geldi.
Trump her ne kadar Abbas’la yaptığı görüşmeden sonra “Barışın sağlanması konusunda kararlıyım. Abbas ve Netanyahu’yla kalıcı bir barışa kavuşmak üzere çalışmayı umuyorum” dese de daha sonra attığı adımların bölgede daha kalıcı hasara yol açtığı görüldü.
İki ülke arasında kalıcı barış sözlerini dile getiren Trump, Aralık 2017’de yaptığı açıklamada, ABD’nin Kudüs’ü resmen “İsrail’in başkenti” olarak tanıdığını ve Tel Aviv’de bulunan ABD elçiliğini Kudüs’e taşıyacağını belirtti.
Uluslararası toplumun sert tepkisiyle karşılaşan Trump’a Kudüs kararı sonrası en büyük darbe Birleşmiş Milletler’de yapılan oylamada geldi. Türkiye’nin girişimleriyle hazırlanan ve ABD’nin Kudüs kararını eleştiren karar tasarısı ABD’nin tehditlerine rağmen BM Genel Kurulunda 128 ülkenin oyuyla kabul edildi.
Aynı şekilde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyindeki (BMGK) oylamada da konseyin diğer tüm üyeleri ABD karşısında yer aldı.
“Filistin’e yönelik Kudüs kararıyla yetinmeyen Trump görevinin ilk yılında, Filistin’e yönelik ekonomik bir saldırı da başlattı. Trump döneminde ABD’nin Filistin’e yaptığı yardım 285 milyon dolar seviyesinde kaldı ve bu miktar son 10 yılın en düşük yardımı olarak kayıtlara geçti.
Son hedefindeki ülke Pakistan oldu
Trump’ın son olarak Pakistan’a karşı attığı adımlar da dikkat çekti. 2002 yılından beri Taliban’a karşı verdiği mücadele bağlamında ABD için bölgedeki kilit ülkelerden Pakistan, Trump’ın Ulusal Güvenlik Stratejisinde hedef ülkelerden biri haline geldi.
Ekim 2017’de Dışişleri Bakanı Rex Tillerson İslamabad’ı ziyaret etti. Bu ziyarette Tillerson’a “soğuk bir karşılama” yapıldığı dile getirildi. Trump da Pakistan’ı sıkça eleştirdi ve bu ülkeyi teröre “ev sahipliği” yapmakla suçladı. Trump son olarak Pakistan’ın “Afganistan’da peşinde olduğu teröristlere barınak olduğunu” iddia etti.
Trump, ABD’nin son 15 yılda Pakistan’a 33 milyar dolar “yardım” yaptığını öne sürerek karşılığında “yalanlar ve hilekarlıktan başka bir şey almadıklarını” savundu. Pakistan ise bu açıklamalara sert tepki göstererek belirtilen meblağın yardım olmadığını, ABD ordusunun Pakistan topraklarını Afganistan’da kendi çıkarlarına hizmet etmesi için kullandığını ve bunun ekonomik bir karşılığı olduğunu bildirdi.