Karadeniz, tarihin her döneminde sayısız medeniyete ve kavimlere ev sahipliği yapmış, ekonomi, ticaret ve ulaşım başta olmak üzere pek çok açıdan jeo-politik ve jeo-stratejik öneme sahip bir bölge olmuştur. Dolayısıyla tarih boyunca Karadeniz küresel ve bölgesel güçlerin başlıca rekabet alanlarından biri olageldi. Soğuk Savaş sonrası Karadeniz bölgesinden bahsederken, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütünün (KEİ) yanı sıra yeni “Büyük Oyun”un etkisiyle “Genişletilmiş Karadeniz” kavramı öne çıkıyor. Soğuk Savaş sonrasında Karadeniz’in güvenliğini sağlamak için bir yandan Avrupa Birliği (AB), NATO, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) gibi örgütlerin mekanizmaları çalıştırılırken, bir yandan da KEİ, Karadeniz Donanma İşbirliği Görev Grubu (BLACKSEAFOR), Karadeniz Uyum Harekatı (KUH) gibi yeni yapılanmalar oluşturuldu.
SSCB’nin dağılmasının ardından “yeni dünya düzenini” ilan ederek kendi hegemonyasını sürdürmeyi hedefleyen ABD, nüfuz edemediği tek deniz olan Karadeniz’i “yaşamsal çıkar alanı” olarak görmekte. Amerikan strateji belgeleriyle de örtüşen “Büyük Satranç Tahtası” ve “Genişletilmiş Karadeniz”in ana fikri; ABD hegemonyasına karşı potansiyel rakiplerin gerçek rakiplere dönüşmesinin ve bölgesel ittifakların oluşmasının engellenmesidir. NATO, üyelik ya da işbirliği yoluyla “tam ve özgür Avrupa”nın inşasında, başka bir deyişle bölgenin Batı sistemiyle bütünleşmesinde önemli bir rol oynuyor. ABD ve İngiltere’ye göre, Karadeniz’i de kapsayan Avrupa-Atlantik bölgesinde güvenliği asıl sağlayan NATO’dur ve bu kapsamda Karadeniz bir NATO gölü haline getirilmelidir. NATO’nun yanı sıra yardım programları ve “renkli devrimler” aracılığıyla da ABD, İngiltere ve diğer NATO üyesi ülkeler bölgede Rus etkisini önlemeye çalışmaktalar. “Bölgesel çatışmaların sona ermesi” ve “enerji güvenliği” söylemleri de esasen Rusya Federasyonu’nun denetimini sınırlamaya yöneliktir.
Rusya Karadeniz’deki gücünü tahkim ediyor
Öte yandan Rusya için Karadeniz havzası hayati bir çıkar alanı olarak günden güne artan bir önemi haiz. Boru hatları güzergahı, enerji nakil hatları transferi, askeri filosu, askeri üsleri, bölgesel güvenlik ve ticaret gibi pek çok konu da Rusya için Karadeniz’i stratejik bir bölge haline getiriyor. Rusya bir yandan “Karadeniz hakimiyetini” bir yandan da Karadeniz üzerinden Akdeniz’e çıkış imkânı ve boğazların kontrolünü sağlama fırsatı elde etmeyi hedefliyor. Zira Rusya’nın Kerç boğazı ve Azak denizinde varlığını ve etkinliğini artırması, Karadeniz havzasındaki askeri-politik güç dengesini tamamen değiştirdi. Rusya’nın Karadeniz havzasını da içine alan bu bölgede agresif ve yayılmacı politikalar izlemesi bir anlamda NATO ve Batı nüfuzunun önüne set çekmiş durumda. Rusya, tarihi imparatorluk stratejisiyle eski güçlü dönemlerinde olduğu gibi bölgede gövde gösterisi yaparak güç kontrolünü temin etmeye çalışıyor. Bu süreçte Rusya’nın Karadeniz filosu 25 bin askeri personel, 21 büyük savaş gemisi, 7 denizaltı ve 200 destek gemisine ulaşmış durumda. Bölgeye donanma kuvvetlerinden 28 bin kişiden fazla ordu personeli gönderildi. Kırım’ın 2014 yılında ilhakından sonra Sivastopol/Akyar’da bulunan Karadeniz Filosunu, S-400 hava savunma sistemleri, Kh-35U füzeleri, Su-24 ve Su-30SM savaş uçakları ve Ka-27/29 helikopterleri Kırım’a konuşlandırıldı. Rusya bir anlamda Neo/Yeni-Avrasyacılık politikası gereği “yakın çevresinin” kontrolü de dahil olmak üzere hinterlandına Batı ülkelerinin nüfuzunu önlemeye çalışıyor.
2008 Rusya-Gürcistan Savaşı, 2014 Rusya-Ukrayna-Donbass Krizi ve Kırım’ın işgali ve akabinde ilhakı bu sebeple gerçekleşti. Rusya kendi kontrolündeki bölgede yer alan Gürcistan ve Ukrayna’nın NATO üyeliğini engelleyerek, Karadeniz’de NATO’nun mutlak hâkim olmasının bir anlamda önüne geçti. Rusya’nın günümüzde hakimiyet alanındaki kıyı şeridi ciddi şekilde genişledi; hem donanmada sağlanan modernizasyon ve büyüme hem de kara kuvvetlerinin tahkim edilmesiyle bölgede bariz bir üstünlük sağladı. Bölgede kızışan bu rekabet, Karadeniz’deki güvenlik algısını dönüştürürken dengeleri de oldukça hassas hale getirdi. Fakat Rusya’nın Karadeniz havzasını da içine alan bu bölgede agresif ve yayılmacı politikalar izlemesinin, NATO’nun ötesinde Çin, Suriye, İran ve Türkiye gibi ülkelerle kurduğu bölgesel işbirliği alanlarıyla ilgili başka sebepleri de bulunuyor. Bölgenin güçlü devletleri Türkiye ve Rusya, Karadeniz’deki güvenlik politikalarını yenileyerek müttefik hâline geldiler. ABD ve İngiltere başta olmak üzere Batılı ülkeler ise Rusya karşısında yer aldılar. ABD ve İngiltere ile Rusya’nın Soğuk Savaş sırasındaki rekabeti, Karadeniz’de yeni dönemde de devam ediyor.
İngiliz gemisi “Rusya’nın tepkisini test etti”
Yukarıda bahsedilen strateji ve hayati çıkar alanlarının bir sonucu olarak Karadeniz son günlerde yeni bir gerginliğe sahne oldu. 23 Haziran 2021 tarihinde Rusya Savunma Bakanlığından yapılan açıklamada, İngiltere’ye ait “HMS Defender” savaş gemisinin, Rusya tarafından yasa dışı olarak ilhak edilen Kırım’ın güneybatısındaki Felenk’te sınırı ihlal ettiği öne sürüldü. Bu nedenle, “Su-24M” savaş uçağının havalandırıldığı belirtilen açıklamada, “Sınırları koruyan Rus gemisi, 12.06 ve 12.08’de İngiliz gemisine uyarı ateşi açtı. Su-24M, 9 dakika sonra Defender gemisinin rotasına yönelik bombalama uyarısı yaptı” denildi ve Karadeniz’de Kırım yakınlarından geçmekte olan İngiliz savaş gemisini 20’den fazla Rus jeti ile iki sahil koruma gemisinin takibe aldığı bildirildi. Rusya’nın kara sularını ihlal ettiği gerekçesiyle Karadeniz’de İngiliz donanmasına ait savaş gemisi HMS Defender’a uyarı atışı yaptığını bildirmesinin hemen akabinde İngiliz yetkililer Rusya’nın açıklamasını yalanladı. İngiltere Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada herhangi bir uyarı atışı yapılmadığı bildirildi. Kraliyet Donanması gemisinin, uluslararası hukuka uygun olarak Ukrayna karasularından zararsız geçiş yaptığı iddia edildi. Ayrıca, geminin güzergahına bomba atıldığı iddiasının da kabul edilmediği aktarıldı. İngiltere Savunma Bakanı Ben Wallace, olayın Kırım sularında gerçekleşmesi ve uluslararası hukuk kurallarına göre de Kırım’ın Ukrayna’ya ait kabul edilmesi sebebiyle uluslararası hukuku savunmaktan çekinmeyeceklerini belirterek iddiaları “Rus dezenformasyonu” şeklinde niteledi. Rusya Savunma Bakanlığı ise Londra’dan gemi mürettebatının hareketlerini incelemesini talep etti. Ataşeye, geminin Rus sınırlarını ihlal ettiği söylendi. Bakanlık ayrıca, İngiliz destroyerinin Karadeniz’deki “tehlikeli eylemini” Birleşmiş Milletler (BM) sözleşmelerinin ihlali olarak tanımladı ve geminin rotasına yönelik bombalama uyarısında bulundu. Moskova, konuyla ilgili İngiltere Büyükelçisi’nin Dışişleri Bakanlığına çağrılacağını bildirdi.
Bu yaşananlar, Rusya tarafından kendi nüfuz bölgesindeki Karadeniz’de olası bir NATO operasyonunun provası olarak Rusya’nın tepkisinin sınandığını ve bir anlamada test edildiği şeklinde algılandı.
Batı’nın bölgeye nüfuz etme çabaları
Karadeniz’deki suların ısınması ve yükselen tansiyonla birlikte giderek artan hareketlilik sonrası gözler Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e çevrildi. Özellikle Ukrayna gerginliği boyunca asla geri atmayan bir lider olarak öne çıkan Putin, İngiltere’ye ait bir savaş gemisinin Kırım’a yasadışı yollarla girdiğini ve bunu Rus güçlerinin nasıl tepki vereceğini ayrıntılı olarak gözlemlemek için yaptığını, hatta daha da ileri giderek geminin ABD ile koordineli çalıştığını belirtti. Putin, Rusya tarafından ilhak edilen Kırım’ın kara sularındaki eylemine ilişkin, “Bu gemiyi batırsak bile, dünyanın Üçüncü Dünya Savaşının eşiğinde olacağını hayal etmek yine de zor olurdu” diyerek gerginliğin boyutunu dünya kamuoyuna gösterdi.
Özetle, İngiltere ve ABD “yeni dünya düzeni”, “tam ve özgür Avrupa” söylemleriyle Karadeniz bölgesinin uluslararası kapitalist sisteme eklemlenmesini hedefliyor. Gürcistan ve Ukrayna örneğinde olduğu gibi NATO da üyelik ya da işbirliği yoluyla bölgenin Batı sistemiyle bütünleşmesinde önemli bir rol üstleniyor. Rusya Federasyonu ise Karadeniz’de Montrö Antlaşmasını her şekilde işleterek Karadeniz’in kendi nüfuz alanından ve kontrolünden uzaklaşıp bir NATO gölü olmasını engelleyici strateji geliştiriyor, bir nevi büyük bir güç mücadelesi veriyor. Putin’in politikası aslında Petro’nun vasiyeti olan, tarihi sıcak denizlere inme, kendi hükümranlığı altındaki yakın çevresine nüfuz edilmesinin önüne geçme ve üstünlük kurma siyaseti üzerine kurulu. Karadeniz bölgesi önemli bir rekabet alanı olmaya devam ediyor. Bu rekabetin giderek tehdit boyuna ulaşıp dünyayı yeni bir savaşın eşiğine getirmemesi ve olayların mutedil bir şekilde diplomasiyle çözülmesi bölge istikrarı için hayati önemde. Fakat Karadeniz’de sular oldukça ısınmışa benziyor. Özellikle NATO Zirvesi’nde Rusya’nın birincil tehlike olarak tanımlanması da bu tezi doğrular nitelikte.
[Prof. Dr. Giray Saynur Derman Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesidir]