ANKARA – YASEMİN KALYONCUOĞLU –
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu Atatürk Araştırma Merkezince hazırlanan ve Türk basınının 19.yüzyıl ortalarından 21. yüzyıl başlarına kadar olaylara etkileri, müspet ve menfi yönlerden topluma katkısı, yerel, ulusal ve uluslararası boyutlarıyla anlatıldığı üç ciltlik “Türk Basın Tarihi” kitabı dijital ortamda okurlara sunuldu.
Atatürk Araştırma Merkezince hazırlanan ve kurumun internet sitesinden erişime sunulan üç ciltlik “Türk Basın Tarihi” kitabının birinci cildi Prof. Dr. Mehmet Ali Beyhan, Medya Derneği Başkanı ve Takvim Gazetesi Yazarı Ekrem Kızıltaş, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı ve Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Prof. Dr. Ergün Yıldırım’ın sunumlarının yer aldığı “Yakın Tarihimizde Darbeler ve Basın” konulu bölümle başlıyor.
“Basının Etkisi” ve “Osmanlı Dönemi Basını” konularında 24 makalenin yer aldığı eserde, ayrıca “Din ve Siyaset Konusunda Basının Topluma Etkisi”, “Toplumsal Değişim ve Siyaset Üzerinde Basının Etkisi”, “Anayasa Referandum Süreçlerinde Kamuoyunu Yönlendirme Aracı Olarak Basın” ve “Tarihçi ve Basın” konularındaki akademik çalışmalara yer veriliyor.
Eserin ikinci cildinde, Osmanlı basını, Milli Mücadele ve Cumhuriyet dönemlerinde basının fonksiyonu çeşitli gazetelerin incelenmesiyle ele alınırken, “Osmanlı Devleti Döneminde Çocuk Gazeteleri Üzerine Bir Değerlendirme”, “Milli Mücadele Döneminde Farklı Bir Gazete: Wilson Gazetesi” ve “1950 Genel Seçimlerinin Türk Basınındaki Yansımaları” gibi belirli alanlardaki 25 makale sunuldu.
“Cumhuriyet dönemi basını”, “Yerel ve uluslararası basın” konu başlıklarından oluşan üçüncü ciltte ise 20 makale yer alıyor. Bolu, Malatya, Elazığ, Mardin başta olmak üzere bazı illerdeki yerel basının tarihsel süreç içerisindeki faaliyetlerine yer veriliyor.
“Türk basın tarihi eserleri bir elin parmağını geçmez”
Atatürk Araştırma Merkezi Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ali Beyhan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, eserin 19-21 Ekim 2016 tarihlerinde Elazığ Belediyesi, Elazığ Valiliği ve Fırat Üniversitesince düzenlenen “Türk Basın Tarihi Uluslararası Sempozyumu” sonucu ortaya çıktığını söyledi.
Türk basın tarihi alanında oldukça az eser bulunduğunu, bu nedenle sempozyumda sunulan bildirileri dipnotlu ve akademik çalışma niteliğinde okuyucunun beğenisine sunduklarını ifade eden Beyhan, şöyle devam etti:
“Türk basın tarihi olarak yazılan kitaplara baktığımızda bir elin parmağını geçmez. Bu eserler de elbette önemlidir. Oysa sempozyumların, klasik basın tarihi kitabından farklı bir işlevi söz konusudur. İlmi etkinliklerin en önemli görevi söylenmeyen şeyleri söylemektir. Ya da yanlış bilinen bir şeyler varsa o alandaki yanlışlıkların düzeltilmesi önemlidir. Biz iki asırlık basın tarihini göz önünde bulundurarak, böyle bir sempozyum ve eser oluşturmayı amaçladık. Çalışma önemli bir boşluğu da dolduracaktır.”
Beyhan, Türk basın tarihinin, 1 Kasım 1831’de “Takvim-i Vekayi” gazetesinin yayımıyla başladığını, öncesinde Bağdat ve Kahire’de yerel gazeteler olduğunu aktardı.
Osmanlı döneminde vakanüvislerin görevinin tarihe not düşmek olduğunu ancak tarih yazmadıklarını anlatan Beyhan, şunları söyledi:
“Gazeteler, Osmanlı döneminde tarihe not düşerler, halkı bilgilendirirlerdi. Halkın olaylardan haberdar olmasını sağlarlardı. Zaman içerisinde medya güç kazandı. Bu yönüyle de toplum üzerinde bir baskı oluşturmaya çalışarak, olayları manipüle etti ve algı oluşturdu. Basın olayı farklı bir biçimde duyurma imkanına sahip oldu. Yani basının ihya edici özelliğinin yanı sıra ifsat edici özelliği de bulunmaktadır. Galip gelen basındır çünkü ciddi anlamda bir güçlüdür.”
“Osmanlı Türkçesinin zorunlu olarak okutulması gerekiyor”
Türk basın tarihi alanındaki çalışmaların az olmasını kaynak dilinin bilinmemesine bağlayan Beyhan, iletişim fakülteleri, siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler ve sosyoloji gibi alanlarda çalışanların en büyük zafiyetinin kaynak dilini bilmemeleri olduğunu aktardı.
Beyhan, Türk basın tarihi alanında çalışmaların yaygınlaşması için Osmanlı Türkçesinin üniversitelerde zorunlu olarak okutulması gerektiğine dikkati çekerek şunları kaydetti:
“1860’dan 1928’e kadar bakarsanız dergiler, gazeteler ve bütün yayınların tamamı Osmanlı Türkçesinde neşredilmiştir. Bu gazeteleri inceleyebilecek gençlerin iyi derece Osmanlı Türkçesi bilmesi gerekiyor. Özellikle iletişim fakültelerinde okuyanların kaynak dilini bilmeme zafiyeti var. Basın tarihi üzerinde çalışmaların yaygınlaşabilmesi için iletişim fakültelerinde hatta felsefe, kamu yönetimi ve siyaset bilimi bölümlerinde Osmanlı Türkçesinin zorunlu olarak okutulması gerekiyor.”