UNESCO’nun Dünya Mirası Listesinde yer alan ve İzmir’in Selçuk ilçesinde bulunan Efes Antik Kenti, farklı uygarlıklardan izlerle ziyaretçilerini milattan önce 7000’lere kadara uzanan bir tarih yolculuğuna çıkarıyor.
Kuruluşu Cilalı Taş Devri’ne dayanan, İyonya’nın 12 şehri arasında yer alan ve Helenistik, Roma, Bizans, Beylikler, Osmanlı dönemleri boyunca farklı medeniyetlere ev sahipliği yapan Efes, Anadolu’nun eşsiz zenginliklerini sergiliyor.
Arkeolojik araştırmalar sonucu tarih boyu hem ticari hem de politik bir merkez olduğu ortaya çıkan Efes, Anadolu’nun eski ana tanrıça (Kybele) geleneğine dayalı Artemis Tapınağı ile dünyanın yedi harikasından birini de bünyesinde barındırıyor.
Çeşitli tarihi kaynaklarda, doğu ile batı arasında önemli bir kapı durumundaki liman kentinin, en görkemli dönemini Helenistik ve Roma çağlarında yaşadığı, nüfusunun da 200 bine ulaştığı bilgisi yer alıyor.
Aralarında üç kilometre olan “aşağı” ve “yukarı” diye adlandırılan iki kapısı bulunan antik kentte milattan sonra 2. yüzyıla tarihlenen “Celcus Kütüphanesi”, antik çağın en önemli kütüphaneleri arasında gösteriliyor.
Kentle özdeşleşmiş adını dünyaya duyuran tarihi eserler arasında Kuretler Caddesi’ndeki Hadrian Kapısı, Yamaçevler, 25 bin kişilik oturma kapasitesiyle büyük tiyatro, stadyum, ticaret ve devlet agoraları, antik liman da yer alıyor.
“Nasıl terk edilmişse öyle bulunmuş”
Efes Müzesi’nin eski arkeologlarından Cengiz İçten, yaklaşık 50 yıl kazı çalışmalarında aktif olarak yer aldığı antik kentin eşsiz zenginliklerini, AA muhabirine anlattı.
İçten, kentin 120 yıl önce başlayan kazılarla bugüne kadar ancak yüzde 10-15’inin ortaya çıkarılabildiğini, toprak altında insanlık tarihi açısından büyük bir hazinenin yattığını belirterek, şöyle konuştu:
“Efes, dünyanın en iyi korunmuş şehirlerinden biri çünkü başka şehirlerde alt tabakalar zamanla yok olmuş. Efes ise 6-7. yüzyılda limanın dolmasının ardından terk edilmiş ve iki dağ arasında kurulduğu için yukarıdan gelen alüvyonlarla şehir tamamen kapanmış. Kazılar başladığında şehir nasıl terk edilmişse öyle bulunmuş.”
Efes’in gelişiminde limanın büyük önem taşıdığına işaret eden İçten, Roma’nın ihracat ve ithalatını Efes Limanı’ndan yaptığını, bunun da kentin zenginleşmesini sağladığını aktardı.
Kentin lüks yerleşimi: Yamaçevler
Efes’te en iyi korunmuş yapılardan birinin kendisinin de kazı çalışmalarında yer aldığı Yamaçevler olduğu bilgisini veren İçten, şunları kaydetti:
“Yamaçevler 2 adı verilen bölüm, 4 dönümden oluşuyor. 3 ana teras, 7 ev var. Bu evlerden 2’sinin sahibini biliyoruz. Ailelere ilişkin kitabe var. Bir evin sahibi hem rahip hem de Yukarı Agora’dan sorumlu biri. Hem dindar hem tüccar, evi de 710 metrekare büyüklüğünde. Bu evin avlusu, 185 metrekareyi bulan kabul salonu, hamamı, tuvaleti var.”
Cengiz İçten, tabanı ve duvarları mozaiklerle süslenmiş evin kazı çalışmasında mimarlar, restoratörler, arkeologlar gibi birçok meslekten insanın bir araya geldiğini, yıllar süren çalışmalarla tarihi zenginliğin ortaya çıkarıldığını belirtti.
Papa 2. Jean Paul’den Bill Clinton’a ünlü ziyaretçileri oldu
Efes Antik Kenti’ndeki kazı çalışmaları kapsamında önce Avusturya ekibi ile çalıştığını, daha sonra Kültür ve Turizm Bakanlığının kadrosunda arkeolog olarak görev aldığını anlatan İçten, çevre araştırmaları sırasında Magnesia Kapısı adı verilen bölgede milattan önce 7000’li yıllardan kalma bir yerleşim yeri bulduklarını, böylelikle bölgenin tarihinin 9 bin yıla ulaştığını belirtti.
İçten, önem verdiği bir başka araştırmanın da “mil taşları” ile ilgili olduğuna vurgu yaparak, mesafe taşları olarak tanımlanabilecek bu kalıntıların günümüzün kara yolları levhaları gibi iki yerleşim birimi arasındaki uzaklığı gösterdiğini anlattı.
Efes Antik Kenti’ndeki görev süresinde devlet misafirlerine de rehberlik ettiğini anlatan İçten, şöyle konuştu:
“1981 yılında Papa 2. Jean Paul, devlet başkanlarını gezdirdik. En önemli misafirlerden biri de ABD Başkanı Bill Clinton oldu, ailesiyle Efes’te misafir ettik. Clinton ailesinin gezisi için güzergah temini bile 3-4 gün sürmüştü. Çok sevdiler, antik kentten çok etkilendiler. Son olarak aktör Micheal Douglas’a refakat ettim. Hepsi çok beğendi çünkü Efes çok iyi korunmuş bir bölge, burayı ziyaret eden tarih hakkında detaylı bilgi sahibi olabiliyor.”
Bir arkeoloji okulu: Laodikya
Denizli’nin Pamukkale ilçesinde bulunan Anadolu’nun en büyük antik kentlerinden Laodikya, arkeoloji meraklıları için adeta okul niteliği taşıyor.
Geçmişi milattan önce 5500’e dayanan, Yedi Büyük Kilise’den biri olarak Hristiyanların kutsal kitabı İncil’de ismi geçen antik kent, ilk olarak Avrupalı seyyahlarca 17. yüzyılda keşfedildi. Antik kentteki ilk bilimsel kazı 1961-1963 yılları arasında Kanada Quebec Laval Üniversitesinden arkegolog Jean des Gagniers yönetiminde yapıldı, 1990’lı yıllarda da İtalyan arkeologlar, yüzey araştırması gerçekleştirdi.
Pamukkale Üniversitesinden Prof. Dr. Celal Şimşek başkanlığında 2003 yılında başlatılan kazılar, yılın 12 ayında devam ediyor. Ören yerinde, yeni tip koronavirüs tedbirleri altında halen 35 kişi çalışıyor.
Laodikya’da 18 yıldır devam eden kazılar sonucu antik kentin “Suriye” ve “Stadyum” caddeleri, sütunlarıyla ayağa kaldırıldı. Milattan sonra 494’te meydana gelen depremde yıkılan 1750 yıllık freskli traverten bloklar da gün yüzüne çıkarıldı.
Kazı çalışmalarında 3 metre uzunluğunda 1906 yıllık, Roma İmparatoru Marcus Ulpius Nerva Traianus’un (Trajan) heykeli bulundu, ayrıca mermer blok üzerine kazınmış 1500 yıllık olduğu tahmin edilen üç grafiti (duvar yazısı) tespit edildi.
Laodikya’da kuzey tiyatrosuna bitişik villada çok eski bir ev kilisesinin varlığı ile 20 odalı “kiliseli peristilli ev” tespit edildi. 2 bin yıllık olduğu değerlendirilen rahip başı heykeli de keşfedildi.
Ayrıca kentte 2200 yıl önce inşa edilmiş ve milattan sonra 5. yüzyıla kadar kullanılan Batı Tiyatrosu’nda restorasyon çalışmaları sürüyor.
Dünyaca ünlü Pamukkale’ye gelen turistler, Laodikya’ya da uğruyor. Kenti salgın koşullarında bu yıl Ocak’ta 398, Şubat’ta 776, Mart’ta 2 bin 116 kişi ziyaret etti.
Roma döneminin önemli heykeltıraşlık merkezi: Afrodisyas
Aydın’ın Karacasu ilçesinde, antik dönemin en iyi heykeltıraşlık okullarından birine ev sahipliği yapan Afrodisyas Antik Kenti, halen ayakta kalan yapılarıyla ziyaretçilerini 2 bin 500 yıllık yolculuğa çıkarıyor.
Kazı çalışmaları 1961 yılından itibaren Kültür ve Turizm Bakanlığı himayesinde devam eden antik kent, her yıl binlerce yerli ve yabancı turisti ağırlıyor.
Yanı başındaki mermer ocağı ve heykeltıraşlık okulu dolayısıyla dönemin en iyi eserlerinin yapıldığı kentler arasında gösterilen Afrodisyas, halen ayakta kalan ve ilk günkü özelliğini koruyan yapılarıyla ziyaretçilerini etkiliyor.
Özellikle 30 bin kişilik stadyum, Sebasteion tapınağı, hamam, antik tiyatro, Afrodisyas caddesi, Roma kentlerinin ihtişamını yansıtan dev şehir havuzu, Tetrapylon kapısı gibi yapılarıyla önce çıkan antik kent, sadece turistlerin değil sanatseverlerin de dikkatini çekiyor.
Antik kentteki kazılardan çıkartılan yaklaşık 3 bin heykel ve eşya ise kazı alanındaki müzede sergileniyor.
Coğrafi yapısı gezilmesi için rahat olan Afrodisyas, girişte müzesi ve ören yeriyle ziyaretçilerini cezbediyor.