Müzik öğretmeni Gökçe Güneygül, aynı zamanda manevi babası olan dünyaca ünlü müzik aletleri yapma ustası Feridun Obul ile kaybolmaya yüz tutmuş birçok enstrümanı, orijinaline sadık kalarak yeniden üretiyor.
Sultanahmet’teki bir han içerisinde bulunan 20 metrekarelik dükkanda dünya müzik piyasasına enstrüman üreten Güneygül ve Obul, sipariş üzerine kişiye özel yapılan ya da müzeler tarafından talep edilen enstrümanları birlikte şekillendiriyor.
Güneygül’ün çocukluğundan beri ilgi duyduğu müzikle ilk profesyonel deneyimi, 1991’de Doç. Dr. Oruç Güvenç yönetimindeki Türk Musikisini Araştırma ve Tanıtma Grubu (TÜMATA) bünyesinde gerçekleşti.
Enstrüman üretimine ise Fedirun Obul’un yanında 1992’de başlayan Güneygül, bu dönemde dünyanın en eski müzik enstrümanlarının yapımını da öğrenmeye çalıştı.
Çalgı aleti yapımının yanı sıra lise eğitimine de devam eden Güneygül, 1997’de bölüm ikincisi olarak İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Müzik Teknolojileri Bölümü Yaylı Çalgı Yapım Ana Bilim dalında lisans eğitimine başladı.
Alaylı olarak başladığı enstrüman yapımını, eğitimli olarak sürdüren Güneygül, aynı dönemde şan ve repertuvar dersleri ile armoni ve piyano çalma dersleri de aldı. Güneygül, 2008’de İstanbul Ticaret Üniversitesi Uluslararası İşletme ve Yeditepe Üniversitesi Müzik Öğretmenliği bölümlerinde yüksek lisans yaptı.
Gökçe Güneygül, bir yandan çalgı tarihi ve bilimi üzerinde bireysel araştırmalarını sürdürürken bir yandan da müzikoloji doktorasına ise devam ediyor. Güneygül’ün yaptığı araştırmalar sonucunda yazdığı iki kitap da yakın zamanda okuyucuyla buluşacak.
Güneygül, halen Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir ortaokulda müzik öğretmenliği ve Afyon Müzik Müzesi danışma kurulu üyeliği yapıyor.
“Son 8 senedir 2 binin üstünde öğrenciye müzik eğitimi verdim”
Güneygül, AA muhabirine, tarih derslerine her zaman ilgi duyduğunu, ortaokulda manevi ailesinin yönlendirmesiyle İstanbul Üniversitesi’nde tarih derslerine katıldığını söyledi.
Ortaokul yıllarından itibaren müzik aleti yapımına başladığı için konservatuvara kabulünün kolay olduğunu kaydeden Güneygül, “Bölüme ikinci olarak girdim. 2003’e kadar yaylı sazlar ana sanat dalı olmak üzere ilk yıl tambur, klasik kemençe gibi bununla birlikte keman ailesinden çeşitli çalgıları yapmaya devam ettik. Daha öncede bendir, dombra yapmıştım. Dombra da çalıyordum zaten. 2003 yılında mezun olduğumda mezuniyet çalışmam rebabın yapımı ve tarihi üzerine oldu. En çok rebap yapmayı seviyorum, kalben daha yakın hissediyorum. Ney üflemeyi de seviyorum. Müzik öğretmenliği yaptığım için kemanla öğrencilerime eşlik ediyorum. Son 8 senedir 2 binin üstünde öğrenciye müzik eğitimi verdim.” diye konuştu.
Tüm aile üyelerinin enstrüman yapımında görev aldığını anlatan Güneygül, şöyle devam etti:
“Biz genellikle doğal malzemelerden enstrüman üretme taraftarıyız. Bu anlamda kişiye özel enstrüman yapımı üzerine bir atölye kurduk. Seri üretim yapmıyoruz aslında ancak müzeler için talep edilen çok sayıda enstrüman söz konusu olduğunda bütün çekirdek ailemiz seferber oluyor. Hepimizin enstrüman yapmaya çalıştığı, annemin davulları zımpara yaptığı ve boncuklarını taktığı, manevi babamın enstrümanın ana gövdesini tamamlarken benim de gerek diğer aksamlarını tamamladığım bir bileşenden bahsediyoruz. Ben burada zaman zaman yapım aşamasında, zaman zaman araştırma aşamasında konunun içine dahil oluyorum.”
Müzik enstrümanı yapan kadın sayısının Türkiye’de az olduğuna dikkati çeken Güneygül, üniversitelerin ilgili bölümünden mezun sayısı fazla olmasına rağmen birçok kadının bu mesleği farklı nedenlerle sürdüremediğini belirtti.
“Son 30 yıldır bu yola baş koymuş durumdayız”
Çalgı aleti yapmayı terapi olarak nitelendiren Güneygül, şunları kaydetti:
“Kendi kendinize kaldığınızda bir terapi niteliğinde olduğu için enstrüman yapmak hiç zor olmadı, hatta seçebileceğiniz en kolay şeylerden bir tanesiydi. Enstrüman yapmak bir keyiftir. Enstrümanla birleşmek, o ağacın ruhunu anlamak, sizin ona ruhunuzu katmanız, canınızı ortaya koymak ve bütün vücudunuz kan revan içinde kalsa dahi, elleriniz parçalansa dahi o enstrümana o ağaca yeniden hayat vermek başka bir dünyadır. Bunu ancak yaşadığınız ve hissettiğiniz zaman anlayabilirsiniz. Bir söz vardır; ‘Bu yol dikenli yoldur ayağını seveni çağırmazlar’ diye. Biz zaten bu meşakkati göze alarak son 30 yıldır bu yola baş koymuş durumdayız.”
Gökçe Güneygül, enstrüman yapımına başlamadan önce yoğun araştırmalar yaptığına, bu alanda söz sahibi müzikologlardan ve çeşitli bilim insanlarından destek aldığına vurgu yaparak, müzik aleti talep eden kişi ve kurumların da üretimden önce araştırma yaptığını ve bu iş birliği içerisinde birçok eski çalgıyı yeniden ürettiklerini ifade etti.
Güneygül, uzun sürüden beri belirli müzelerin, kütüphanelerin ve arşivlerin internet tabanları ile yazma eserlerin kataloglarından bazı çalgıların tarihi ve görsel şekilleri üzerine araştırmalar yaptığını ve araştırmalar sonucunda iki kitabı yayına hazır hale getirdiğini anlattı.
Bir kitabının yakın zamanda okuyucu ile buluşacağını dile getiren Güneygül, “Bu araştırmalar sonucunda ‘Seslerin Seyyahı Evliya Çelebi’nin Sazları’ adında bir kitabımız mayıs ayı başı gibi yayımlanacak. Evliya Çelebi’nin doğumunun 410. yılı olduğu için 41 çalgı üzerinde yorum yapmaya çalıştık.” dedi.
Güneygül, yayınlanma aşamasına gelen “Tamburname” isimli kitapta ise tamburun tarihini anlattığını ifade etti.