UNESCO tarafından şiir okumayı, yazmayı ve yayınlamayı teşvik etmek ve dilsel çeşitliliğe bir fırsat sunmak amacıyla hayata geçirilen “21 Mart Dünya Şiir Günü”, 20 yıldır kutlanıyor.
AA muhabirine Dünya Şiir Günü kapsamında açıklamalarda bulunan şair Adem Turan, şiire başlangıç sürecini, şiirin geçmişini ve bugünkü durumunu anlattı.
Biga İmam Hatip Lisesindeyken Mavera dergisini tanıdığını ifade eden Turan, “Aynı zamanlarda Nuri Pakdil’in ‘Edebiyat’ dergisini de tanımış oldum. Cahit Zarifoğlu, Rasim Özdenören, Alaeddin Özdenören ve Erdem Bayazıt isimleriyle tanışınca bize ait şiirin onlar olduğunu anladım.” dedi.
Turan, ilk şiirini 1982 yılının Ocak ayında ‘Yeni Devir’ gazetesinde ‘Yokluğun Bize Çokça Kahır Efendim’ ismiyle yayınlandığını belirterek, o şiirini üzerinde çok emeği olduğunu söylediği lise öğretmeni Hüseyin Önder’e ithaf ettiğini dile getirdi.
“Şiiri, annenin doğum yapmasına benzetiyorum”
Şiiri diğer türlerden ayıran özelliğin imge olduğunu dile getiren Turan, şöyle devam etti:
“Şair her zaman yeni şeyler ortaya koymak zorunda. Yani hep aynı şeyleri tekrar ederse şiiri bıktırır ya da derecesini düşürür, kuracağı imgelerle yeni şeyler işaret etmesi, söylemesi gerekir. Bir de şunu söyleyeyim: Bence şiir, -biraz garip olacak ama- dişil bir hadisedir. Çünkü bir annenin doğum yapması gibidir. Şairin de şiiri doğurmasıdır yani yazılan şiir. O birikim, o süreç olmazsa yani o meyve olmazsa, daldan koparıldığında nasıl acı bir tat olursa olgun meyve tat verir, lezzet verirse, şiirin de şairin içinde, belleğinde, yüreğinde, iç dünyasında olgunlaşıp dışarı çıkması gerekir. Dolayısıyla şairler şiirlerin anneleridir, babaları diyemiyorum.”
Turan, şairlerin bulundukları ortamda toplumlarının önde gidenleri olmak zorunda olduğuna dikkati çekerek, şairlerin de herkes gibi hayatın içinde olduklarını ama herkesin göremeyeceği şeyleri görmek zorunda olduklarını ifade etti.
Her zaman bir arayış içerisinde olduğunu söyleyen şair, 60 yaşında tematik şiirler yazmaya başladığını aktardı.
Turan, son yıllarda “Borges Borges-Gün Doğarken Gün Batımı” çalışmasının ardından bir vesileyle tanıştığı 19. yüzyılda yaşamış İrlandalı şair James Clarence Mangan üzerine “Mangan Mangan-Gün Batarken Gün Doğumu” eserini kaleme aldığını anlattı.
Mangan’ın Batılı olmasına rağmen bir Doğulu gibi hissettiğinin altını çizen Turan, şöyle devam etti:
“İrlanda’nın milli şairidir, Almanca üzerinden kütüphanede Osmanlı divan şiirini tanımıştır. Hayran kalıyor Osmanlı şiirine. Divan şiiriyle ilgili, ‘Avrupa’ya dair ne kadar edebiyat birikimi varsa, bunlar paçavra, bunları atın.’ diyor. Sonra Türkçe öğrenmeye karar veriyor. Çok zor olduğunu da dile getiriyor ama yine de öğreniyor. Dikkatinizi çekerim Latince değil, Arap harfleriyle Türkçeyi öğreniyor. İlginçtir hatta bir Müslüman kadına şöyle sesleniyor; ‘Açma peçenin ey güzel kadın, solmasın o gül yanağın.’ Şu edebe bakar mısınız? Doğu tarzı şiirler yazmaya başlıyor, gazel tarzı, yani bu durum beni çok etkiledi. Bir şiirinde İstanbul boğazını anlatır ve ‘La ilahe illallah’ diye başlar. Dublin’den hiç çıkamamıştır ama sanki bir tepeye oturmuş boğazı izliyor gibi şiir kaleme almıştır. Ayrıca Karaman adında bir şiiri vardır, açıkçası hakkında Türkçe kaynaklarda çok bilgi bulunmamaktadır.”
Turan, Yitik Söz Dergisi’nde “Hafız’ın Seyir Günlüğü” adıyla yazı dizisine başladığını hatırlatarak, “Nasip olursa ileride üçleme olarak Allah ömür verirse onu da yayınlamayı düşünüyorum.” diye konuştu.