Birnokta dergisinin kuruculuğunu ve uzun yıllar genel yayın yönetmenliğini üstlenen şair ve yazar Mürsel Sönmez, şiirin insan yaşamındaki yerine ilişkin, “Şiir, en hafifliğiyle sığınılacak bir gölgelik olarak var oldukça, insanlık için kendi gerçeğine, hakikatine yaklaşma fırsatı olarak her zaman işe yarayacaktır. Şiirin kendi dilinden, kendi asliyetinden ödün vermeden gitmesi gerekiyor.” dedi.
UNESCO tarafından şiir okumayı, yazmayı ve yayınlamayı teşvik etmek ve dilsel çeşitliliğe bir fırsat sunmak amacıyla hayata geçirilen “21 Mart Dünya Şiir Günü“, 20 yıldır kutlanıyor.
Dünya Şiir Günü kapsamında AA muhabirine açıklamada bulunan Sönmez, henüz çocukken okumaya meraklı olduğunu belirterek, “İlk okuduğum metinlerin şiir olduğunu sanmıyorum. Teksas, Tommiksler, Kemalettin Tuğcular, o dönem içinde bulunduğumuz ortamda bunlar okunurdu. Ben de onlarla okumaya, okumayı sevmeye başlamıştım. Bir gün, nasıl oldu bilmiyorum, Arif Nihat Asya‘nın Fetih Marşı’nın hepsini ezberlemişim. Düzyazı, roman, çizgi roman okurken birden kafiyeli, okuması hoş, dile hoş gelen böyle bir metinle karşılaştım. Öyle sanıyorum ki bu karşılaşma, bende şiire dair bir uyanışa yol açtı. Çevremde şiirle okur ya da yazar anlamında çok ilgili kimseler olmamasına rağmen ben kendimce şiirler yazmaya başladım.” diye konuştu.
Şair Sönmez, henüz 12 yaşındayken, Tercüman gazetesinin çocuk dergisinde yayımlanan ilk şiirine, gazetede yapılan yorumun ciddi anlamda şiirle ilgilenmesinde etkili olduğunu vurgulayarak, “O zaman şiir, çocuksu bir oyun, bir zevk ve bir keyiften daha ciddi bir şeye dönüştü. Tabii o çocukluk cesareti içinde yayınladık ama sonradan şiirin ciddi bir şey olduğunu anlamaya başladıkça yayımlamamaya başladık. Yazıp, yazıp biriktirdik.” ifadelerini kullandı.
“Romanı anlatmaya, hikayeyi ima etmeye, şiiri ise gözbebekleriyle işaretlemeye benzetiyorum”
Mürsel Sönmez, şiirin şairin duygularından ortaya çıkan bir tür vecd ve cezb hali olduğunun altını çizerek, “Romanı anlatmaya, hikayeyi ima etmeye, şiiri ise gözbebekleriyle işaretlemeye benzetiyorum. Şiir, istemeden vermektir yani kişinin doğal hali içerisinde kendi içindeki duyguyu ve düşünceyi gayrişuuri olarak zuhur ettirmesi zorunluluğu gibi görüyorum. Sanatçıdaki tezahürünü böyle görüyorum. Şiirin insanlık tarihi içerisindeki gelişimine baktığımız zaman da, şiiri kişinin hayatın salt zahirine değil hakikatine yönelik ruhiye bir çaba olarak görüyorum.” değerlendirmesinde bulundu.
Şiirin müzikle de ilişkili olduğuna dikkati çeken şair, şiiri hakikatin peşinde koşan ve hakikate çağıran alan olarak gördüğünü dile getirerek şunları kaydetti:
“Hatta öyle ki bir tema, bir olay, bir olgu olduğunda ona yönelik anında refleks verebilecek ve o duruma mahsus söz söyleyebilecek bir haleti ruhiyeyi sürekli yedek olarak yanımda taşıdığıma kaniyim. Övüngenlik çıkmasından korktuğum için daha örtük söyledim. Dolayısıyla biz helva demeyi de halva demeyi de bilmeyi seviyoruz. Türkçenin güzelliği de var tabii, yani Türkçe muhtelif haller yaşamış, dil zaman içerisinde organik bir organizma gibi değişiyor, dönüşüyor.
Her şeyin kuraklaştığı ve çölleştiği bir zamanda şiir söylemek, gölge avcılığı yapmak değildir. Hazreti Mevlana, Mesnevi’de öyle bir ifade kullanır. Şiir, gölge avcılığı değildir. Şiir, en hafifliğiyle sığınılacak bir gölgelik olarak var oldukça, insanlık için kendi gerçeğine, hakikatine yaklaşma fırsatı olarak her zaman işe yarayacaktır. Şiirin kendi dilinden, kendi asliyetinden ödün vermeden gitmesi gerekiyor. Şair politikacı değildir. Yani oy toplamak için insanlara bir şey söylemek zorunda değildir. Şiir öz vasfını, ana niteliğini koruduğu sürece faydalı olacaktır.”
“Şiir bir şeyi tebliğ etmez, telkin eder, ima eder”
Sönmez, politik ayrılıklar ve ideolojik farklılıkların sanat eserlerini görmeye mani olmaması gerektiğine vurgu yaparak, sanat eserlerinin insanın saf gerçekliğinden ortaya çıktığını, sanat eserleriyle muhatap olanın da esere saf ve yalın biçimde yaklaşması gerektiğini söyledi.
Şairin dünya görüşüyle ürettiği eser arasında bir ilişki olmasının kaçınılmaz olduğuna dikkati çeken usta şair, şunları kaydetti:
“Vurgulanması gereken birinci husus, güzelliği görebilecek kadar güzelliğe açık olmak lazım. İkinci husus da okurun beğenmesi için şiirde tenzilata gidemezsiniz. Belki bir diğer husus olarak da politik reaksiyonlar için şiiri araç olarak kullanamazsınız, kullanmamalısınız. Şiir bir şeyi tebliğ etmez, telkin eder, ima eder. Ama bunu da siz kabul ederseniz eder. Dolayısıyla yani bir çiçeğin bir dalda durması gibi bir saffet içerisinde durmalı. İnsan ömrü bir gülün ömrü kadardır. Şiirin de ömrü vardır. Yani her şeyin geçiciliği gibi muhteşem bir varoluş içerisinde bırakınız şiir de geçici olsun. Dolayısıyla bu geçiciliği idrak ettikten sonra şiiri çok güzel ambalajlarla, isim markalarla ya da okuyucunun keyfine uyarak şiirden ödün verilmemesi gerektiğine kaniyim.”
“Kardelen” ve “Düşçınarı” dergilerinin oluşumunda da yer alan Mürsel Sönmez’in “Dar Vakit Günleri”, “Su Terazisi” ve “Yüzakı” gibi düzyazılarının yanı sıra “Cüzler”, “Epitaf”, “Külçe”, “Tütün Küfesi”, “Mansur Ahengi” ve “Üzüm Meseli” isimli şiir kitapları bulunuyor.