Osmanlı Devleti’nde yabancı devlet adamı ve elçilerin kabul edildiği, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhurbaşkanlığı döneminde önemli etkinliklere ev sahipliği yapan Süfera Salonu’nda titiz bir restorasyon çalışması yürütülüyor.
Ar-Ge çalışmaları ve denemelerde salonun duvar ve sütunlarına porselen görünümü veren ve restorasyon ekibinin “parlatılmış kurşun beyazı” olarak adlandırdığı teknik ortaya çıktı. Restorasyon ekibinin duvar üzerinde, yerine göre 10 kat boya raspasından sonra ulaştığı sıva, unutulmuş özgün tekniklerden biri olarak bilinirken, duvar üzerinde mermeri andıran desenlere sahip olan sıvaya uygulanan bezir yağı, balmumu ve reçineli boya tekniği de teşhis edildi.
Çalışmalar, yapımda kullanılan malzemenin büyüklüğü ve dayanıklılığı konusunda ipuçları veriyor. 665 metrekarelik salonda parkelerin altına döşenen 20 metrelik yekpare kiriş, Karadeniz Bölgesi’nde yetişen bir çam türünden elde edilirken, kirişlerin üzerinde kullanılan 13 metrelik tek parça kaplama tahtalarına sadece Dolmabahçe Sarayı gibi büyük ve tarihi yapılarda rastlanıyor.
Süfera Salonu ve çevresindeki odaların duvarlarında yürütülen konservasyon çalışmalarında Osmanlı Devleti’nin bu alan için ağırlıklı olarak kırmızı rengi tercih ettiği belirlendi. Sarayda daha çok güç ve iktidarın görünür kılınmak istendiği alanlarda kullanıldığı bilinen, sıva ve boyaların altından çıkan kırmızı doku, özgün haliyle muhafaza altına alındı.
Dolmabahçe Sarayı Süfera Salonu ve Çevre Odaları Restorasyon-Konservasyon Projesi’nin hazırlanmasıyla başlayan uygulama süreciyse Temmuz 2020’den bu yana Milli Saraylar İdaresi Başkanlığı denetiminde devam ediyor.
“Ziyarete 2021’in sonunda açmayı planlıyoruz”
Dolmabahçe Sarayı Restorasyon Sorumlusu Gülen Sipahioğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, konservasyon uygulama aşamalarına ilişkin şu bilgileri paylaştı:
“Bütün yüzeylerde kuru ve nemli temizlik yapıyoruz. Ardından yüzeylerde yerinde sağlamlaştırma yapıyoruz. Altın varak yüzeylerde organik Mersin Balığı tutkalıyla parlatılmış kurşun beyazı yüzeylerde ise Klucel G ile sağlamlaştırma yapıyoruz. Sağlamlaştırmanın ardından konservasyonla ilgili kalem işi yüzeylerde iki teknikle tümleme yapıyoruz. Bunlardan biri noktalama tekniği, diğeri de tratteggio tekniği. Tavanlarda daha çok noktalama tekniği ile tümleme yapıyoruz. Proje sırasında yapılan malzeme analizleri ve detaylı inceleme sonucunda tespit edilen özgün yapım teknikleri var. Bunların başlıcaları marmorino sıva uygulaması, parlatılmış kurşun beyazı tekniği ve kalem işlerinde tratteggio tekniği.”
Sarayın özgün elektrik ve makine altyapısı olduğuna işaret eden Sipahioğlu, projede mimar, inşaat mühendisi, elektrik mühendisi ve makine mühendisinden oluşan 10 kişilik denetim ekibinin yer aldığını, konservasyon bölümünde de 30, marangoz atölyesinde de 10 kişinin çalıştığını kaydetti.
Sipahioğlu, “Süfera Salonu’nun restorasyonunu 2021’in sonuna kadar tamamlamayı öngörüyoruz. Restorasyon sürprizli bir iş, ama öngörümüz bu yönde. Ziyarete 2021’in sonunda açmayı planlıyoruz. Müdahalelerin temel hedefi, Süfera Salonu ve çevre odalarında yapılan uygulama sonucunda salonun özgün niteliğine ve kendi kimliğine geri dönmesini sağlayabilmek.” dedi.