Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ÇED İzin ve Denetim Genel Müdürlüğünün ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü koordinasyonunda, 2017’den bu yana yürüttüğü Marmara Denizi Bütünleşik Modelleme Sistemi (MARMOD) Projesi kapsamında, Marmara Denizi’ndeki 100 istasyondan Bilim-2 Gemisi’nde toplanan veriler, denizdeki kirlilik ve müsilaj oluşumunun nedenlerine ışık tutuyor. DEKOSİM Ulusal Deniz Araştırmaları Altyapı Merkezi Projesi ve TÜBİTAK BİDEB Öncü Araştırmacılar Programı tarafından da desteklenen MARMOD Projesi kapsamında Marmara Denizi’nde yapılan çalışmaları AA ve TRT ekipleri Bilim-2 Gemisi’nde görüntüledi. ( Elif Öztürk Özgöncü – Anadolu Ajansı )
DEKOSİM Ulusal Deniz Araştırmaları Altyapı Merkezi Projesi ve TÜBİTAK BİDEB Öncü Araştırmacılar Programı tarafından da desteklenen, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ÇED İzin ve Denetim Genel Müdürlüğünün ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü koordinasyonunda, 2017’den bu yana yürüttüğü Marmara Denizi Bütünleşik Modelleme Sistemi (MARMOD) Projesi kapsamında Marmara Denizi’nde yapılan çalışmaları AA ve TRT ekipleri Bilim-2 Gemisi’nde görüntüledi.
İstanbul ve Çanakkale Boğazları dahil 100 ayrı istasyondan CTD cihazı aracılığıyla alınan numuneler, Bilim-2 Gemisi’nin laboratuvarında analiz ediliyor.
Analizler sonucunda da Marmara Denizi’ndeki kirlilik, tuzluluk, sıcaklık, klorofil, fitoplantkon, zooplankton, oksijen ve ışık miktarı ile bulanıklığın nedenlerine ilişkin bilgiler bir veri havuzunda toplanıyor.
ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Barış Salihoğlu, yürüttükleri çalışmalara ve elde ettikleri sonuçlara ilişkin AA muhabirine yaptığı açıklamada, Bilim-2 Gemisi ile uzun süredir tüm ulusal denizlerde çalışmalar yürüttüklerini, son dönemlerde özellikle Marmara’ya odaklandıklarını çünkü süre gelen bir oksijen azalması gözlemlediklerini aktardı.
Bunun sebeplerinden birinin besin tuzlarının miktarının artması olduğunu ifade eden Prof. Dr. Salihoğlu, “Son dönemde müsilaj olayları da gündemde. İklim değişimi de aşırı balıkçılık da bunu tetikleyen faktörler. Marmara Denizi’ni tüm parametreleriyle çalışmak gerekiyor. Yoksa bu tür müsilaj gibi olayları doğru şekilde analiz edebilip, sonuçlarını doğru şekilde ortaya koyamazsınız.” dedi.
“Girdiyi çok hızlı biçimde en azından 4’e indirebilirsek, 6-7 yıl içinde bir iyileşme görebileceğiz”
İlgili bakanlıklara ve yöneticilere sonuç önerileri de ürettiklerini belirten Prof. Dr. Salihoğlu, yaptıkları çalışmalar sonucunda Marmara Denizi’nin bir ikizini bilgisayar ortamında oluşturup, farklı faktörlerden, farklı insan baskılarından ve doğal baskılardan gelecekte de nasıl etkileneceğini ortaya koyduklarını söyledi.
Modelleme çalışmaları kapsamında müsilajın etkisinden çok oksijen azalması ve besin tuzlarının azalması gibi mevcut faktörlerin etkisine baktıklarını aktaran Prof. Dr. Salihoğlu, “İlk sonuçlara bakarsak, eğer Marmara Denizi’nde olan girdiyi çok hızlı biçimde en azından yarıya indirebilirsek, 6-7 yıl içinde bir iyileşme görebileceğiz. Çok hızlı bir iyileşme kolay değil, vakit ve sabır istiyor ama bir an önce bazı önlemleri almamız gerekiyor.
Prof. Dr. Salihoğlu, çalışmalar ışığında ilk sonuçları almaya başladıklarını, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 4 Haziran Cuma günü düzenleyeceği çalıştayda deşarj noktalarından olan girdilerin ne kadar azaltılması ya da havzalardan, nehirlerden olan girdilerin ne şekilde azaltılması gerektiğiyle ilgili somut sonuçları sunacaklarını anlattı.
“Benzer insan baskıları Karadeniz ve Akdeniz’de de var”
Benzer insan baskılarının Karadeniz ve Akdeniz’de de var olduğunu dile getiren Prof. Dr. Salihoğlu, “Marmara’nın şanssızlığı kapalı bir deniz olması. Akdeniz’den daha çok oksijenli su Marmara’ya geliyor. Akdeniz’de de kıyılarda benzer insan baskılarını ve benzer riskleri, oksijenin azaldığını görüyoruz.Marmara, Akdeniz ve Karadeniz’de dünya seviyesinin üzerinde sıcaklık artışı var. Karadeniz zaten risk altında bir deniz. Yüzde 90 oksijensiz, karasal girdilerin etkileri yüksek, aşırı avlanma söz konusu.” diye konuştu.
Türkiye uluslararası projeye liderlik edecek
Dışişleri Bakanlığı ile Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın desteklediği proje kapsamında Karadeniz’de hayata geçirilecek AB projesine Türkiye olarak liderlik edeceklerini aktaran Prof. Dr. Salihoğlu, tüm Karadeniz ülkelerinin gelecek ay başlayacak bu projede yer alacağını anlattı.
Prof. Dr. Salihoğlu, bu projede ana hedefin Karadeniz’in ekosistemini doğru anlamak, burada faaliyet gösteren turizm, balıkçılık, enerji gibi sektörlerin sürdürülebilir bir şekilde gelişimine yönelik çözüm önerileri sunmak olduğunu belirtti.
“Bilim-2” 40 yıldır Mavi Vatan’da çalışmalarını sürdürüyor
Bilim-2 Gemisi’nin 40 yıldır ulusal denizlerde kritik, bilimsel çalışmalar yürüttüğünü anlatan Prof. Dr. Salihoğlu, Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı desteğiyle kurulan DEKOSİM Ulusal Deniz Araştırmaları Altyapı Merkezi’nde yeni nesil cihazlarla çalışmaları yürüttüklerini ama denizlere de yeni bilimsel , donanımlı araştırma gemisinin indirilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.
“Kirliliğin düzeyini söylemek şu anda mümkün değil”
Bilimsel Seferler Koordinatörü Dr. Hasan Örek de Bilim-2 Gemisi’ndeki teknik çalışmalara ilişkin bilgi verdi.
Marmara seferinin, Akdeniz’de Mersin’den başlayıp, Karadeniz’de Hopa’da bitecek büyük bir seferin bir parçası olduğunu söyledi.
Bir yıl önce planladıkları bu çalışmadaki amaçlarının Marmara’nın yaz girişi dönemindeki ekosisteminin nasıl geliştiğine, su kütlelerinin nasıl olduğuna bakmak olduğunu belirten Örek, “Şu anda müsilaj olayı da olunca istasyon ağımızı geliştirdik. Yaptığımız ölçümler temel su fiziksel parametreleri yani tuzluluk, sıcaklık, yoğunluk, onun dışında sürekli olarak geminin üzerindeki cihazlarla akıntıları ölçüyoruz, yüzeydeki klorofil miktarına ve tuzluluk sıcaklığına bakıyoruz. Su kolonu boyunca kritik derinliklerden su örnekleri alarak bir kısmını gemide, bir kısmını saklayarak genetik de dahil olmak üzere ileri analizleri DEKOSİM laboratuvarında yapıyoruz. Bunun dışında ayrıca cihazımızın üzerindeki sensörlerle su kolonu boyunca klorofil miktarı, bulanıklık, oksijen gibi parametreleri de ölçmeye devam ediyoruz.” diye konuştu.
Kirliliğin düzeyini söylemenin şu anda mümkün olmadığını dile getiren Dr. Örek, sözlerine şöyle devam etti:
“Ancak gördüğümüz kadarıyla tüm su kolonunda bu müsilaj var. Yaptığımız standart ölçümleri, işlemleri yapamıyoruz. Örneğin suyun içindeki partikül maddelerden bir sürü analiz yapabiliyoruz. Ancak partikülleri tutmak için kullandığımız filtreler tamamen kullanılmaz hale geliyor. Çünkü o kadar jel halinde bir madde ki bu tamamen filtrenin üzerini kapatıyor. 1-2 litre süzmemiz gereken yerde bunun 10 katı daha az yani 100 mililitre su süzebiliyoruz. Bu da tabi ki çok yeterli değil ama bu da bize şunu gösteriyor, yüzeyde gördüğümüz müsilajın artık son evresi. Tüm su kolonunda bu jelimsi madde var. İstisnasız her yaptığımız noktada bununla karşılaştık.
Denizlerdeki bu görüntü muhtemelen devam edecek. Marmara’nın tüm üst su kolonunda bu müsilaj var. Aşağı inmemiş durumda ancak ileriki dönemlerde aşağı da inecektir. Bu, zaten oksijensiz olan dip suyunun daha da oksijensiz hale gelmesine neden olacaktır. Bu da tabi ki iyi bir durum değil Marmara için. 25 metrede hala ışık olduğu ve üretim devam ettiği için oksijen seviyesi çok kritik seviyede değil ama 25 metrenin altında, 50 metreden sonra yaşamı idame ettirecek oksijen yok gibi. Bu tabi 100 metrelere geldiğimizde kritik eşiği çok çok aşmış oluyor. Çukurlara baktığımızda oksijen hemen hemen hiç görmüyoruz. Bunlar ekosistemin sağlığı ile ilgili ciddi sinyaller. Tedbirler alındıktan sonra hemen düzelmeyecektir ama kararlı adımlarla, uzun dönemde çözebiliriz diye düşünüyoruz.”