Bulunamadı...
Tüm Sonuçları Görüntüle
Cumartesi, Ağustos 16, 2025
Kanal 5
  • ANA SAYFA
  • GAZİANTEP
  • ANKARA
  • DOĞU-GÜNEYDOĞU
  • TÜRKİYE
  • DÜNYA
  • SİYASET
  • SAĞLIK
  • EKONOMİ
  • YAŞAM
  • KÜLTÜR
  • SPOR
  • PROGRAMLAR
  • KURUMSAL
    • İLETİŞİM
    • İNSAN KAYNAKLARI
    • KÜNYE
    • KATALOG
Kanal 5
Bulunamadı...
Tüm Sonuçları Görüntüle
Cumartesi, Ağustos 16, 2025
Kanal 5
  • ANA SAYFA
  • GAZİANTEP
  • ANKARA
  • DOĞU-GÜNEYDOĞU
  • TÜRKİYE
  • DÜNYA
  • SİYASET
  • SAĞLIK
  • EKONOMİ
  • YAŞAM
  • KÜLTÜR
  • SPOR
  • PROGRAMLAR
  • KURUMSAL

Ortadoğu’da dengeleri bozacak ittifak

• Kanal 5
12 yıl önce
• Genel
A A

İhvan ve Ortadoğu siyaseti üzerine çalışan akademisyen M. Hüseyin Mercan, küresel güçlerin en büyük korkusunun Ankara-Şam ve Kahire hattında güçlü bir ittifak kurulması olduğunu söyledi.

 

“Devrim sonrası Şam, Ankara ve Kahire hattında güçlü bir ittifakın sağlanması demek küresel sistemin tamamen yeniden kurgulanması ve şekillenmesi anlamına gelecek. Şu an itibariyle küresel güçleri korkutan şey de bu. Ve bunun gerçekleşmemesi için uğraşılmaktadır” dedi.

Mısır’da yaşanan darbeyi nasıl okumalıyız?

Mısır’da darbeyi okurken, gelişen olayları daha sağlıklı anlayabilmek için öncelikli olarak olayın farklı boyutlarını ele almak gerekmektedir. İlk olarak Müslüman Kardeşler’in devrim sonrasındaki süreçte izlediği siyaset dikkatli bir şekilde incelenmelidir. İkinci olarak Mısır toplumunun genel yapısı, davranış biçimi üzerinden ve özellikle de devrim sonrasında devrimi gerçekleştiren muhaliflerin tavır ve davranışları üzerinden süreç yakından takip edilmelidir. Üçüncü unsur olarak Mübarek rejiminin kalıntılarının tavır ve davranış biçimlerinin etkisini ve son olarak da burada bölgesel ve küresel siyaset bağlamında son gelişmeler ışığında olay incelenmelidir. Bu faktörleri dışarda tuttuğumuz zaman darbe sürecini sağlıklı bir şekilde okumak kolay olmayacaktır.

 

ASLINDA HİKÂYE BURADAN BAŞLIYOR

25 Ocak devriminin gerçekleşmesinin ardından Mısır’da yeni bir dönemin kapıları açıldı. Bu yeni dönem ülkenin sivilleşmesi, demokratikleşmesi ve bağımsızlaşması için önemli bir dönüm noktası teşkil etmekle birlikte ülkenin yakın geleceğinin şekillenmesine dair birçok riski de içinde barındırmaktaydı. Özellikle devrimin ardından yapılan ilk meclis seçimlerinde Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın siyasi organı olan Hürriyet ve Adalet Partisi’nin seçimden açık bir zaferle çıkması ve Selefilerin Nur Partisi’nin ikinci olması ülkenin yeniden yapılanma sürecinde İslamcıların etkin olacağını ortaya koyarken bir taraftan içerinde ve dışarıdan gelecek çok boyutlu bir çevreleme politikasının uygulanacağının sinyallerini vermekteydi. Özellikle cumhurbaşkanlığı seçiminde Muhammed Mursi’nin seçimi kazanmasıyla tüm dünyanın gözü Mursi’ye ve dolayısıyla da Müslüman Kardeşler’e çevrilmiş oldu.

Aslında hikâye birazda buradan başlıyor. Çünkü devrim sonrasındaki seçimleri, seçimlere katılım oranlarını hesaba kattığımızda ve muhaliflerin davranış biçimlerini analiz ettiğimizde Mısır’da tehlike çanlarının çok öncesinden çaldığı görülmektedir.

 

SEÇİM SONUÇLARI TEHLİKE SİNYALLERİNİ VERMİŞTİ

Meclis seçimlerinden Hürriyet ve Adalet Partisi ile Nur Partisinin ilk iki sırayı paylaşarak çıkmasının en önemli nedeni bu iki hareketin de Mısır toplumunda geniş bir tabana sahip olduklarını ve organizasyon kabiliyetleri yüksek olduğu için toplumu seçimlerde iyi örgütleyebilmelerinden kaynaklanmaktadır. Seçim sürecinde mensuplarını ve toplumun geri kalan kısmını hızlı bir şekilde mobilize ederek seçime hazır olarak girdiler ve hak ettikleri zafere ulaştılar. Bununla birlikte cumhurbaşkanlığı seçimi ve anayasa referandumu sürecinde muhalif kesimlerin daha örgütlü bir hal almaları ülke içinde Müslüman Kardeşler karşıtlığını pekiştirerek sistematik bir hale getirmeye başladı. Mursi’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ahmet Şefik gibi eski rejimin doğrudan adamı olan birisiyle yarışması ve bu rekabet sonucunda küçük bir farkla seçimi kazanmış olması Mısır’n yeni döneminde karşılaşacak krizlerin haberini vermekteydi. Çünkü ne eski rejim konumunu kaybetmek istiyordu ne de Muhammed Baradei gibi Batı ile ilişkileri çok iyi olan muhalifler Müslüman Kardeşler mensuplarının yeni dönemde etkin olmasını istiyordu.

Anayasa referandumu süreci ise Mursi’nin yakın gelecekte kendisine karşı örgütlü ve farklı kesimlerden destek alan muhalefetle yüzleşeceği ve meşruiyet sorununun doğacağını göstermekteydi. Halk oylaması sonucunda anayasa değişikliği yüzde 63 civarında bir oyla kabul edilmiş olsa da toplumun yüzde 3o’u biraz aşan bir kesiminin anayasa oylamasına katılması ve büyük bir kısmının referandumu protesto etmesi ülkedeki sorunlar zincirini daha da pekiştirerek Mursi’nin önündeki engelleri artırmaya başladı.

STRATEJİK HATALAR YAPILDI

Mısır’ın ve Orta Doğu’nun yeniden şekillenme ve yapılanma sürecinde Mursi’nin büyük bir fırsat olduğu göz ardı edilemez. Göreve gelir gelmez uluslararası alanda önemli bir çaba sarf etmesi, stratejik ülkelere düzenlediği ziyaretler aktif, yönlendirici ve kurucu bir Mısır inşa amacının olduğunu gözler önüne sermekteydi. Bununla birlikte özellikle Mursi’nin ve Müslüman Kardeşlerin iç siyasette bazı taktiksek hatalar yaptığını da kabul etmemiz gerekiyor. Bu hatalar toplumun manipülasyonunda bazı kesimlerce çokça kullanıldı ve Mursi ve İhvan karşıtlığı bunlar üzerinden meşru hale getirilmeye çalışıldı.

 

Nasıl hatalar mesela?

Öncelikli Muhammed Mursi’nin göreve gelir gelmez ilan ettiği 100 günlük eylem programı üzerinde durmak gerekiyor. Enerji, temizlik, trafik, güvenlik ve ekmek gibi hususları barındıran bu eylem programı Mursi karşıtları tarafından ciddi şekilde istismar edildi. Kronikleşen bu sorunlarn 100 gün içinde çözülmesi zaten mümkün değildi. Bu eylem planından kasıt bu alanlarda iyileşmelerin gerçekleşmesi ve devrim sürecinde daha da bozulan düzenin önemli ölçüde sağlanmasıydı. Fakat bu plan sağlıklı bir şekilde topluma aktarılamadı. Mısırlılar 100 gün sonra bu sorunları çözüleceği gibi mantıklı olmayan bir algıya kapıldılar. Bu durum da toplumdaki beklentilerin yükselmesine yol açtı. Dolayısıyla da yüksek beklentiler ani hayal kırıklıklarını peşi sıra getirdi. Mısırlıların buradaki en büyük hatası sabırsız bir karaktere sahip olmaları nedeniyle ve devrimin hemen ardından her şeyin güllük gülistanlık olacağını sanmalarından dolayı yeni yönetime aşırı sorumluluk yüklemeleriydi. Sonuçta Mursi, elinde sihirli bir değnek taşımıyordu ki dokunduğu sorunlu alanlar bir anda ıslah olsun. Bununla birlikte Mursi’nin de bu eylem planını oluştururken toplumun kendisinden beklentilerinin üst düzeyde olduğunun farkında olarak daha makul ölçüde ve topluma iyi anlatarak sunması gerekmekteydi. Devrimin ardından her kim iktidara gelirse gelsin Mısır toplumunun yönetime yönelik büyük beklentiler içine gireceği aşikârdı. Bu riskli dönemde eylem planının sağlıklı bir şekilde gerçekleşememesi Mursi karşıtlarının elini güçlendirdi.

 

MEDYA DARBE İÇİN GERİ SAYIMI BAŞLATTI!

100 gün sözü verildiği andan itibaren bazı kesimler geri sayıma başladı ve her gün geçtikçe olumsuz propagandaları artırdılar. Geri sayım yapıldıkça toplumda başarısız bir cumhurbaşkanı ve yönetim imajı oluşturulmaya çalışıldı. Hâlbuki eylem planının süresi büyük bir taktiksel hata olmakla birlikte bu alanlarda Mursi’nin karşılaştığı sorunlardan ve yapılan engellemelerden ise bahsedilmedi. Başta rejim yanlısı medya olmak üzere, Baradei’in başını çektiği muhalefet kesimi ordu ile de işbirliği yaparak Mursi’nin açılım sağladığı ve sağlayacağı tüm yolları tıkadılar.

 

İKTİDAR TECRÜBESİZLİĞİ

Elbette bahsettiğimiz taktiksel hatanın altında yatan temel unsur Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın iktidar tecrübesizliğinden kaynaklanmaktadır. Bu hareket 1930’lardan itibaren İslam dünyasının tamamında farklı veçheleriyle etkili olmuş ve İslam coğrafyasındaki siyasi ve toplumsal hareketleri önemli ölçüde etkilemiştir. İhvan, Mısır’ın en önemli toplumsal hareketlerinden birisi olarak da ülkede uzun yıllar boyunca çok etkin bir rol oynadı. Bununla birlikte iktidara dair tecrübesizliği ve yeterince devlet kademesinde yetişmiş ve görev almış mensubu olmayışı Mursi yönetiminin karşılaştığı en önemli kriz oldu. Muhalefetin siyasetini yapmak iktidar siyaseti yapmak arasında çok fark olduğu aşikar. Bu nedenle hareket içindeki tecrübe eksikliği iktidar sürecini doğru yönetmede bazı aksaklıkları beraberinde getirdi ve bu durum da Mursi iktidarını ortadan kaldırmak için her türlü fırsatı kollayanların eline büyük bir koz verdi.

 

CEMAAT-PARTİ GERİLİMİ

Yine İhvan içinde önemli gerilim noktalarından birinin de parti-cemaat ikilemi arasında olduğu görülmektedir. İhvanın kendi örgütsel yapısı ile Hürriyet ve Adalet Partisi ya da Mursi arasındaki ilişki biçiminin nerede başladığı ve nerede bittiğine dair önemli eleştiriler yapılmaktadır. Muhaliflerin sürekli olarak vurguladığı “ülkeyi Mursi değil Muhammed Bedii ve Hayrat Şatır yönetiyor” söylemi Mursi ve İhvan karşıtı blokun elini güçlendiren ve özellikle de dış destek bulmasını sağlayan başlıca faktörlerden oldu. İhvan’ın bu durumu da sağlıklı bir şekilde düzenlemesi ve özellikle ileriye dönük dönemde bu gerilimi doğuracak unsurları ortadan kaldırması gerekmektedir.

 

 

MISIR’I BEKLEYEN TEHLİKE!

Mısır’ı bekleyen asıl en önemli tehlike ise cumhurbaşkanının bu kadar kolay devrilebilmesidir. Bir ülkede özellikle de bir devrim süreci yaşamış ve yapılanma merhalesine geçmiş bir ülkede cumhurbaşkanının halkın asker ve dış dünya ile irtibat kurarak sırf ideolojik arka planı nedeniyle devrilmesi ülkedeki istikrarsızlığı daha da körükleyecektir. Yarın başka bir cumhurbaşkanı geldiğinde bu sefer de başkaları aynı başarısızlık söylemleri üzerinden bu sefer de ona karşı bir tavır oluşturup onu da kısa bir sürede düşürebilirler. Bu tehlike güçlü ve bağımsız bir Mısır’ın oluşmasını engelleyecektir. Mısır toplumunun bu sabırsız tavrı bugün çok büyük problemleri beraberinde getirdi ve Mursi azledildi. Yarın ise benzer tavır nedeniyle daha başka ve daha büyük problemler ülkenin geleceğini tehlikeye atayabilir.

 

ESKİ REJİMİN KALINTILARI İŞİ ZORLAŞTIRDI

Eski rejimin kalıntıları ülkeye çok fazla nüfuz etmiş durumda. Uzun yılların kemikleşmiş yapısı söz konusu. Mursi iktidarının işini zorlaştıran en önemli gerekçe şüphesiz buydu. Çünkü Mursi ve hükümet bürokrasiye ve askere yeteri kadar nüfuz edemedikleri için yönlendiremediler ve yönetemediler. Mursi yönetimine karşı oluşturulan blok polis ve asker tarafından desteklenince kaçınılmaz son gelmiş oldu. Özellikle ülkede ‘Baltacı’ adı verilen grupların oluşturduğu şiddete ve işledikleri suçlara polis müdahale etmedi. Ülkede oluşan güvensizlik ortamından ise doğrudan Mursi sorumlu tutuldu. Böylece Mursi nüfuz edemediği kurumların ayak kaydırma girişimleri sonucunda görevden alındı.

 

KİMSE MEVZİİ KAYBETMEK İSTEMİYOR

Peki buna bir de bölgesel siyaseti eklediğimizde…

Suriye’de 2011’in martından beri katliamın haddi hesabı yok. Ülkede taş üstünde taş kalmadı. Bir yandan Yemen hala krizlerle yüzleşiyor. Libya’da taşlar hala yerine oturmadı. Irak’ta problemler devam ediyor. Böyle bir Orta Doğu’da ve yeniden yapılanmaya çalışan Orta Doğu’da hiçbir güç kendi mevziisini kaybetmek istemiyor. Ve burada bağımsız, özgün ve kendi iradeleri dahilinde politikalar üretecek yapıların oluşmasını engellemeye çalışıyorlar. ABD’den ya da Avrupa’dan Mursi’ye yapılan askeri müdahale ile bir şey beklemek çok makul değil. ABD için Mursi’nin gitmesi çok da önemli değildir. Çünkü orada Mursi’nin olması demek Mısır’ın farklı bir ülke olması, yeni ittifaklar içine girmesi, yeni güç merkezleri oluşturması ve her şeyden öte belirli devletlerin baskı ve gölgesinden kurtulması anlamına gelecektir. Bu durumda doğal olarak ABD gibi devletler mevzii kaybedeceklerdi. Bu durum bir ülkede gerçekleşiyorsa demokrasinin hiçe sayılması ya da demokratik yolla gelmiş bir kişinin antidemokratik bir yöntemle gitmesi çok da söz konusu olmayacaktır. Küresel güçler açısından bakıldığında Orta Doğu gibi nüfuz edilmiş bir bölgede konumlarını kaybetmemek aslolan meseledir.

ASKER ARTIK SÜRDÜRÜLEBİLİR DEĞİL

Mısır’daki darbe sürecinin asker kontrolünde devam etmesi mümkün değil. Her şeye rağmen bölge artık eskisi gibi değil ve köprünün altından çok suların geçtiği değişmez bir vakıa. Bu bakımdan askerin iktidarda kalmasının sürdürülebilir bir yanı yok. Fakat geçmişteki bazı tecrübelerde gördüğümüz gibi, Mısır’da da ordu iyi çalışacağı ve Batı desteğini alacak bir yönetimi iktidarı bırakmak için elinden geleni yapacak. Askerin müdahalesi Mısır’ın bağımsızlaşmasını ve kendi iradesiyle politika üreten merkezi bir ülke haline gelmesini engellemek için gerçekleşmiştir. Nitekim Mısır ordusunun başta ABD olmak üzere aldığı dış desteğe baktığımızda ya da Mısır ekonomisindeki yerine baktığımızda ülkedeki konumunu kaybetmek istemediği görülmekte. Bu nedenle kendisi için tehdit unsuru oluşturan bir iktidara doğrudan müdahale ettiler. Şimdi ise anayasa ve seçimleri manipüle ederek tehlike oluşturmayan bir yönetim kurmak için uğraşacaklar.

 

KÜRESEL SİSTEM YENİDEN ŞEKİLLENEBİLİR

Yeniden şekillenen bir Ortadoğu’da üç başkent üzerinden inşa edilebilecek bir ittifak üçgenin meydana getireceği büyük kırılmayı göz ardı etmemek gerekiyor. Bağımsız ve güçlü bir Mısır’ın, bağımsız ve güçlü bir Türkiye’nin, devrim sürecini başarıyla tamamlamış bağımsız ve güçlü bir Suriye’nin bir araya gelmesi, yani Ankara, Şam ve Kahire hattında güçlü bir ittifakın sağlanması demek küresel sistemin tamamen yeniden kurgulanması ve şekillenmesi anlamına gelecektir.

Şu an itibariyle küresel güçleri korkutan şey de bu. Ve bunun gerçekleşmemesi için uğraşılmaktadır.

 

KURUCU İRADEYE SAHİP İKİ ÜLKE: MISIR VE SURİYE

Arap Orta Doğusu’nda kurucu iradeye sahip iki ülke sayabiliriz. Bunlar Mısır ve Suriye. Bu iki ülke Araplara yönelik olarak daha genel politikalar üretebilme potansiyeline sahiptirler. Bu nedenle iki ülkede güçlü ve müttefik yapıların ortaya çıkması küresel sistemin şimdiki ana aktörleri için büyük sorun teşkil etmektedir.

 

Mısır’ı bundan sonraki süreçte neler bekliyor?

İş artık kutuplaşmaya doğru gidiyor. Yani darbeciler ve darbe karşıtları… Bu kutuplaşmalar aslında çok problemli kutuplaşmalardır. Burada Mısır muhalefetinin darbeye giden süreçte izlemiş olduğu yolu görelim. 30 Haziran ayaklanması Mursi başarısız olduğu için çıkan bir ayaklanma değil. Muhalefetin ilk zamanlardan itibaren yapmış olduğu bir durum. Mısır’da kim gelirse gelsin bu problemle karşılaşacaktır.

 

SEKÜLER VE İSLAMCI GERİLİMİ YAŞANABİLİR

İhvan’ın radikalleşmesi, iç savaşın çıkması beklenebilir mi?

Müslüman Kardeşler’in şu an radikalleşmesi çok zor. Müslüman Kardeşler ne zaman radikaldi ki şimdi de radikalleşsin… Ne zaman şiddete başvurmuşlardı ki bugün şiddete başvursunlar? Mısır toplumu içerisinde farklı grupların bir radikalleşmesi söz konusu olabilir. Ama bunun ihvan üzerinden olması mümkün değil. İhvan’ın ne olursa olsun iktidar tecrübesi bunu ve geçmiş deneyim ve birikimi bunu engelleyecektir. Müslüman Kardeşler artık ciddi bir entegrasyon süreci içine girmiş durumda. Küresel sistem içerisinde yer edinmeye çalışan bir hareket.

Bu süreçte Mısır’da bir ihtimal seküler ve İslamcı gerilimi yaşanabilir ama bu tamamen sivil siyaset düzleminde olabilir. Bazı kısıtlamalar, siyasi yasaklamalar getirilebilir ama ne olursa olsun Mısır artık hiçbir zaman Mübarek dönemindeki gibi olmayacak. Çünkü her halükarda Mısır toplumu askeri rejimi devirmeyi öğrendi. Artık eskiye dönmek gibi bir durum söz konusu olamaz. Ama bu yeniden inşa sürecinde kimin aktör olacağı daha önemli bir mesele… Bu anlamda zaten Müslüman Kardeşler’den korkulmasının sebebi de buydu: Kontrol edemeyecekleri bağımsız bir aktörün yönlendirici olmasının istenmemesi…

 

SURİYE’DEKİ KAZANIMLAR KAYBEDİLEBİLİR

İhvan neden sadece Mısır’la sınırlandırılmaya çalışılıyor?

İhvan denince Mısır akla geliyor ama birçok ülkede uzantısına rastlamak mümkün… Müslüman Kardeşler Mısır’dan ibaret değil. Birçok Arap ülkesinde doğrudan Müslüman Kardeşler adı altında oluşumlar var. Bu çerçevede Mısır’ın düşmesi demek diğerlerinin de çok büyük zarar görmesi anlamına geliyor. Bölgesel siyaset üzerinden bu olaya baktığımızda göz ardı edilmemesi gereken başka bir husus daha var. Mısır’daki bu sürecin çok fazla Müslüman Kardeşler üzerine indirgenmesi ve Mısır Müslüman Kardeşler teşkilatının kendi dertlerine düşmüş olması Suriye’de elde edilen kazanımların da kaybedilmesine sebebiyet verilebilir.

Bu süre zarfında Suriye’de devrim süreci başladığı günden bu yana ülkedeki mücadeleye ülke dışından çok büyük destek verildi. Özellikle Müslüman Kardeşler mensupları bu destekleri ciddi şekilde organize ettiler. Mısır’da İhvan’ın büyük bir krizle boğuşması ve dış dünyada İhvan mensuplarının dikkatlerini buraya çevirmesi Suriye’de devriminin ikinci plana itilmesine ve daha Batı merkezli çözümlerin uygulanmasına sebebiyet verebilir.

 

SURİYE’DE ÇOK FARKLI BİR TABLOYLA KARŞILAŞABİLİRİZ

Evet, Mısır’da çok köklü bir müdahale oldu. Ama bu müdahalenin sadece Mursi’ye yönelik bir müdahale olmadığını göz ardı etmememiz gerekiyor. Bu müdahaleyi bağımsızlaşan, bağımsızlaşma arzusu taşıyan ve İslami referanslarla hareket etmeyi şiar edinmeye çalışan yönetimlerin tamamına vurulmuş bir müdahale olarak görmemiz gerekiyor.

 

BAAS REJİMİNİN KALINTILARIYLA MÜCADELE EDİLECEK

Bu darbe aslında bizim için çok büyük bir ders olmalı. Özellikle Suriye için. Devrimin ardından genel algı “Mübarek gitti ve artık her şey bambaşka olacak.” Şeklindeydi. Ama her şey öyle olmuyor. Çünkü bu bir süreç işi… Elli yıllık bir rejimin kalıntılarını temizlemek o kadar kolay değil. Suriye’de de yine benzer bir süreçle karşılaşılacağı ve bu sefer de Baas rejiminin kalıntılarıyla ya da Batıyla iş tutmaya çalışan gruplarla mücadele edileceği dikkatlerden kaçmamalı ve gerçekleşen devrimler her şeyin sona erdiği yönünde bir illüzyon oluşturmamalıdır.

Bu süreçten elbette Müslüman Kardeşler’in ciddi dersler alması gerekiyor. Başta toplumsal siyaseti yönetmeye ve iktidarın içeriğine ve yöntemine dair dersler alınması lazım. Bundan sonraki seçimler Mısır’ın kaderinde daha da önemli bir rol oynayacak. Özellikle Baradei ya da Baradei profilinde bir kimsenin Mısır’da cumhurbaşkanı olması demek bölgesel siyasetin yeniden yapılanmasına çok büyük darbe vuracak. Bu durumun farkında olarak Müslüman Kardeşler önümüzdeki seçimlere daha dikkatli hazırlanmalı, demokratik ve meşru haklarından taviz vermeden kendilerine karşı uygulanan baskıyı kırmalıdırlar. haber10-Hülya Özkan

Hülya Özkan

  • Facebook'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır) Facebook
  • X'te paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır) X
  • WhatsApp'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır) WhatsApp
Bulunamadı...
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Ana Sayfa
  • Tüm Haberler
  • Gaziantep
  • Ankara
  • Doğu-Güneydoğu
  • Türkiye
  • Dünya
  • Siyaset
  • Sağlık
  • Ekonomi
  • Yaşam
  • Kültür
  • Spor
  • Programlar
  • Kurumsal
    • İletişim
    • İnsan Kaynakları
    • Katalog
    • Künye

© 1994 - 2022 Kanal5 Tüm Hakkı Saklıdır

»
«