Bulunamadı...
Tüm Sonuçları Görüntüle
Perşembe, Eylül 11, 2025
Kanal 5
  • ANA SAYFA
  • GAZİANTEP
  • ANKARA
  • DOĞU-GÜNEYDOĞU
  • TÜRKİYE
  • DÜNYA
  • SİYASET
  • SAĞLIK
  • EKONOMİ
  • YAŞAM
  • KÜLTÜR
  • SPOR
  • PROGRAMLAR
  • KURUMSAL
    • İLETİŞİM
    • İNSAN KAYNAKLARI
    • KÜNYE
    • KATALOG
Kanal 5
Bulunamadı...
Tüm Sonuçları Görüntüle
Perşembe, Eylül 11, 2025
Kanal 5
  • ANA SAYFA
  • GAZİANTEP
  • ANKARA
  • DOĞU-GÜNEYDOĞU
  • TÜRKİYE
  • DÜNYA
  • SİYASET
  • SAĞLIK
  • EKONOMİ
  • YAŞAM
  • KÜLTÜR
  • SPOR
  • PROGRAMLAR
  • KURUMSAL

Osmanlı rüyası ve Lozan’ı aşan proje

• Kanal 5
12 yıl önce
• Genel
A A

ANKA Teknoloji Üniversitesi ve Hazar Strateji Enstitüsü Öğretim Üyesi Dr. Cemil Ertem, Türkiye ile Irak Kürt Bölgesel Yönetimi arasında enerji alanındaki işbirliğini haber10’a değerlendirdi. Ertem son gelişmeleri, “Türkiye esasında Osmanlı toprağı olan ve Misak-ı Milli sayılan yerlerdeki enerji kaynaklarını tıpkı Osmanlı’nın yaptığı gibi bölge halkları ile anlaşarak ‘kazan kazan’ politikası uygulayarak ticarileştiriyor” şeklinde özetledi.

MARMARAY ASLINDA LOZAN’IN AŞILMASIDIR

“Güney Gaz Koridoru dediğimiz enerji hattı esasında tarihi İpek Yolu’nun bir şekilde enerji bağlamında yeniden canlandırılmasıdır” diyen Ertem, “Osmanlı’nın dağılmasından sonra tarihe karışan bu İpek Yolu’nu Türkiye yeniden Marmaray ile canlandırdı” dedi ve ekledi: “Marmaray yalnızca bir metro değildir. Marmaray Doğu ile Batı’yı birbirine bağlayan çok önemli bir geçiştir. Bu anlamda Marmaray aslında Lozan’ın aşılmasıdır.”

MONTRÖ BİLE AŞILDI

Montrö’nün bile aşıldığını ifade eden Ertem, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Demiryolu ile İstanbul boğazının aşılması ve bunun Türkiye’nin denetiminde olması Lozan’ın ve bu anlamda onu Türkiye lehine tadil eden ama tam anlamı ile bütün bu ticari geçişlerde Türkiye’nin egemenliğini sağlamayan Montrö’nün bile aşılması anlamına geliyor.”

İşte Cemil Ertem ile gerçekleştirdiğimiz o söyleşi:

Öncelikle bu aşamaya nasıl gelindi? Bu aşamanın dününde neler var?

Öncelikle şunu söylememiz gerekiyor bütün bu enerji anlaşmaları esasında Ortadoğu’da devletlerin politikalarını belirlen en önemli etkenlerden bir tanesidir. Bu aşamaya 20. Yüzyılın başında belirlenen süreçlerin aşılmasıyla gelindi. Bunlardan bir tanesi Lozan’dır. Lozan’da Türkiye’nin kendisinin doğusundaki enerji kaynaklarına ulaşımı engellendi. Bugün Kürdistan dediğimiz Kuzey Irak Bölgesi’ndeki kaynaklar Osmanlı topraklarıydı. Lozan’da Türkiye’nin bu alanlarla ilişkisi kesildi. Kafkasya’daki kaynaklar ile Türkiye’nin ilişkisi kesildi. Ve yine Lozan’da boğazların geçişlerinde Türkiye’nin egemenliği yok sayıldı.

İLKESİZ PAYLAŞIM

Bu ne demekti?

Hem enerji hatlarının hem de transit ticaret hatlarının boğazlar yoluyla denetlenmesi, bütün bunların denetlenmesi adeta Osmanlı yok sayılarak sağlanmış oldu. 20.yüzyılın ilk çeyreğinde bütün bunlar olup bitti. Bütün bu enerji kaynakları Hazar bölgesi Rusya Ortadoğu, Musul, Kerkük bütün enerji kaynaklarını İngiltere, Rusya kendi aralarında paylaşmış oldular. Daha sonra Rusya’ya ve İngiltere’ye Amerika Birleşik Devletleri dahil oldu ve belirleyici oldu bölgede. Eski paylaşıma göre, bölgedeki enerji kaynaklarını temel olarak üçe ayırabiliriz. Hazar kaynakları ki bunlar Rusya’nın denetimindeydi İran’ın sınırları içinde olan kaynaklar ve Kuzey Irak bölgesindeki kaynaklardır. Bu kaynaklarda Britanya ve ABD’nin denetimindeydi ancak bu kaynakların tümü bölge haklarının lehine olacak şekilde, yakın zamana değin, ticarileştirilmemiştir. İşin ilginç yanı hem Hazar’daki enerji kaynakları hem İran’daki hem de Irak’taki enerji kaynakları buna Basra da dahildir hiçbir zaman-şimdiki gibi- ortaya çıkartılmadı. Bu enerji kaynakları denetimli bir şekilde ancak Batı’nın emperyalist bir hegemonyanın ihtiyacı olduğu oranda dışarı çıkartıldı. Bölge halklarının zenginleştirilmesinde bu enerji kaynakları hiçbir zaman kullanılmadı. Ancak şimdi Hazar kaynakları Azerbaycan’ın bağımsız iradesiyle dünyalaşıyor. Biliyorsunuz TANAP böyle bir projedir. Ve Güney Gaz Koridoru’nun temel geçişlerinden birisini oluşturuyor. Yine Azerbaycan enerji şirketi SOCAR bütün bu bölgeye, başta Türkiye olmak üzere, çok ciddi yatırımlar yapıyor. Aynı şekilde işte K. Irak kaynakları Türkiye ve Kürt yönetimi’nin siyasi iradesiyle ticarileştiriliyor. Türkmenistan enerji kaynakları yine ortaya çıkartılıyor ve burada da Türkiye’nin önemli çabaları var. Yani kısaca şunu söyleyebiliriz, yalnız Ortadoğu’nun değil, Hazar Bölgesi-Kafkasya ve Asya’nın Çin’e kadar uzanan büyük hinterlandı için sınırlar ve bu sınırlara bağlı ekonomi yeniden belirleniyor. Bu, aynı zamanda, Türkiye’den başlayan yeni bir doğu kalkınması ve entegrasyonunur da… Ama biliyorsunuz bütün bu enerji kaynakları adeta uyutuluyordu… Bölge ülkeleri yoksulluk içerisinde yüzerken bu müthiş zenginlikten haberdar bile edilmiyorlardı…

11

SİYASİ İRADE İLE GELEN BAŞARI

Ne zamana kadar böyle devam etti?

Yakın bir zamana kadar böyle devam etti. Yani şuanda Irak’a bakıyoruz federal bir yapı arz ediyor. Buradaki kaynaklar büyük ölçüde Musul, Kerkük havzasında toplanmış olan kaynaklar ve bunların ticarileştirilmesinde şu an Türkiye’nin siyasi iradesi ve Kuzey Irak Kürt Yönetimi’nin siyasi iradesiyle mümkün oluyor. Buna tabi ki ilk önce merkezi yönetim karşı çıktı. İran karşı çıktı. Şunu da ifade etmek gerekir. İran’ın kendi enerji kaynakları Batı tarafından aynı Irak enerji kaynakları gibi şimdiye kadar ortaya çıkartılmadı. Büyük ölçüde bu enerji kaynaklarını ortaya çıkartılmadı. Ve büyük ölçüde de bu enerji kaynaklarını kendi halkının hizmetine sunmadı.

Peki bu enerji kaynakları neden bölge halkının hizmetine sunulmadı?

Aslında bu kaynakların ortaya çıkmasıyla İran’daki Mollalar büyük ölçüde zenginleşecek ve bu kaynaklardan pay alacak bir sınıfın ortaya çıkacağının biliyorlardı. Yeni bir orta sınıf hatta yeni bir zengin-sermayedar sınıf ortaya çıkacaktı. Bu da kendi iktidarlarını sarsacaktı. Onun için İran içe kapalı bir ekonomi, içe kapalı bir toplumu ve buna bağlı diktatörlüğü tercih etti. Tabi Batı da buna razı oldu. Mesela Humeyni’nin Paris’ten getirilmesi ve bunun bir İslam devrimi olarak anlatılması da manidardır. Aslında 1979 devrimi Batı’nın başka çaresi olmadığı için büyük ölçüde desteklediği bir devrimdir. Tıpkı Kurtuluş Savaşı Mustafa Kemal hikâyesi gibi…

OSMANLI POLİTİKASI İLE GELEN KAZANIM

Şuan gelinen aşamada olan nedir?

Özellikle bölge halkı Kürdistan yönetimi olmak üzere Azerbaycan olmak üzere, Türkiye olmak üzere İran’ın da başka çaresi kalmaması vesilesiyle bu enerji kaynakları artık ticarileşiyor. Bunda Türkiye’nin siyasi iradesinin önemi büyüktür. Türkiye esasında Osmanlı toprağı olan ve Misak-ı Milli sayılan yerlerdeki enerji kaynaklarını tıpkı Osmanlı’nın yaptığı gibi bölge hakları ile anlaşarak ‘kazan kazan’ politikası uygulayarak ticarileştiriyor. Ve bunun için de çok güçlü bir siyasi irade ortaya koyuyor. Bakan Taner Yıldız’ın temasları bu anlamda çok olumluydu.

Irak yönetimi geçmişten farklı bir tavır takındı. Hatta Basra’daki kaynakları da Türkiye’nin Güney Enerji Koridoru’na dahil etmesi ve bir boru hattı ile yani güney gaz koridoruyla Batı’ya götürmesi konusunda bir teklif götürdü. Yaklaşık 400 kilometre Türkiye’nin içinden geçecek olan bir hat. Bu konuda da bugün (Salı) sayın bakandan bir açıklama geldi.

STRATEJİK KORİDOR

Nedir Güney Gaz Koridoru?

Güney Gaz Koridoru esasında Hazar bölgesindeki ve Ortadoğu’daki kaynakları alıp onları Avrupa içlerine kadar götürecek olan boru hattıdır. Güneyden Türkiye üzerinden Ak Deniz’deki kaynakları da ticarileştirecek bu hat.. Güney Gaz Koridoru TANAP gibi birçok projeyi kapsayabilir. Biliyorsunuz TANAP Avrupa’da TAP (Trans Adriyatik Pipeline) birleşiyor. Bu Güney Enerji Koridoru esasında hem İran’ın hem Hazar kaynaklarının hem İsrail’in hem de Irak’ın mecbur olduğu bir enerji koridorudur. Çünkü artık kuzey koridorları mavi akım dediğimiz Rusya’nın büyük ölçüde denetlediği kaynaklar bu hatta göre çok daha maliyetli ve çok daha zor ulaşılır geçişlerdir. Durum böyle olunca güney geçişler temel bir geçiş hattı olma niteliği kazanıyor.

EGEMENLİĞE DOĞRU YOLCULUK

Bunun Türkiye’ye getirisi nasıl olacak?

Bir enerji borsasının kurulması söz konusu oluyor. Arz ve tedarik yönünde fiyatlandırma söz konusunda Türkiye önemli bir ülke oluyor. Aynı zamanda bir nakil geçiş ülkesi oluyor. Fiyatlama konusunda kritik bir ülke oluyor. Adeta bir merkez oluyor Türkiye. Sağlayıcı oluyor. Bu projeleri yürüten ülke konumunda oluyor. Keza Azeri kaynaklarının Avrupa’ya ulaşmasında önemli bir yerde olacak. Yine bizim projelendirdiğimiz ama şu an askıda olan İran’ın doğalgazının Avrupa’ya ulaştırılması için devreye girecek bir boru hattı var. Güney Gaz Koridoru dediğimiz enerji hattı esasında tarihi İpek Yolu’nun bir şekilde enerji bağlamında yeniden canlandırılmasıdır. Osmanlı’nın dağılmasından sonra tarihe karışan bu İpek Yolu’nu Türkiye yeniden Marmaray ile canlandırdı.

Aynı şekilde Kars-Tiflis-Bakü demiryolu bu anlamda yeni İpek Yolu’nu oluşturan çok önemli bir parçadır. Onun dışında bu yol içerisinde yine Anadolu’da hızlı trenlerin oluşturulması Marmaray ile beraber boğazlardan tren geçişinin sağlanması çok önemli bir adımdır.

Marmaray yalnızca bir metro değildir. Marmaray Doğu ile Batı’yı birbirine bağlayan çok önemli bir geçiştir. Bu anlamda Marmaray aslında Lozan’ın aşılmasıdır.

Demiryolu ile İstanbul boğazının aşılması ve bunun Türkiye’nin denetiminde olması Lozan’ın ve bu anlamda onu Türkiye lehine tadil eden ama tam anlamı ile bütün bu ticari geçişlerde Türkiye’nin egemenliğini sağlamayan Montrö’nün bile aşılması anlamına geliyor. Tabi Kanal İstanbul da böyledir büyük ölçüde.

SINIRLAR YENİDEN ÇİZİLİYOR!

İran ile Cenevre’de gerçekleştirilen anlaşma ne anlama geliyor?

Cenevre’deki anlaşma bir sürecin sonuçlarından bir tanesidir.

Bu süreç nedir?

Bu süreç Ortadoğu’nun sınırlarının yeniden çizilmesidir. Ve Ortadoğu’daki ülkelerin demokratikleşmesi hikâyesidir. Buna bağlı olarak Amerika’nın ve Batılı devletlerin Ortadoğu’daki hegemonyasının giderek geriye gitmesidir. Batılı devletlerin hegemonyası Ortadoğu’da geriye gittikçe Ortadoğu’daki diktatörlüklerin de kendi halkları üzerindeki hegamonyası geriye gitmektedir. Yani şöyle bir paralellik vardır; Batılı devletler Ortadoğu’da yönetimleri ne kadar belirliyorlarsa, bu yönetimler de kendi halklarına baskı yapan oligarşik diktatörlük olma özelliğine haiz oluyorlar. Ortadoğu’da Arap Baharı ile başlayan süreçle demokratikleşme süreçleri de başlamıştır ama süreçte Batılı devletlerin gücü de Ortadoğu’da büyük ölçüde kırılmıştır. Ama bu süreç, geriye gidişlerle örülü bir süreç de olacaktır aynı zamanda…

Örneğin Mısır’da Mursi’nin tutumu ve Türkiye’nin de bu konuda bir irade göstermiş olması Batı’yı bu anlamda rahatsız etmiştir. Suriye’deki iç savaşın da Esad’ın aleyhine sonuçlanacak olması göz önüne alındığında Mısır’daki darbeyi Batı büyük ölçüde desteklemiştir.

Cenevre’deki süreç Batı’nın İran ile ilgili olarak bir ara yolu açmaya dönük bir tarihsel müdahaledir. Bu anlamda Batı’nın istediği bir durumdur. Öte yandan İran’daki diktatörlüğün istediği bir durumdur.

İRAN HALKI YOKSULLAŞIYOR

Peki onlar neden istiyorlar?

Onlar şundan istiyorlar; İran’daki ekonomik zorluklar ambargoyla paralel olarak arttı. İran esasında çok büyük bir servetin üzerinde oturuyor. Ama bunu değerlendiremiyor. Bunu dünyalılaştıramıyor. Böyle olunca İran burjuvazisindeki büyük yapılar mollalar dışında kalanlar çok ciddi olarak bir rahatsızlık duymaya başladılar. Halk giderek yoksullaşıyor ve bir de mollaların denetlediği bonyatlar sorunu var. Bunlar büyük vakıflar olarak öğütlenmiş holdinglerdir. ve bu holdingleri büyük ölçüde molla iktidarı denetliyor. Öte taraftan devrim muhafızlarının denetlediği bir ekonomik yapı da var. Esasında bu bonyatlar içerisindeki kesim çok sıkışmış durumda. Bu tekellerin artık dışarıya açılmaları gerekiyor. Ambargo nedeniyle teknolojilerini yenileyemiyorlar ve geriliyorlar. Yalnızca devrim muhafızları durumdan memnunlar. Çünkü giderek güçleniyorlar. Dışa açılmak isteyen bir kesim var. Böyle olunca da İran Batı’nın istediği gibi bir şekilde dışa açılmayı önüne koymuştur. Ama bu çok yavaş olacaktır.

Bu İran’ın Batı standartlarındaki bir demokrasi sağlayacağı anlamına geliyor mu?

Bu uzun bir yolculuk ama öte taraftan ilk aşamada enerji kaynaklarını dışa aktarma doğrultusunda adım atacaktır.
DENGELER DEĞİŞECEK

Suudi Arabistan ile İsrail’in Cenevre’deki anlaşmaya yönelik tepkilerinin nasıl değerlendiriyorsunuz?

Suudi Arabistan enerji arzını petrol üzerinden denetleyebilecek bir kapasiteye sahiptir. Buna bağlı olarak petrol fiyatlarında çok çabuk zikzaklara oynamalara neden olabiliyor. Bu durum şimdiye kadar S.Arabistan’ın önemli bir avantajıydı. Ama özellikle Irak enerji kaynaklarının ve İran kaynaklarının devreye girmesi ve bunların Türkiye aracılığıyla Batı’ya gitmesi, bu alan borsaların oluşması ve arz yönünde fiyatlamanın artık sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesi S.Arabistan’ın elindeki bu avantajı kaybetmesine sebep olacaktır. S.Arabistan’ın bu gücünü kaybetmesi S.Arabistan oligarşisi için çok büyük bir handikaptır. Öte taraftan petrol fiyatlarının düşecek olması S.Arabistan’ın elindeki avantajları yok edecektir. Ve böylece sıradanlaşacaktır.

İsrail ise dengelerin değişmesini istememektedir. İsrail özellikle İran’ın dışa açılmasına yönelik sürdürdüğü sertlik politikasını sürdüremeyecektir. Çünkü zaten Suriye’nin de düşmesiyle İsrail karşısında somut bir düşman olmayacaktır. Böyle olunca da kendi sertlik yanlısı politikalarını sürdüremeyecektir. Şu unutulmamalıdır ki İsrail ekonomisi büyük ölçüde silah sanayisidir. Böyle olunca Ortadoğu’daki enerji hatlarıyla yeniden belirginleşen ve bir barış süreci olarak ortaya çıkan bu yeni süreç İsrail’in savaşa dayalı politikalarını önemli ölçüde tehdit etmektedir.

GERİLİM DÜŞECEK

Yani diyorsunuz ki bu gerek Irak ve Türkiye arasındaki anlaşma gerek İran ile Batı arasındaki anlaşma Ortadoğu’daki gerilimi düşürecek, öyle mi?

Ortadoğu’daki gerilimi düşürmeye başlamıştır bile. Ortadoğu’da sıcak çatışma ortamı olarak bir tek Suriye kalmıştır. Tabi ki Esad bu durumda bir sıkışmışlık ile karşı karşıya kalacaktır. Çünkü İran’ın bir müddet sonra Suriye’yi aynı hararetle ve aynı fiziki koşullarla destekleyemeyeceğini göreceğiz. İran’ın bundan sonra Suriye’yi destekleyecek olması şu anki politikalarına ters bir durumdur. Öte taraftan Suriye’nin bu anlamda yalnızlaşması onun işini daha da zorlaştıracaktır. Suriye’nin demokratikleşmesinin önünde engel olan bazı unsurların da bertaraf edileceği yeni bir gelişmeye önümüzdeki günlerde tanık olabiliriz. Suriye muhalefeti hala sorunlu ve bu devrimi geciktiren en önemli etken…

NEO-CONLAR BÜYÜK TEHDİT

Türkiye ekonomik başarısını nasıl kalıcı hale getirir?

Bütün bu anlattıklarımız esasında siyasi bir iradeyi gerektiriyor ve Türkiye bu siyasi iradeyi göstermiştir. Bu her şeyden önce önemli bir başarıdır. Bunun sürekliliği Türkiye’de bir farkındalıkla sağlanabilir. Siyasi iktidar bunun karşılığını görmelidir. Çok ciddi uluslar arası tehditler var bu konuda. Amerika’nın neo-con kanadı, İsrail bu tehditlerdendir. Türkiye büyük ölçüde yönlendirilmeye çalışılmaktadır. Türkiye’de karışıklıklar çıkarılmaya çalışılmaktadır. İsrail gibi yapılar Türkiye’deki muhalefet adı altındaki sosyal yapıları ele geçirmiş durumdadır. Türkiye’de demokratik bir muhalefetin olmaması, muhalefetin de bu yapılar tarafından denetleniyor olma gerçeği de vardır. Halktan tam bir destek olduğu takdirde hükümet bu konudaki adımlarını daha da hızlandırabilir.

Türkiye IMF’nin temel paradigması dışına çıkmaya başlamıştır. Ama tamamıyla çıkamamıştır. AK Parti iktidarı bu temel Batı ve IMF’ci neoliberal paradigmayı belirli yerlerde kırmışlardır. 2008’de IMF’in kovulması böyle bir şeydir. 2011’deki büyüme politikaları böyledir. Ama maalesef 2012’de ekonomi politikalarında ciddi bir şekilde geriye bir dönüş söz yaşanmıştır.

Bu geriye dönüşün sebebi nedir?

Batı’nın ve IMF’in baskılarıdır. AK Parti hükümeti içerisinde de buna yanaşan bir kesimin olması.

BAŞBAKAN DİRENDİ VE…

Bu kesimden kimleri kast ediyorsunuz?

Yeterince açık olduğunu düşünüyorum. Başbakan buna direnmiştir. Eğer Başbakan’ın siyasi iradesi olmasaydı Türkiye IMF’den ve Batı’dan bağımsız ekonomi politikalarını kısmen de olsa hayata geçiremezdi. Bunda Başbakan Erdoğan’ın çok ciddi siyasi iradesi vardır. Bunun dışında bir irade yoktur. Bu irade son derece doğru bir iradedir. Bizim de bunun arkasında olmamız gerekir. Bu irade AK Parti içerisinde bile baltalanmaya çalışılmaktadır.
HABER10 / HÜLYA ÖZKAN-

  • Facebook'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır) Facebook
  • X'te paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır) X
  • WhatsApp'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır) WhatsApp
Bulunamadı...
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Ana Sayfa
  • Tüm Haberler
  • Gaziantep
  • Ankara
  • Doğu-Güneydoğu
  • Türkiye
  • Dünya
  • Siyaset
  • Sağlık
  • Ekonomi
  • Yaşam
  • Kültür
  • Spor
  • Programlar
  • Kurumsal
    • İletişim
    • İnsan Kaynakları
    • Katalog
    • Künye

© 1994 - 2022 Kanal5 Tüm Hakkı Saklıdır

»
«