Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, ayrımcılık ve nefret suçlarına ilişkin Türk Ceza Kanunu‘nda yeni bir düzenleme yapılacağını, bu suçlarla etkili mücadele amacıyla soruşturma kılavuzları oluşturulacağını bildirdi.
Gül, ATO Congresium’da düzenlenen 1. Uluslararası Medya ve İslamofobi Sempozyumu’nun ikinci gün oturumunun açılışında, İslamofobi’nin temelde bir insan hakları sorunu olarak değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.
İslamofobi’nin, Müslümanlara düşmanlık ve nefret söyleminin, ırkçılık ve yabancı düşmanlığının çağdaş yansıması haline geldiğini ifade eden Gül, bu meselenin hukuk temelinde ele alınması ve yanıt verilmesi gereken bir konu olduğunu vurguladı.
Gül, İslamofobi’nin, İslam ve Müslüman karşıtlığı olarak açıklanabileceğini belirtti. İslam ve Müslüman düşmanlığının özellikle Avrupa coğrafyasında giderek yaygınlaştığına işaret eden Gül, birçok ülkede Müslümanların, kimliklerinden dolayı ayrımcılığa, şiddete, zulme maruz kaldığını aktardı.
Hazreti Muhammed’in karikatürlerinin yayınlandığını, Kur’an-ı Kerim’in yakıldığını, İslam dinini aşağılayan filmler çekildiğini hatırlatan Gül, Birleşmiş Milletler Raporlarına da yansıyan Myanmar’da ve Filistin’de yaşanan zulümlerin, insanlık suçlarının, hafızalarda yer aldığını dile getirdi.
Bakan Gül, 11 Eylül saldırılarının ardından büyük oranda artış gösteren İslamofobi’nin, Batı’da sosyal hayatı önemli oranda etkilediğini, etkilemeye devam ettiğini anlattı. İslam’a ve Müslümanlara karşı duyulan temelsiz korku ve hoşgörüsüzlüğün, özellikle son yıllarda hızla yaygınlaşarak uluslararası barışa zarar verecek boyuta geldiğinin altını çizen Gül, uluslararası kamuoyunun ve Birleşmiş Milletler başta olmak üzere uluslararası mekanizmaların aktif bir şekilde harekete geçmesi gerektiğini kaydetti.
“Şiddetin ve terörün dini olmaz”
Abdulhamit Gül, şöyle devam etti:
“İslam barış dinidir. Bir terör hareketini, adında barış geçen bir dinle ilişkilendirmek, o dinle birlikte anmak, sadece o dinin samimi takipçilerini incitmekle kalmaz. Böyle bir kavramsallaştırma, terörü meşrulaştırma tehlikesini de içinde barındırır. Böyle bir kavramsal çerçeve, terörün bir dinle anılması yanlışını da birlikte getirir. Bir Hristiyan, Yahudi ya da başka dinin mensubu terör ve şiddet uyguladığında ‘Hristiyan terörü’, ‘Yahudi terörü’ denilemez, denilmedi de zaten. Aynı şekilde herhangi bir şiddet olayına karışmış Müslüman için de ‘Müslüman terörü’, ‘İslami terör’ asla ve asla denemez. Terör insanlık suçudur. Şiddetin ve terörün dini olmaz.”
İslamofobi’nin, demokratik temsilden kişilerin giyim kuşamlarına, sosyal hayattan eğitim kurumlarına, siyasetten medyaya, ibadethanelerden sivil topluma kadar birçok alanda kendini hissettirdiğini vurgulayan Gül, insanların giyimlerinden, kişisel görünüşlerinden dolayı terörist olmakla suçlanabildiğini, şiddete ve saldırıya maruz kalabildiğini aktardı.
Avrupa’da yaşananları anlatan Gül, kadınların başörtüsü ile kamuda çalışmaları veya öğrenim görmeleri konusunda katı, sert uygulamaların arttığını, Müslümanların ibadet etmek için inşa edilen yerlerden yararlanmalarının engellendiğini belirtti. Bazı politikacıların kullandığı ırkçı, saldırgan, ayrıştırıcı ve önyargılı dilin seçmenlerini Müslümanlara karşı terörize ettiğini söyleyen Gül, Avrupa’daki bu sorunun, temel parolası “farklılık içinde birlik” olan Avrupa Birliği için izahı zor bir çelişki ortaya çıkardığına dikkati çekti. Bakan Gül, İslam karşıtlığının güç kazanmasının, bazı terör saldırıları ve eylemleri için de kullanışlı bir bahane olduğuna işaret etti. Yaşananlara sessiz kalmanın, Avrupa ve dünya müktesebatını, evrensel hukuk değerlerini tüketmek anlamına geldiğini ifade eden Gül, Avrupa’nın samimiyet testinde kötü bir sınav verdiğini söyledi.
“Yaygınlaşması endişe vericidir”
Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“İslamofobi’nin, Batı dünyasında adeta veba gibi toplumlara sirayet etmesi ve uç noktaların yanında toplumsal merkezde de yaygınlaşması endişe vericidir. Demokratik bir toplumda nefret suçuna asla yer yoktur, asla kabul edilemez. Avrupa’da Müslüman karşıtı, Türk karşıtı, göçmen, yabancı karşıtı bir ırkçılık ve terör hareketi olduğu gerçeği adeta gözden kaçırılmak isteniyor. Bir yerde insan hakkı ihlali varsa onun Hristiyan, Müslüman, Yahudi ya da başka inancın mensubuna yapılması, mağdurun şu ırktan, bu renkten olması, göçmen kökenli olması yapılanın suç oluşturmadığı anlamına gelmez. Bugün Avrupa’da aşırıcı örgütlerin toplantılarında değil, bildiğiniz siyasi partilerin toplantılarında, önemli gazetelerin köşe yazarlarında da İslamofobik söylemlere rastlayabilmekteyiz. Daha da vahimi, bu söylemlerin kamuoyunda karşılık da buluyor olmasıdır.”
Irkçı partilerin, marjinal hareketlerin oy kazanmaya devam ettiğini, demokrasiyi ve çoğulculuğu savunan partilerin de oy kaybettiğini aktaran Gül, sağduyulu politikacıların, medya mensuplarının sesinin kısıldığını, azaldığını ifade etti. Yaşanan saldırılara “terör suçu” denilmesinde çekingen davranıldığını dile getiren Gül, Batı’nın, bir Müslüman göçmenin, bir mültecinin işlediği suça ise terör etiketini yapıştırmakta tereddüt etmediğini dile getirdi. Bakan Gül, insan hakları konusunun, tüm siyasi bagajlardan, ideolojilerden arındırılarak ele alınması gerektiğini, Müslümanları hedef alan saldırıların “birtakım aşırıcıların eylemi” denilerek geçiştirilmesinin kabul edilmeyeceğini belirtti.
“TRT World, AA gibi medya kuruluşlarının önemi ortaya çıktı”
“Bazı basın yayın kuruluşlarının inanç gruplarına, yabancılara, yerine göre Türklere karşı yapılan teröre rağmen, ‘mağdurları terörist gibi gösterme’ gayreti kabul edilemez.” diyen Bakan Gül, yaşananların TRT World, Anadolu Ajansı (AA) gibi yabancı dillerde yayınlar yapan, sahadan anlık gelişmeleri aktaran medya kuruluşlarının önemini ortaya çıkardığını söyledi. Adalet Bakanı Gül, şöyle konuştu:
“Geçmişte başörtülü kardeşlerimizin yaşamış olduğu sorunlar, eğitim hayatına, hakkına yönelik kısıtlamalar, ibadet özgürlüğüne yönelik müdahaleler, inançlı kişilere yönelik ayrımcı söylemler, farklı düşünce ve inanıştan dolayı insanların ötekileştirilmesi, dinini yaşamak isteyenlere karşı güvenlikçi politikayla, baskı ve haksızlık yapılması gibi örnekler hala zihnimizde tazeliğini korumaktadır. Hamdolsun o günler eski Türkiye’de, geride kalmış durumdadır. Sayın Cumhurbaşkanımız liderliğinde bu konudaki, insan hakkını ihlal eden tüm uygulamalara son verilmiştir, bu konuda adımlar atmaya da devam etmekteyiz.”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı İnsan Hakları Eylem Planı kapsamında yapılacaklara da değinen Bakan Gül, medya çalışanlarına yönelik eğitim ve el kitapçıkları hazırlanacağını, böylece nefret söylemi ve ayrımcılıkla ilgili farkındalığı artırıcı çalışmalar gerçekleştirileceğini bildirdi.
Dil, din, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, mezhep ve benzeri nedenlerle yapılan nefret söylemi ve ayrımcılıkla etkili şekilde mücadele edileceğini anlatan Gül, İslam ve yabancı düşmanlığı, göçmen karşıtlığı, nefret suçu kapsamında, ulusal ve uluslararası düzeydeki gelişmelerin yakından takip edileceğini ve bu konuda raporlar hazırlanacağını aktardı. Adalet Bakanı Gül, şunları kaydetti:
“Ayrımcılık ve nefret suçlarına ilişkin Türk Ceza Kanunu’nda yeni bir düzenleme yapacağız ve bu suçlarla etkili bir şekilde mücadele etmek amacıyla soruşturma kılavuzları oluşturacağız. Mağdurlara psikososyal ve hukuki destek vereceğiz. Bu suçlara ilişkin istatistiklerin sağlıklı veriye kavuşması, bu suçlarla mücadele anlamında, kolluk ve savcılara eğitim vereceğiz. Nefret suçuyla mücadele, kolektif bir şuur oluşturularak yapılabilir. Bu konuda da denetleme, önleme ve yargılama yetkisine sahip bir uluslararası mekanizmanın elzem olduğuna inanıyorum. Aksi takdirde süslü cümleler söylenir, temenniden öteye geçmez. Yaptırımı olan, denetleyen, müeyyidesi olan bir uluslararası mekanizmanın kurulması, tüm dünyada nefret suçlarına karşı en etkili yol olacaktır.”