DİYARBAKIR – Aziz Aslan
Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) darbe girişimine ilişkin davada, darbecilerin hazırladığı sözde atama listesinde “Diyarbakır sıkıyönetim komutanı” olarak gösterilen dönemin 7. Kolordu Komutanı Korgeneral İbrahim Yılmaz’ın “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçundan 12 yıl 6 ay hapisle cezalandırılmasına ilişkin gerekçeli karar hazırlandı.
Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesince Yılmaz’a verilen hapis cezasına ilişkin hazırlanan 142 sayfalık kararda, FETÖ/PDY hakkında detaylı bilgiye, sanık hakkındaki iddialara, bazı tanık ifadelerine ve Yılmaz’ın savunmalarına yer verildi.
Kararda, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin anayasal düzeninin değiştirilmesi maksadıyla, 15 Temmuz 2016’da gerçekleştirilen darbe girişimine Türk Silahlı Kuvvetlerine (TSK) sızmış FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensubu olan ve bu örgütsel faaliyeti destekleyen 8 binin üzerinde askeri personelin katıldığı bildirildi.
Kararda darbe girişiminde yaşananlara ilişkin şunlar kaydedildi:
“Darbe girişimi gecesi askeri personel tarafından savaş uçakları dahil 35 uçak, 3 gemi, 37 helikopter, 74’ü tank olmak üzere 246 zırhlı araç ve 4 bine yakın hafif silah kullanılmıştır. Cumhurbaşkanına suikasta teşebbüs edilmiş, TBMM ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi başta olmak üzere birçok stratejik merkez bombalanmıştır. Başbakanın konvoyuna silahlı saldırı gerçekleştirilmiş, kalkışmaya karşı koyan güvenlik görevlileri ile sokaklara çıkan sivillere devletin silahlı kuvvetlerine ait bu uçak, helikopter, tank ve silahlarla saldırılarda bulunulmuş, 4’ü asker, 63’ü polis ve 183’ü sivil olmak üzere toplam 250 kişi öldürülmüş, 23’ü asker, 154’ü polis, 2 bin 558’i sivil toplam 2 bin 735 kişi yaralanmıştır.”
Kararda, sanık Yılmaz’ın, savunması, ayrıntılı olarak irdelenen tanık beyanları, HTS ve askeri hat olan “Tafıcs” kayıtları incelemesi ile tüm dosya kapsamına göre, sözde Yurtta Sulh Konseyi tarafından yayınlanan “Harekat Yıldırım” öncelik dereceli gizli mesaj formunda “Diyarbakır sıkıyönetim komutanı” olarak görevlendirildiği aktarıldı.
Yılmaz’ın, FETÖ’den yargılanması devam eden 2. Ordu Komutanı olarak görev yapan eski Orgeneral Adem Huduti ile birden çok kez görüştüğü belirtilen kararda, şu ifadeler yer aldı:
“Dönemin Diyarbakır Valisi Hüseyin Aksoy, darbe girişiminin netleştiği saatlerde sanık Yılmaz’a telefon etmesine rağmen ulaşamamıştır. Sanık ile Aksoy geç saatlerde görüşebilmiş ve bu görüşmede de sanığın sözde sıkıyönetim emri ve listesi elinde olmasına rağmen, bu listede kendisinin ‘Diyarbakır sıkıyönetim komutanı’ olarak görevlendirilmiş olmasından bahsetmeyerek, ‘mevcut hareketliliğin ne olduğunu anlamaya çalıştığı’ yönünde muğlak ifadeler kullanmıştır.”
“Semih Terzi ve 2 özel kuvvet taburunu engellememiş”
Kararda, “Yılmaz, konumu itibarıyla müdahale etme yetkisi ve hatta olayın vahameti göz önüne alındığında mecburiyeti olmasına rağmen darbeci general Semih Terzi ve beraberindeki 2 özel kuvvet taburunun darbe girişimi gecesinde Diyarbakır’dan Ankara’ya geçmesini engellememiştir.” denildi.
Sanığın, Terzi ile yaptığı görüşmede, darbecilerle olup olmadığını sormadığı ifade edilen kararda, özel kuvvetlerin kendisine bağlı olmaması nedeniyle, müdahale konusunda yetkisi ve mecburiyeti olmadığı şeklinde çelişkili ve tutarsız beyanlarda bulunduğu aktarıldı.
Yılmaz’ın darbe girişiminin karşısında durulacağına dair yazılı mesajı, sözde “sıkıyönetim emri” ile ilgili mesajın kendisine ulaşmasından 3-4 saat sonra gece 02.30 sıralarında yayınladığına yer verilen kararda, şu değerlendirmelerde bulunuldu:
“Sanık, bu konuda asıl olanın sözlü emir olduğunu, gerekli emirleri sözlü olarak vererek önlemleri aldıktan sonra sonra metnin hazırlanması talimatını verdiğini, yazılı emri adli müşavirin de incelemesi gerektiğini ancak kendisine ulaşılamaması nedeniyle metnin hazırlanıp, yayınlanmasının vakit aldığını, gecikmenin de bundan kaynaklandığını ifade etmiştir ancak olayın önem derecesi ve aciliyeti göz önüne alındığında, savunmada gecikmeye gerekçe olarak gösterilen hususlara itibar edilmesi mümkün değildir. Sanık, darbe girişiminin olduğu gece beklemede kalmak suretiyle olayın seyrine göre tavır takınarak yazılı emri, darbe girişiminin bastırıldığının netleşmeye başladığı saatlerde yayınladığından, 15 Temmuz gecesi gerçekleştirilen eylemlerden sorumludur.”
Yılmaz’ın, eyleminin bütün halinde “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçunu oluşturduğu ve sanığın suçun işlenmesi sırasında yardımda bulunarak suçun icrasını kolaylaştırmak suretiyle suçun işlenmesine yardım ettiği belirtilen kararda, sanığın suçun işleniş şekli, suç kastı gözetilerek TCK’nın 39/2-c maddesi delaletiyle 39/1 maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verildiği ve cezadan TCK’nın 62. maddesi gereği 1/6 oranında indirim yapıldığı aktarıldı.
Yılmaz hakkında, “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs”, “TBMM’yi ortadan kaldırmaya teşebbüs”, “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” ve “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçlarından dava açıldığı hatırlatılan kararda, sanığın eyleminin bütün halinde “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçunu oluşturduğu ifade edildi.
Savcı itirazda bulunmuştu
İbrahim Yılmaz, 24 Ocak’taki karar duruşmasında “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” TCK’nın 39/2-c maddesi delaletiyle 39. maddesine göre “yardım eden” sıfatıyla ve TCK’nın 62. maddesi gereğince indirime gidilerek 12 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılmıştı.
Mahkemenin “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek” suçundan Yılmaz’a verdiği ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasında indirime giderek, 12 yıl 6 ay hapisle cezalandırması ve tutukluluk halinin devamı yönündeki kararına savcı tarafından itirazda bulunulmuştu.
Savcının, Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesine gönderdiği itiraz dilekçesinde şunlar kaydedilmişti:
“Yılmaz’ın, 15 Temmuz 2016’da gerçekleşen darbe girişiminde müşterek fail olarak sorumlu olduğu kabulü görülürken TCK 309/1. maddesinde düzenlenen ‘Anayasa’yı ihlal’ suçundan asli ve müşterek fail olarak cezalandırılması yerine, TCK’nın 39/2-c maddesi delaletiyle 39. maddesine göre ‘yardım eden’ sıfatıyla cezalandırılması, usul ve esas yönünden kanuna aykırı bulunduğundan kararın istinafen kaldırılmasını arz ederim.”