İSTANBUL – MÜCAHİT TÜRETKEN
Türk basın hayatında 60 yıldan fazla hizmet veren gazeteci-yazar Gürbüz Azak, Bab-ı Ali’de polemik ve atışmaların bugünkü gibi sert değil, arifane, nükteli ve seviyeli olduğunu ve Aziz Nesin ile Tarık Buğra, Tekin Erer ile Çetin Altan, Necip Fazıl ile Bedii Faik arasındaki tartışmaların, gazete tirajlarını da artırdığını ve herkes tarafından zevkle takip edildiğini söyledi.
Gazeteciliğe 1957 yılında grafiker olarak başlayan ve köşe yazarlığı, çizerlik, yöneticilik yapan Azak, Bab-ı Ali yıllarını, dönemin ünlü yazar, sinemacı ve edebiyatçılarıyla olan dostluğunu, AA muhabirine anlattı.
1960’da Ahmet Emin Yalman’ın Hür Vatan gazetesine geçtiğini belirten Azak, çalıştığı ilk gün spor servisi şefi Nejat Akçadurak’ın yanına gelerek, “Sen yeni gelen grafiker misin? Aman kardeşim kurtulmaya bak. Bab-ı Ali’de 2 yıl kalan bir ömür boyu kurtulamaz. Sen bu dediğimi bir an evvel yap.” diye uyarıda bulunduğunu ancak Akçadurak’ın dediğinin başına geldiğini ve Bab-ı Ali’de 50 yılı aşkın süre grafiker, roman çizeri, köşe yazarı ve yönetici olarak çalıştığını kaydetti.
Bab-ı Ali’de birçok önemli gazeteci ve yazar ile çalıştığını ifade eden Azak, bunlardan bazılarının Dışişleri Bakanlığı da yapan Turan Güneş, eski Turizm Bakanı Orhan Birgit, Coşkun Kırca, Özcan Ergüder, Tarık Buğra, Necip Fazıl Kısakürek, Ergun Göze, Ahmet Kabaklı, Ayhan Songar, Mustafa Necati Sepetçioğlu olduğunu anlattı.
Azak, müstear isimle sinema yazıları yazdığını dile getirerek, yazıları yoluyla Metin Erksan, Yılmaz Duru, Sırrı Gültekin ve Halit Refiğ, Bülent Oran gibi sinemacılarla da dostluklar kurduğunu ve bu isimlerin zaman zaman gazeteye geldiklerini ifade etti.
Necip Fazıl Kısakürek ile Yeni İstanbul ve Bab-ı Ali’de Sabah gazetelerinde çalıştığını kaydeden Azak, Kısakürek’in köşe yazısı yazmanın yanı sıra, bazı özel sayfaların hazırlanmasına yardımcı olduğunu ve Büyük Doğu dergisini yayınladığını bildirdi.
“Gürbüz, hakimin karşısında Necip Fazıl tarif etti ve çizdirdi de”
Gürbüz Azak, Kısakürek’le yakınlığı nedeniyle zaman zaman Büyük Doğu’ya karikatürler çizdiğini aktararak, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Çizdiğim karikatürlerden birisinde Menderes darağacındaydı ve ipini İsmet İnönü çekiyordu. 27 Mayıs darbesi aleyhinde bulunmak, Menderes’i haksızlığa uğramış diye sunmak, 27 Mayıs’ı yapanları tenkit etmek suçundan, Tedbirler Kanunu’na muhalif sayıldığı için yargılandım. Bir sivil polis, gazeteye gelip Necip Fazıl’ı bulup, ‘Bu karikatürü kim yaptı’ diye sormuş. Necip Fazıl da sevinçle ‘Böyle güzel, muhteşem bir espriyi Gürbüz Azak’tan başka kim çizebilir’ diye söyleyince istemeden beni ele veriyor. Ardından Ağır Ceza’dan tebligat geldi. Necip Fazıl, mahkemelere benimle geliyordu ve bana ‘Gürbüz, hakimin karşısında Necip Fazıl tarif etti ve çizdirdi de’ diye bana telkinde bulunuyordu. Ben de üstadı yakmak istemiyordum ama çok baskı yaptı ve 5-6 duruşma sonrası darılacağını söyleyince mecburen mahkemede söyledim. Hakim, ‘Ama sen çizdin, çizmeyebilirdin’, dedi. Karar duruşması kalmıştı ve savcı 5 yıl hapsimi istiyordu. Ancak son duruşmadan birkaç gün sonra Tedbirler Kanunu kaldırıldı.”
Kitap kapağı tasarımı da yaptığını ifade eden Azak, “O iş de benim dilimin cezasıdır. Bakıyorum kitaplara, ‘Böyle kapak mı olur, isim, imza buraya mı konur?’ diye eleştirirdim. Bir yayınevi ‘O zaman sen yap’ dedi ve başladım. Diğer yayınevleri de istedi. 2 bin 800’den fazla kitap kapağı yaptım.” dedi.
Sezai Karakoç’la da Yeni İstanbul ve Bab-ı Ali’de Sabah gazetelerinde çalıştıklarını söyleyen Azak, “Köşe yazarlığı yapan Karakoç odaya gelir, kimseyle konuşmaz, masasında yazısını yazar ve giderdi. Sezai bey şiir adamı, düşünce ve yazı adamı, öyle sosyalliği sevmezdi. Yayınevi sahibiyle geldiğinde bazı kitap tasarımlarını yaptım.” ifadelerini kullandı.
“Orhan Kemal, ödülü hak edecek kadar da iyi bir yazardır”
Gürbüz Azak, Orhan Kemal ile de arkadaşlığı olduğunu anlatarak, Kemal’in iyi bir yazar olmasına rağmen geçim sıkıntısı çektiğini şu sözlerle aktardı:
“Nuruosmaniye kıraathanelerinin birisinde selam verip nasıl olduğunu sordum, ‘Çok kötüyüm. Haliç kenarında Ayvansaray’da yıllardır aynı berbere gidip tıraş olurum, çıkarken de 1 lira bırakır çıkarım. Bugün tam tıraş olurken içeriye beni tanıyan birisi girdi ve ‘Büyük romancımız Orhan Kemal bey siz de mi buradasınız.’ Berber de bakıp şaşırdı. Çıkarken 5 lira verdim. Şimdi ben her seferinde nasıl 5 lira vereceğim.’ Yine bir gün tadı yoktu ve ne olduğunu sordum. Oğlunu sünnet ettirecekmiş ve tuttuğu salonun parasını nasıl ödeyeceğini düşünüyordu. ‘Hiç dert etme, o para sana gelecektir’ dedim. Bir ay sonra buluştuk ve ‘Sen nereden bildin. Sünnet düğününden bir hafta Sait Faik Hikaye Yarışması’ndan 1.lik ödülü ve bol da para verdiler.’ dedi. Orhan Kemal’in bulunduğu kesim birbiriyle sıkı dayanışma içerisindedir. Bir bahane ile Orhan Kemal’e ödülü verdiler. Tabii ki Orhan Kemal, ödülü hak edecek kadar da iyi bir yazardır.”
“Bütün kazancını yarı hasta yarı iyi hanımı için harcarmış”
Peyami Safa ile ilgili bir anısını da anlatan Azak, konuşmasına şöyle devam etti:
“1960 yılında Ergun Göze’nin Nuruosmaniye’ye bakan odasından caddeyi seyrederken kısaca boylu, ceketinin kollarını parmaklarını örtecek kadar uzun, yavaş yürüyen, irice kafalı ve gözlüklü bir adam dikkatimi çekti. Ergun beye sordum ve bana ‘Bu senin sevdiğin güzel yazıları, o müthiş romanları yazan Peyami Safa’dır’ dedi. Vecdi Bürün beyden Peyami Safa ile ilgili çok şey dinledim. Bütün kazancını yarı hasta yarı iyi hanımı için harcarmış. Parası yetmediği için ikinci el kıyafet alıp giyermiş. Türkiye’den sonra Fransa’ya da doktora götürürmüş. Öfkeli, geçimsiz bir hanımmış. Her sabah Peyami Safa’yı güler yüzle değil arkasından bağırarak yolcu edermiş.”
Azak, Bab-ı Ali’de farklı gazetelerde yazan köşe yazarları arasındaki polemik ve atışmalar şunları söyledi:
“Bab-ı Ali’de polemik ve atışmalar bugünkü gibi sert değil, arifane, nükteli ve seviyeli olurdu. Aziz Nesin ile Tarık Buğra, Tekin Erer ile Çetin Altan, Necip Fazıl ile Bedii Faik arasındaki tartışmalar, gazete tirajlarını da artırdığı gibi herkes tarafından zevkle takip edilirdi.”
Bab-ı Ali’nin iki kutuplu ancak farklı düşünmenin bir tadı olduğunu ifade eden Azak, “Ancak darbeler, toplumsal olaylardaki cinayetler sonrası farklı düşünmenin bir miktar tadı kaçtı. Bu tadını kaçıranların bir kısmı da basın mensupları, yazar-çizerlerimizdir. Demokrasinin aynı düşünenler rejimi değil farklı düşünenler rejimi olduğunun idrak edilmesi gerekiyordu. Elbette farklı düşüneceğiz ve birbirimize tahammül göstereceğiz. Hiç kimse düşünce ve söylemlerinden ötürü haksız sayılmamalı. Artık bu demokrasi acemiliğini atlatmalıyız. Tatlı polemikler düşmanca yazılara, haberlere dönüştü. Millet yoruldu, düşünen kafalar yoruldu ve kaçtı. Şimdilerde farklı fikirler, çok seslilik var.” ifadelerini kullandı.
Genç gazetecilere tavsiyeler
Genç gazetecilere tavsiyede bulunan Azak, sözlerini şöyle tamamladı:
“Gençler her hafta yeni dostlar edinsinler ve onları iş dışında da arasınlar. O dostlar günün birinde çok gerekli bir zamanda imdada yetişebilir. Gazetecinin sanatçı, yazar, akademisyen, eleştirmen, siyasiler, tüccarlarla dostluklar kurması onu zengin kılar ve diğerlerinden birkaç adım öne iteler. Hem dış dünyaya hem kendimize dair yaygın bir genel kültüre sahip olsunlar. Bu yaygın kültür içerisinde bir konuda hafif derinleşsinler. Ekonomiden, siyasetten, sanattan, sosyolojinin, psikolojinin farkına vararak, kendi toplumunu tanımalılar. İlgili ve meraklı olsunlar.”