Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığınca, 1915 olaylarının tarihsel arka planı, hukuki boyutu ve günümüze yansımalarını ele alma amacıyla düzenlenen “1915 Olayları Uluslararası Konferansı“nda, “Tarihsel Süreçte 1915 Olayları ve Ermeni Meselesi“, “Uluslararası Hukuk Açısından 1915 Olayları“, “1915 Olaylarının Günümüze Yansımaları ve Gelecek Perspektifi” başlıklı oturumlar gerçekleştirildi.
Çevrim içi konferansta açılış konuşmalarının ardından “Tarihsel Süreçte 1915 Olayları ve Ermeni Meselesi” oturumuna geçildi.
İlk oturumun başkanlığını yapan TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yusuf Sarınay, bazı batılı ve Ermeni çevrelerin tarihi olayları tutarlı olarak ele almak yerine Ermenilerin işine geldiği şekilde kullandığını ve tarihin 1915’e hapsedildiğini söyledi.
Sarınay, Ermeni tehcirinin sebepleri ve tehcire giden süreçte Ermeni örgütlerinin çıkardığı olayların ve isyanların, dönemin büyük devletlerinin Ermenilere yönelik politikalarının unutturulmaya çalışıldığını kaydetti.
Osmanlı devletinin herhangi bir sebep yokken Ermenileri tehcire tabi tuttuğu şeklinde bir yaklaşımın ortaya çıktığını belirten Sarınay, “Bu yaklaşımı takip eden Ermeni diasporasının faaliyetleri sonucu Ermeni tarafında oluşan ve propagandayla başta batılı ülkeler olmak üzere dünyanın birçok ülkesine sirayet ettirilen tek taraflı bir hafıza oluşturulmuştur.” diye konuştu.
Ermeni diasporasının tek taraflı hafıza oluşturma yaklaşımıyla arzulanan soykırım mitosunun hakikatin yerine geçtiğini ifade eden Sarınay, “Bunun yasama organları tarafından onaylanması bilimsel araştırma yolunu kapatmaya yöneliktir. Burada söz konusu olan tarih inşası bilme amaçlı değil, hesap sorma, yargılayıcı ve mahkum edicidir. Bizi adeta siyasi baskılarla suçluluk psikolojisine sokmaya çalışıyorlar.” dedi.
Sarınay, “1915 Mayısına kadar Osmanlı devletinde devletçe karar verilmiş genel bir tehcir, yani sevk ve iskan politikası bulunmamaktadır. Ermeni tehciri önceden planlanmamış, fiilen ortaya çıkan isyanlara ve düşman ordularına iş birliğine karşı alınan geçici bir tedbirdir.” değerlendirmesinde bulundu.
Tehcir sırasında Ermenilere kötü davranan, malını gasp eden, ölümlerine neden olan 1673 kişinin Osmanlı devletince 1915-1916’da vilayetlerde kurulan divanıharblerde yargıladığını ifade eden Sarınay, yargılamalar sırasında 67 idam, 524 hapis, 68 kürek cezası verildiğini kaydetti.
“Ermeni sorunu çok eskilere dayanıyor”
Konuşmacı Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Prof. Dr. Seyit Sertçelik de Ermeni sorununun çok eskilere dayandığını, Osmanlı döneminde Ermenilerin kitlesel olarak gerçekleştirdikleri katliamın 1828-1829 Osmanlı-Rus savaşı döneminde yaşandığını söyledi.
Rus ordularının Doğu Anadolu’yu işgalinde Doğubeyazıt’ta binden fazla sivil Müslümanın komşuları Ermeniler tarafından katledildiğini dile getiren Sertçelik, “Osmanlı tarihinde sadık millet olarak ifade edilen Ermenilerin bu vasıflarının 1828 yılında binden fazla sivil Müslümanın katledilmesiyle sona erdiği kanısındayım.” dedi.
Sertçelik, Rus ordularının Doğubeyazıt’ı işgalinde Ermenilerin binlerce sivil Müslümanı katlettiği bilgisinin Rus Genelkurmayının kitabında yazıldığını kaydetti.
Osmanlı devletinde 1914 resmi nüfus verilerine göre, Türkiye’de yaşayan Ermenilerin nüfusunun 1 milyon 300 bin olduğunu belirten Sertçelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Rus resmi verilerine göre, 1915 yılında Türkiye’den 360 bin Ermeni sağ salim Kafkasya’daki Erivan bölgesine göç ettiler. Göç edenler arasında 40 bin Ermeni’nin Erivan topraklarında bulaşıcı hastalıklardan, açlıktan, soğuk iklim şartlarından hayatlarını kaybettiklerini görüyoruz. Türkiye’den ayrılmışlar, Rusya’da 40 bin kişi hayatını kaybetmiş. Bunun ne katliamla ne soykırımla ilgisinin olduğu açıktır.”
Türkiye’den Rusya’ya giden Ermenilerin sayısının 360 bin olduğunu, savaştan önce Rus ordusuna katılmak için Türkiye’den Rusya’ya giden binlerce genç bulunduğunu ifade eden Sertçelik, Türkiye’den ayrılan Ermeni sayısının 1914-1915 yıllarında 500 bin kişi olduğunu kaydetti. Sertçelik, 1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı devletine karşı savaşan ve hayatını kaybeden Ermenilerin 150 bin civarında olduğunu söyledi.
Prof. Dr. Sertçelik, “Türk milletine yöneltilen katliam ve soykırım savları özellikle Rus arşiv belgeleri ve Ermeni kaynakları incelenmesi neticesinde kesinlikle gerçeklerle bağdaşmıyor.” dedi.
“Tehcir kararının asıl gerekçesi askeri sebeplerdir”
Antalya Bilim Üniversitesinden Prof. Dr. Mesut Uyar da “Askeri tarih ve 1915 olayları” başlıklı bir konuşma yaptı.
1915 olaylarının 1. Dünya Savaşı sırasında meydana geldiğini anlatan Uyar, “Tehcir kararının asıl gerekçesi askeri sebeplerle ilgilidir ve savaş gayretiyle bağlantı kurulmuştur.” diye konuştu.
Uyar, 1915 olaylarıyla ilgili Türkçe ve yabancı dildeki eserlerin askeri tarihçiler tarafından kullanılmadığını dile getirdi.
3 Ağustos 1914’te seferberlik ilan edildiğinde Ermenilerin de askere alındığını aktaran Uyar, Osmanlı ordusunun savaş esnasında nüfusun ne kadarını askere aldığı, bu askerlerin başına ne geldiği konusunun sayısal olarak ifade edilmediğini kaydetti.
Temel askeri veriler sağlanmadığı zaman boşluğu anekdotlar, anılar, rivayetlerin doldurduğunu ve ana kaynak haline dönüştürüldüğünü belirten Uyar, şöyle konuştu:
“Askeri tarih bakış açısı sadece bize sayısal konularda fayda sağlamayacak, aynı zamanda 1915 olaylarını genel bir kontekst içine oturtmamızı sağlayacak. Yani 1915 olayları 1. Dünya Savaşı’nın neresinde yer alıyor? 1915 olaylarının dünya tarihi içeresindeki yeri nedir? Bunları oturtmamızı sağlama konusunda askeri tarihin önemli bir katkısı olacak.”
Uyar, askeri tarihçi yetiştirilmediği için Ermeni sorunu da dahil olmak üzere birçok konuda dünyadaki askeri tarihçilerin kullanacağı eserlerin verilemediğini kaydetti.
Konferansın “Uluslararası Hukuk Açısından 1915 Olayları” başlıklı 2. oturumu Prof. Dr. Sevgi Gül Akyılmaz başkanlığında devam etti.
Konuşmacılardan Dr. Deniz Akçay da soykırım iddialarının baştan değerlendirilmesi gerektiğini, konuya ilişkin yeni bulgular ve kararlar olduğunu söyledi.
Olaylara en yakın toplantı olan Sevr toplantısında soykırım konusunun gündeme geldiğini ancak hiçbir zaman ayrıntılı işlenmediğini ve ciddiye alınmadığını belirten Akçay, Sevr’de bazı iddiaların ileri sürüldüğünü ancak gerekçelendirilemediğini kaydetti.
Akçay, “Sevr tartışmaları 700 sayfalık bir tutanak içinde yer almıştır. Bu tutanak içeriğine bakıldığında en çok üzerinde durulan konu kesinlikle soykırımla ilgili iddialar değil, daha çok Erzurum’un kime verileceğidir.” dedi.
“Ermenistan; kinci, intikamcı ve yayılmacı bir politikayı çıkarlarına daha uygun gördü”
Başkanlığını Emekli Büyükelçi Alev Kılıç’ın yaptığı “1915 Olaylarının Günümüze Yansımaları ve Gelecek Perspektifi” isimli üçüncü oturumda Orta Doğu Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Turan, Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yıldız Deveci Bozkuş, eski Türk-Amerikan Dernekler Kurulu Başkanı Ergün Kırlıkovalı, Almanya merkezli Güney Doğu Avrupa ve Kafkaslar Araştırma Merkezi (SOEK) Direktörü Dr. Christian Johannes Henrich ile bağımsız araştırmacı Dr. Patrick Walsh konuşmacı olarak yer aldı.
Oturum Başkanı Alev Kılıç, Ermenistan’ın büyük ölçüde Ermeni diasporasının, Apostolik Kilise’nin ve bazı batılı yandaşların baskı, zorlama veya telkinleriyle, Türkiye’ye karşı kinci, intikamcı ve yayılmacı bir politikayı çıkarlarına daha uygun gördüğünü söyledi.
Bu yanlış politikanın getirdiği noktanın Ermenistan’ın Karabağ Savaşı’ndaki kaçınılmaz yenilgisi olduğunu aktaran Kılıç, şöyle konuştu:
“2018’de ‘Kadife Devrim’ söylemiyle iktidara gelen ve eski zihniyeti tasfiye hedefini güden Paşinyan yönetimi, ne yazık ki geçmişin yanlışlıklarını görmekle beraber muhtemelen aynı baskıların ve eski rejim yanlıların etkisiyle gene gerçekçi, bölgesel iş birliğini, iyi komşuluk ilişkilerini esas alan bir politikayı anlamakla beraber, eski yaklaşımlar ve eski gidişat arasında bir yalpalama geçirmiştir ve bu yalpalamanın bugün de devam ettiğini görüyoruz.”
Bir taraftan 9 Kasım ateşkes ile 11 Ocak ateşkesin uygulama anlaşmalarıyla ekonomik ve ulaşım yolları açılarak bölgesel iş birliğine yönelme sözü verildiğini belirten Kılıç, diğer taraftan Ermenistan’ın başta Fransa, ABD ve Avrupa Birliği olmak üzere batının desteğiyle eski emellerini gerçekleştirme peşinde koştuğunu söyledi.
“426 okulda 25 binden fazla öğrenci yetiştirildi”
Ermeni meselesinin misyonerlik boyutunu anlatan Prof. Dr. Ömer Turan, misyonerlerin dini faaliyetlerinin yanı sıra basın yayın, eğitim ve sağlık alanında da faaliyetler yürüttüğünü, Anadolu’daki faaliyetlerinin büyük ölçüde Ermenilere, Balkanlar’daki faaliyetlerinin ise Bulgarlara yönelik olduğunu belirtti.
Turan, 1881’e kadar 725 yayın çıkarıldığına ve bunların 358’inin Ermenilere yönelik olduğuna işaret ederek “1. Dünya Savaşı öncesinde, sadece 1913 itibarıyla yaptıkları sayfa adedi 6 milyondan fazladır. Bu şekilde yayınlarla Ermeni gençlerine, halkına, aydınlarına hitap etmişlerdir.” dedi.
Misyonerlik faaliyetlerinin ikinci ayağının eğitim olduğunu vurgulayan Turan, 1. Dünya Savaşı başlangıcı itibarıyla toplam 426 okulda 25 binden fazla öğrenci yetiştirildiğini, bunlara batının liberal fikirlerinin aşılandığını, Hristiyan ve Ermeni kimliklerinin hatırlatıldığını anlattı. Turan, bu şekilde eğitimden geçen çocukların, Ermeni kültürel uyanışının ve daha sonra sosyal, siyasal cemiyetlerinin kuruluşlarının önderleri olduğunu ifade etti.
Üçüncü ayağın ise sağlık olduğuna değinen Turan, 1. Dünya Savaşı başlamadan önce 20’ye yakın hastane ve dispanserde 40 binin üzerinde insanın tedavi edildiğini belirtti. Turan, “Misyonerler, her zaman kendilerinin kuvvetli, muhataplarının zayıf olduğu bir ilişki tarzını yaratmayı, boşluları görerek çok iyi bilmişlerdir.” diye konuştu.
“Osmanlı’da hoşgörü iklimi vardı. Bu iklim bugün de sürdürülebilir”
Prof. Dr. Yıldız Deveci Bozkuş da Türk Ermeni ilişkilerinin 1915’te başlamadığını, bu nedenle konunun 1915’in gölgesinden kurtarılması gerektiğini belirterek, bu şekilde bir yere varılamayacağını ifade etti.
Türkler ile Ermenilerin 1. Dünya Savaşı, Çanakkale gibi birçok farklı yerde hep beraber bu toprakları savunduklarını aktaran Deveci Bozkuş, “Bu birlikteliği bugün de devam ettirebiliriz. Neden olmasın? Çünkü Osmanlı’da hoşgörü iklimi vardı. Bu iklim bugün de sürdürülebilir fakat bunu sürdürebilmek için bazı adımların atılması gerekiyor.” dedi.
Deveci Bozkuş, Türkiye’nin 2005’ten bu yana her sene 24 Nisan’da taziye mesajları yayımladığını ve Ermenilerin kayıpları için acılarını paylaştığına dair beyanatlarda bulunduğunu aktararak, sırf Türkiye’nin bugüne kadar uzatmış olduğu barış adımlarını düşünüp suçlamaları bir kenara bırakmanın ve farklı bir yol denemenin mümkün olabileceğine işaret etti.
Prof. Dr. Yıldız Deveci Bozkuş, 1. Dünya Savaşı’nda sadece Ermenilerin değil, Müslümanların da kayıpları olduğunun farkına varılması ve Ermeni tarafının artık ölü sayısı yarıştırmakla bir yere varılamayacağını görmesi gerektiğini ifade etti.
Ayrıca Ermenistan’ın, diasporanın ve batılı devletlerin 1915 olaylarını siyasi malzeme olarak kullandığının farkına varması gerektiğine dikkati çeken Bozkuş, “Hrant Dink’in de ifade ettiği gibi bu sorunu, meselenin muhatapları biz Türkler ve Ermeniler masaya oturarak çözebiliriz. Bu nedenle Ermeni meselesinde artık yeni sayfa açılmasının zamanı gelmiştir.” diye konuştu.
“1915 Olaylarının Günümüze Yansımaları ve Gelecek Perspektifi” başlıklı oturum
Oturumu Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Başkanı Emekli Büyükelçi Alev Kılıç yönetti.
Son oturuma Türk akademisyenlerin yanı sıra Almanya merkezli Güney Doğu Avrupa ve Kafkaslar Araştırma Merkezi (SOEK) Direktörü Dr. Christian Johannes Henrich ile bağımsız araştırmacı Dr. Patrick Walsh katıldı.
Dr. Henrich, “Siyasi bir araç olarak Ermeni Sorunu” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi.
Ermeni meselesinin Türkiye’ye karşı kullanıldığını kaydeden Henrich, Ermeni iddialarını kabul edenlerin oranının, dünya nüfusunun yalnızca yüzde 8,43’üne tekabül ettiğini belirtti.
“Avusturya’da Türkiye’ye karşı olan büyük azınlık var”
Ermeni iddialarını kimin ve neden kabul ettiğine ilişkin yaptığı araştırmalara da değinen Henrich, nüfusunun çoğu Hristiyan olan ülkelerin bu konuda öne çıktığını söyledi.
Henrich, araştırmasında bu ülkelerin çoğunun Türklerle savaşa girip girmedikleri hususunu da ele aldıklarını belirterek, “Avusturya’da Türkiye’ye karşı olan büyük azınlık var. İnsanlar bunu araştırmalarında belli ediyorlar. Osman Devleti açısından da bakıldığında, (Osmanlı) Viyana kapılarına kadar dayanmış, iki kez kuşatmaya çalışmış. Ancak Osmanlı Devleti’yle ortak bir geçmişi ve kötü anıları olduğu için insanlar bunu doğrudan söyleyemiyor.” diye konuştu.
Öte yandan Henrich, Ermeni iddialarını kabul eden ülkelerin soykırım anlamında nasıl bir sicile sahip olduklarına ve meclis karar alma süreçlerine de değindi.
Türkiye’ye karşı “çifte standardın” her yerde geçerli olduğunu ifade eden Henrich, bunlarla mücadele etmenin yollarına değindi.
Henrich, akademik alanda ve ağ oluşturma konusunda eksikliğin olduğunu da dile getirdi.
“Yanlış bilgi ve dezenformasyon Ermenistan’ı mahvediyor”
Bağımsız araştırmacı Dr. Walsh ise 1915 olaylarını Karabağ’da yaşanan son gelişmeler ışığında değerlendirdi.
Güney Kafkasya’nın Türkler için önemine değinen Walsh, 2020 Karabağ savaşının “Fonksiyonel bir devlet olmalı ki savaşlar kazanılabilsin.” dersini verdiğini belirtti.
Walsh, 2020’de fonksiyonel bir devletin mevcut olduğunu ancak Ermenistan’ın bunu anlamadığını belirterek, Karabağ’da Ermenistan’ın savaşma kapasitesinin eksik olduğunu söyledi.
Sunumunda Ağdam’ın fotoğrafını gösteren Walsh, buradaki enkazların Ermenistan’ın başarısızlıklarının bir kanıtı olduğunu dile getirdi.
Walsh, Ermeni milliyetçiliğine de değinerek, “(Ermenistan) Geçirdiği bütün felaketlere rağmen toprak genişletme konusunda halen takıntılı. Kendilerini çok önemli gören, dar görüşlü bir bakış açısına sahip. Yanlış bilgi ve dezenformasyon Ermenistan’ı mahvediyor. Halktan önce topraklar geliyor.” ifadelerini kullandı.
Araştırmacı Walsh, “Askerileşmiş Ermeniler’in” hassas Müslüman toplulukların karşısında görüldüğünü aktardı.
Ermenistan için iki senaryo
Gelecekte gerçekleşmesi muhtemel senaryolara ilişkin detaylara da yer veren Walsh, olumlu senaryoda Ermenistan’ın komşularıyla iyi ilişkilere yol açacak fonksiyonel bir barış sağlayabileceğini, böylece bölge ekonomisinin bir parçası olabileceğini ve tarihi meseleler konusunda da uzlaşmaya varabileceğini belirtti.
Walsh, olumsuz senaryo da ise Ermenistan’ın başka bir Karabağ savaşına karar verebilme ihtimalinin olduğuna dikkati çekerek, “Böyle bir senaryoda, Ermenistan’ın Rusya’ya tamamen bağımlılığı karşımıza çıkar. Eğer Ermenistan böyle bir karar alırsa, kendisini yıkıma uğratır ve tamamen Rusya’ya bağımlı hale gelir.” değerlendirmesinde bulundu.