Prof. Dr. Mim Kemal Öke, AA muhabirine yaptığı açıklamada, anne tarafından büyük dedesi Ekrem Hayri Üstündağ’ın Demokrat Parti’nin kurucusu olduğunu ve partinin, dedesinin Çeşme’deki evinde kurulduğunu söyledi.
Öke, 1950’lere giden yolda İsmet Paşa idaresinin ülkeyi giderek istibdada götürdüğünü ifade ederek, “Dedem, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) milletvekiliyken onun başkanlığında 11 kişi bir takrir belirleyip böyle giderse bu işin sonu iyi olmayacağını belirterek demokrasi ateşi uyandırıyor. CHP içinde dönüşüm olmadığından dolayı kendi partilerini (Demokrat Parti) kuruyor.” dedi
1960 darbesine giden süreçte ailede dramatik olaylar yaşandı
Kapalı tasnif, açık oylama şeklinde yapılan 1946 seçimlerini Demokrat Parti’nin kazanmasına rağmen oyların CHP’ye çıktığının gösterildiğini belirten Öke, şöyle devam etti:
“Bu sıralarda annemin babası, benim dedem, Bülent Üstündağ, Demokrat İzmir gazetesinin genel yayın müdürlüğünü yapıyor. Dedem askerde ve ihtiyat zabiti. Bu yüzden anneannem de gazetede genel yayın müdürü ve sorumlu müdür olarak görünüyor. Dedem, gazetede bir yazı yazıyor. Parlamento için ‘Böyle parlamento olmaz’ diyor. Bunun sonucunda anneannem gazetenin mesulü görüldüğü için hapse atılıyor. O sürede anneannem hamiledir ve teyzemi hapishanede doğurma mecburiyetinde kalıyor. Dedem, bunu kendisine yediremiyor, annemle vedalaştıktan sonra beylik tabancasını şakağına götürüyor ve 10 Kasım 1946’da intihar ediyor.”
Anneannesinin ciddi travma geçirdiğini, bu travmanın kalıcı izler bıraktığını, depresyona sürüklendiğini ve tedaviye muhtaç olduğunu anlatan Öke, “Anneannem de yine bir 10 Kasım günü dayanamadı ve kendini pencereden attı. Annemin baba figürünü hatırladığı vakit acılar çektiğini ve ondan sonraki safhalar anneannemin hapishanede yaşadıklarını anlatmak bile istemiyorum. Aile içerisinde demokrasi mücadelesinin getirdiği dram vardı.” dedi.
“İdamlar aile üzerinde travmalar meydana getirdi”
Ailesinin bir tarafının CHP’li, bir tarafının da Demokrat Partili olduğunu aktaran Öke, onlar arasındaki ilişkilerin ailedeki yaşantıyı nasıl etkilediği şöyle ifade etti:
“1960 darbesi geldiğinde evin içerisindeki hava dikkat çekiciydi. Radyoda ‘Yassıada Saati’ vardı. Orada, ‘Şimdi sanıklar geldi.’ anonsu duyulurdu. Babam, ‘Hemen kapat, bunu izlemeyelim.’ derdi. Çünkü annem çok etkileniyordu. Hepsi evimize girip çıkmış insanlardı ve idamla yargılanıyorlardı. İdamlar aile üzerinde travmalar meydana getirdi.”
Öke, 1960 darbesi sürecinin aile açısından çok acı geçtiğini kaydederek, “Menderes ve arkadaşları için her zaman iadeiitibar beklediler. 1960’daki darbe kanaatleri baskı altında tutmuştu. Demokrat Parti’nin iyi şeyler yaptığını söyleyemezdiniz. Bizimkiler cesaret gösterip ayakta kaldılar. Ben de torun olarak yaşananları yazdım.” ifadelerini kullandı.
İdamların gerçekleştiği gün kimsenin sesini çıkaramadığını ve beş yaşındaki çocuğun bile dışarıdaki baskıyı hissedebildiğini anlatan Öke, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Sindirilmiş, kıstırılmış bir ülke vardı. Cunta, insanları çok korkutmuştu. Sokaklar inzibatlarla doluydu, sokağa çıkma yasakları giderek artmaya başlamıştı. Günlük hayatınızı idame ettirebilmek için sokağa çıktığınızda ciddi yaptırımla karşılaşabilirdiniz. 6 ay önce Menderes’i alkışlayanlar bir anda dönüş yaptılar. Üniversiteler CHP’nin sözcüsü gibi ortaya dökülmeye başladılar. Dolayısıyla Demokrat Parti’ye inananlar geride kaldı. Bu durumun kırılması ancak 1965’lerden sonra Adalet Partisi’nin ortaya çıkışıyla mümkün oldu.”
“Bir tarafta ülkeler fetheden kahraman asker, öteki taraftan başbakan asan cuntacı asker”
Öke, Yassıada’daki idamlardan sonra babasıyla aralarında geçen bazı konuşmaları da anlattı.
Babasının “asker” dendiği vakit ağladığını belirten Öke, “Babama ‘asker’ dendiğinde Malazgirt, Oğuz Kaan, Yavuz Sultan Selim aklına gelirdi. Babamın anlattığı asker böylesine bir asker, sokağa çıktığınızda farklı bir asker. Bir tarafta ülkeler fetheden kahraman asker, öteki taraftan başbakan asan cuntacı asker. Kendime geldiğim vakit babama, ‘Hangi asker gerçek asker, bizim Türk askerimiz?’ diye sordum. Babam bu soruya cevap vermedi.” diye konuştu.
“15 Temmuz darbe girişimi cüretinin tohumu 1960’da ekildi”
Öke, 40 senelik hocalık hayatında Türk Siyasal Hayatı dersi verdiğini belirterek, şunları kaydetti:
“10 sene önce yönetime gittim, ‘Bana Türk Siyasal Hayatı dersi vermeyin, darbeleri anlatmaktan bezdim, beni karamsar yapıyor. Türkiye’de demokrasinin geliştiğini görmek istiyorum. Her 10 yılda bir darbe olan, geçmişinden öğrenmeyen ülke, demokrasinin kendi ülkenizde gelişeceğini görmeden bazı şeylere katlanabilmek çok zor.’ dedim.”
Ailesinin 1960 darbesini en büyük acılarla yaşadığını dile getiren Öke, “60’lardaki darbe teşebbüslerini görmüş, 71’i yaşamış, 80’i askerde yaşamış biriyim. Muhtıraları, post-modern darbeleri, darbemsi şeyleri, 28 Şubat’ı gördük. Türkiye Cumhuriyeti açısından en kötü darbe girişimi 15 Temmuz’du. Allah bizi korudu, yöneticilerimiz bizi dirayetle bu kuyudan çıkarttılar. Amerika Birleşik Devletleri dahil olmak üzere dış güçlerin 1960’da yapamadıklarını 15 Temmuz’da gerçekleştireceklerdi. Türkiye çok tehlikeli virajdan döndü. 15 Temmuz darbe girişimi cüretinin tohumu 1960’da ekildi.” ifadelerini kullandı.