ANKARA
Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Kara Harp Okulunda yaşanan eylemlere ilişkin aralarında kursiyer subayların da bulunduğu 164 kişinin yargılandığı davada, sanık eski üsteğmen Hasan Ali Seyrek, cuntacı komutanlar tarafından kandırıldıklarını belirterek, “Darbeciler bizi, halk ve polisle karşı karşı karşıya getirerek çatıştırmak istedi.” dedi.
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsündeki duruşma salonunda görülen davanın öğleden sonraki bölümünde savunma yapan Seyrek, darbe girişiminden dört gün önce Kara Harp Okuluna atandığını, bu nedenle karargahtaki birçok kişiyi tanımadığını belirtti.
Merkez Orduevinde bulunduğu sırada, 3. Bölük Komutanı Ahmet Önder Biberoğlu’nun kendisini arayarak karargaha gelmesi için emir verdiğini anlatan Seyrek, okula geldiğinde Biberoğlu’nun teçhizat ve silah almasını istediğini savundu.
Seyrek, “Onun emriyle yerdeki piyade tüfeklerinden rastgele birini aldım. Karargah bahçesinde beklemeye başladık. Saat 02.00’de albay rütbeli bir şahıs bahçede bizi topladı. Harp Okulunun rütbeli personeli ile bölük komutanı Nadir Özsoy, Ahmet Önder Biberoğlu ve diğer bölük komutanları da oradaydı.” dedi.
Söz konusu albayın kendisinin de aralarında bulunduğu takım komutanlarına görev verdiğini anlatan Seyrek, Rıdvan Bozdemir ile 4 Nolu nizamiyede bulundukları sırada askerin tören alanında toplanması için alarm verildiğini ifade etti.
Bu alana geldiklerinde kursiyer subayların 15’erli gruplar halinde helikopterlere bindirildiğini gördüğünü dile getiren Seyrek, ismini bilmediği bir yarbaya öğrencilerin nereye gönderildiğini sorduğunu, bunun üzerine yarbayın da “Fazla konuşma” diyip kolundan iterek kendisini helikoptere bindirdiğini iddia etti.
Kursiyer öğrencilerle saat 03.00’te Genelkurmay Başkanlığı Karargahına getirildiklerini ifade eden Seyrek, bu sırada içeriden ve dışarıdan ateş edildiğine şahit olduğunu söyledi.
Rütbelilerden birine neler olduğunu sorduğunda, kendisine DEAŞ’ın karargahı basacağına dair istihbarat aldıklarının söylendiğini bildiren Seyrek, bunun üzerine terör saldırısına karşı karargahın güvenliğini sağlamak için getirildiklerini düşündüğünü kaydetti.
Sanık Seyrek, şöyle devam etti:
“Kursiyerlerle 04.30’a kadar bekledik. Bilgi almak için karargah hizmet taburuna doğru gittiğimde Özel Kuvvetler Komutanlığından bir asker bana silah doğrultarak, gitmeme engel oldu. Yaşanan gelişmelerin bir terör saldırısı olmayabileceğini düşünerek kursiyerleri, kışla hizmet taburuna çekerek, onlara zarara gelmemesini sağladım. Üsteğmen Salim Başaran kursiyerleri hizmet taburuna çektiğimi görünce beni tehdit ederek, bölgenin açıkta kaldığını, kursiyerleri geri çekmememi söyledi. Ben de emirlerinin geçersiz olduğunu, bu işin doğru olmadığını, kursiyerleri çekmeye devam edeceğimi söyledim. Bunun üzerine Salim Başaran elindeki MP5 silahı göstererek beni tehdit etti.”
“Polisten yardım istedik”
Başaran ile girdikleri tartışmadan sonra kursiyerlerin silah ve mühimmatlarını hizmet taburuna teslim ettiğini söyleyen Seyrek, kursiyerlerden birinin polis akrabasına telefonla ulaşarak kandırıldıklarını, zorla bulundukları yere getirildiklerini söylediğini aktardı.
Karargahtan güvenilir bir şekilde ayrılmaları için söz konusu polisten yardım istediklerini ifade eden Seyrek, polis akademisi tarafındaki nizamiyeye giderek, buradan akademiye ulaştıklarını kaydetti.
Genelkurmay Karargahında bulunduklarında polis ve vatandaşlara ateş etmediklerini iddia eden Seyrek, olayları önlemek için elinden gelen gayreti gösterdiğini savundu.
İradesi dışında gelişen olayların içine çekildiklerini öne süren Seyrek, “Kandırılarak helikopterlere bindirildik. Darbeciler bizi, halk ve polisle karşı karşı karşıya getirerek çatıştırmak istedi. Darbe girişimini anladığım andan itibaren cuntacılara asla prim vermeyerek şaşkın ve suçsuz kursiyerleri olay yerinden uzaklaştırmak için elimden geleni yaptım. Türk milletinin namusunu ve şerefini korumakla görevli bir subay olarak ‘FETÖ’cü darbeci’ olarak suçlanmayı asla kabul etmiyorum.” şeklinde konuştu.
“Tek suçum, yanlış zamanda yanlış yerdeydim”
Sanık eski yüzbaşı Kenan Çakar da darbe girişiminden önce Kara Harp Okulu İstihbarat Kısım Amirliğinde görev yaptığını belirtti.
15 Temmuz’da evinde bulunduğu sırada uçakların alçaktan uçmasının ardından İstanbul’daki köprülerin askerler tarafından tutulduğunu televizyondan izlediğini anlatan Çakar, ilerleyen saatlerde birinci sicil amirinin emri ile Kara Harp Okulu karargahına geldiğini ifade etti.
Kara Harp Okulu öğrencilerinin de karargaha gelmesi için onlara mesaj atması yönünde emir aldığını iddia eden Çakar, “Bu gelişmeler olurken Albay Rafettin Öztürk de orada bulunuyordu ve kendisi şu an görevindedir. Bana kursiyerlerin çağrılması için 23.00 sıralarında emir verildi ancak ben bu çağrı mesajını saat 00.30’da gönderdim. Eğer darbecilerin tarafından olsaydım mesajı, emri ilk aldığım anda atardım.” ifadelerini kullandı.
Emir üzerine attığı mesaj nedeniyle yargılandığını savunan Çakar, “Bu durumun hukuk ve vicdan açısından sorgulanması gerektiğine inanıyorum. Kanunsuz bir emri uygulamadım, bu şekilde de bir emir vermedim.” iddiasında bulundu.
Genelkurmay Başkanlığı Karargahından silah seslerinin gelmesi üzerine alarm verildiğini belirten Çakar, toplanma alanına gittiğinde teçhizatlı askerler ile helikopterleri gördüğünü söyledi.
Burada eski Kara Harp Okulu Kurmay Başkanı Albay İlhami Polat’ın alanda hazır bekleyen personeli kontrol ederken gördüğünü anlatan Çakar, şunları kaydetti:
“Aslında bütün mesele yanlış zamanda yanlış yerde olmak. Başka suçum yok. İlhami Polat bizi helikoptere bindirdi. Nereye gideceğimizi söylememişti. Helikopterden inerken Genelkurmay Başkanlığı karargahı olduğunu anladım, başka bir helikopterden bize ateş açıldı. Burada bir askere ne olduğun sordum, saldırı olduğunu karargahı koruyacağımızı söyledi. Sabah saatlerine kadar hiçbir olaya karışmadan, kimseye zarar vermeden bekledik.”
Kursiyer subayların, yargılanmasını doğru bulmadığını savunan Çakar, “Onların burada olmaması gerekiyordu. Benzer bir durumu yaşayan Hava Kuvvetleri Komutanlığındaki kursiyerler şu an dışarıdalar. Buradakiler ise 10 aydan beri tutuklu.” diyerek savunmasını tamamladı.
Muhabir: Tanju Özkaya, Ertuğrul Subaşı