İSTANBUL
Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması’nın (FETÖ/PDY) “mahrem” nitelikli sözde emniyet teşkilatı yapılanmasında yönetici oldukları iddiasıyla 198 şüpheli hakkında hazırlanan iddianamede, örgütün mahrem yapısı anlatıldı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından Can Tuncay ve Mesut Erdinç Bayhan tarafından hazırlanan 118 sayfalık iddianamede, istişare kurulu, mollalar, tayin heyeti ve özel hizmet birimlerinden oluşan üst kurulların terör örgütü liderine bağlı olarak birimleri yönettiği ve faaliyetlerini düzenlediğini belirtildi.
FETÖ adına bir birimi yöneten imamın kimliği deşifre olduğunda derhal değişiklik yapılarak yerine başka birinin imam olarak görevlendirildiği aktarılan iddianamede, özellikle, hususi mahrem yerlerin (operasyonel birimlerin) imamlarının kimliği deşifre olur olmaz değişiklik yapıldığı, Osman Hilmi Özdil’in “emniyet imamı” olduğu deşifre edildiği için 2010 yılı sonunda değiştirildiği kaydedildi.
İddianamede, örgütün “mahrem” yapılanmasının içerisinde yer aldığı “yurt içi yapılanması”na değinilerek, yurt içi yapılanmasının en ufak teferruata bile dikkat edecek şekilde ayrıntılı planlandığı, en küçük hücre birimi olan “talebe (ışık) evlerine” varana kadar hiyerarşik ve çok disiplinli bir yapı oluşturulduğu vurgulandı.
Örgütün merkezinin Türkiye olup tüm organizasyonların Türkiye üzerinden koordine edildiğini belirtilen iddianamede, “Son dönemlerde ise ülke genelinde yapılan operasyonlarla merkezden yapılan yönlendirmeler, tedbir amaçlı yurt dışına kaydırılıp buradan takip edilmeye başlanmıştır.” denildi.
İddianamede, kuruluşundan bugüne kadar dikey bir yapılanmayı benimseyen örgütün ilk dönemlerde özellikle doğu ve Karadeniz bölgelerinde çok etkin faaliyet yürütemediği, zamanla büyük kitlelere ulaşmayı hedeflediği için yeni bir yapılanma içerisine girdiği ve tüm bölgelerde faaliyet yürüttüğü anlatıldı.
“Mahrem işlerle özel hizmet birimi ilgileniyor”
İddianamede, örgütün mahrem işleriyle “özel hizmet birimi”nin ilgilendiği, bunun da mülkiye, yargı, emniyet, Türk Silahlı Kuvvetleri, MİT, milli eğitim ve akademik kadro imamlarından oluştuğu belirtilerek, şöyle devam edildi:
“Bu birim direkt Türkiye imamına bağlı olup, örgüt adına yürüttükleri tüm faaliyetler büyük bir gizlilik içerisinde sürdürülmektedir. Yürütülen bu faaliyetleri sadece çalışmayı yapan ekip ile Türkiye imamı ve ilgili özel birim imamı bilmektedir. Yurt içi ve yurt dışı örgütsel atamalar ise ‘tayin heyeti’ tarafından yapılmaktadır. Her il yapılanmasına ait bir mütevelli heyeti vardır. Bu heyet belli aralıklarla düzenli toplanıp, il bazında özellikle maddi konularda yürütülen faaliyetler hakkında bilgilendirmeler yapmaktadırlar. Bu bilgilendirmeler il yapılanması tarafından yurt dışında sorumlu olduğu ülke için yapılacak harcamalar ve örgüt adına elde edilebilecek gelirler ile ilgili istişareleri içermektedir.”
Örgütün hiyerarşik bir yapılanması olduğu, sistematik olarak tüm faaliyetlerin bu yapılanmaya göre şekillendirildiği belirtilen iddianamede, ancak yapılanmanın tek bir çatı altında toplanmadığı, genel manada yürütülecek faaliyetler için Türkiye’nin 7 bölgeye ayrıldığı, eleman temini için de beş bölge belirlendiği kaydedildi.
İddianamede, özel hizmet biriminin tamamen bağımsız hareket ettiği anlatılarak, “Yönetim kadrosu tarafından bilinen örgüt içerisindeki bu ayrıştırma örgütün çözülmesini ve faaliyetlerinin deşifresini engellemek amacıyla tamamen karmaşık bir hale getirilmiştir.” denildi.
Yurt içi yapılanmanın “Türkiye imamı”, “bölge (eyalet) imamları”, “il imamları”, “küçük il bölge imamları (sadece büyükşehirlerde)”, “ilçe imamları”, “semt imamları”, “mahalle imamları”, “ev imamları (abileri)”, “talebe imamları”, “serrehberler” ve “belletmenler” şeklinde hiyerarşik bir yapıdan oluştuğu kaydedildi.
– Kod isim
FETÖ’nün, diğer terör örgütleriyle mukayese edilemeyecek ölçüde gizliliğe büyük önem verdiği, gizliliğin istismar edilen dini kavramlarla kamufle edildiği ve örgüt jargonunda “tedbir” olarak adlandırıldığı belirtilen iddianamede, tedbiri olağanüstü kutsayan FETÖ mensuplarının da kod adı kullandığı kaydedildi.
İddianamede, önceleri isminin dini bir manası ve mahiyeti olmayan (Kaya, Deniz, Irmak, Güneş, Yaprak gibi) cemaat mensuplarına sahabe isimleri verilerek kod adı uygulaması başlatıldığı, daha sonra ise mahrem yerlerde görev alan özel yetiştirilen kişilerin gerçek kimliğini gizlemek için kod adı uygulamasına geçildiği vurgulandı.
Mahrem (emniyet, yargı, TSK, MİT imamları, askeri liseler, harp okulları, polis koleji ve polis akademisine öğrenci yetiştirenler) hizmetlerde bulunan örgüt mensuplarının mutlaka kod isim kullandığı ifade edilen iddianamede, kod isimlerin de genellikle üst sorumlular tarafından verildiği anlatıldı.
İddianamede, “Hatta askeri okulda öğrenim gören ve örgüt mensubu olan öğrencilere de deşifre olmalarını engellemek için kod isim verilmektedir. İstisna olarak bazı örgüt mensuplarına kod isimlerini doğrudan Gülen vermektedir. Örgütün kuruluş ve genişleme döneminde kod isimleri, sahabelerin ya da tarihi şahsiyetlerin isimlerinden seçilmiştir. Ayrıca sadece örgüt mensuplarına değil, toplantı yapılan mekanlara özellikle de ışık evlerine de kod isim verilmektedir. Toplantı yapılacağı zaman kod isim kullanılarak birbirlerine bilgi verilmektedir.” değerlendirmesinde bulunuldu.
Şifre: Dayı’nın akrabaları geldi
İddianamede, örgütün genelinde başvurulan bir gizlenme şekli olan kod adı kullanılmasının, mahrem hizmetlerde zorunlu bir tedbir olduğu belirtildi.
Örgütün, hizmet hareketi veya Gülen cemaati ismi sahiplenilmeden, özellikle devlete ait kurum ve kuruluşlarda kadrolaştığı ifade edilen iddianamede, mensuplarının girdikleri siyasi partilerde, bürokraside, akademik ve ticari çalışmalarda, gazetecilik ve yazarlık faaliyetleri ile diğer alanlarda farklı kimlikler altında toplumsal hayatta yer aldıkları kaydedildi.
İddianamede, örgüt mensuplarının kendilerini Alevi, ülkücü, solcu veya benzeri gruplardan göstererek özellikle ordu, emniyet gibi hassas yerlerde gizlenerek takiye yaptığı belirtilerek, Pensilvanya’ya Gülen’in yanına giden emniyet, MİT, yargı mensubu gibi mahrem birimlerde faaliyet yürüten şahısların gerçek kimliklerini sakladığı, belli isimler ve tanımlamalarla kendilerini tanıtıp, Gülen’le görüştürüldükleri, “Dayı’nın akrabaları geldi.” şeklinde şifreli konuşmanın mahrem birimde faaliyet yürüten ve Gülen’le görüşecek kişiyi ifade ettiği anlatıldı.
Muhabir: Muhammed Enes Can