İSTANBUL
Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) bağlantısı nedeniyle kayyum atanan Maltepe’deki Pinhan restoranın örgüt faaliyetlerine ilişkin 12’si tutuklu 47 şüpheli hakkında hazırlanan iddianamede, FETÖ‘nün saadet zinciriyle yetiştirdiği zengin neslin, yurt dışında sefa sürdüğü, alt tabakayı oluşturan cezaevindeki üyelerinin ise safsatalarla oyalandığı belirtildi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından Orhan Güldiker tarafından hazırlanan 138 sayfalık iddianamede, FETÖ/PDY ile ilgili detaylar yer aldı.
FETÖ’nün baskı oluşturma yönteminden bahsedilen iddianamede, örgütün, son yıllarda adeta bir “korku imparatorluğu” oluşturmayı başardığı, bunun dünyadaki tüm terör örgütlerinin ortak amacı olduğu kaydedildi.
İddianamede, bu sürecin birinci aşamasında, yayınlanan ya da yayınlanacak ses kayıtlarının kamuoyunda gündem oluşturan yazarlar tarafından geniş kitlelere “iddia” şeklinde ana hatlarıyla duyurulduğu anlatılarak, şu ifadelere yer verildi: “İkinci aşamada, şahıslar tarafından ortaya atılan bu iddialar, özellikle belirli basın yayın kuruluşları aracılığıyla haberleştirilerek, ülke genelinde ‘tartışılır’ hale getirilmekte, üçüncü aşamada ise konuya ilişkin bilinçaltı algısı oluşturulmuş kitlelere yönelik ‘mevcut hükümet aleyhine tepkiselliğin artırılması’, ‘kitlelerin harekete geçirilmesi’, ‘devlet kuramlarının ve bürokrasinin yıpratılması’ gayeleriyle sosyal medya ve basın yayın organları üzerinden algı operasyonları yapılmaktadır. Tüm bu aşamaları örgüt kendi elemanları, sempatizanları ya da devlete ortak düşman oldukları diğer kişi ya da örgütler vasıtasıyla yürütmektedir.”
“Örgütün siyasetle ilişkisi: faydacı ve fırsatçı”
İddianamedeki, 17-25 Aralık sürecinde de bu yöntemlerle hükümeti devirmeye yönelik, üst akılla ve profesyonelce oluşturulmuş, tamamen organize bir strateji izlendiği bilgisi verilerek, FETÖ/PDY’nin, kendisinden olmayanlara karşı kullandığı çok sayıda illegal yöntem bulunduğu, bunların, şahsın işinden ailevi yaşantısına, kişisel zaaflarından toplumsal konumuna göre şekillendiği ve çeşitlilik gösterdiği aktarıldı.
Örgütün baskısını asıl hissettirdiği kişilerin kamu kurum ve kuruluşları çalışanları olduğu ifade edilen iddianamede, kullanılan bazı yasa dışı yöntemlerin söz konusu şahısları hem madden hem de manen bitirmeye, yok etmeye yönelik eylemleri teşkil ettiği, bu yöntemlerle şahısların, aile, sosyal ve iş hayatında yıpratılarak itibarsızlaştırıldığı, kişinin bu iftiralara, saldırılara kimden geldiğini bilse de direnemeyerek belli bir süre sonra istifa ettiği veya örgütün istediği davranışları sergilemek zorunda kaldığı kaydedildi.
İddianamede, “Örgütün siyasetle ilişkisi ‘faydacı’ ve hatta ‘fırsatçı’ temelde olup, öncelikle siyaset ve kurumları üzerinde etkili olarak kadrolaşmanın önünü açmayı, elemanlarını etkili konumlara taşımayı, onların korunup kollanmasını sağlamayı hedeflemektedir.” denildi.
İddianamede, FETÖ’de stratejik makamların ele geçirilmesiyle ilgili, şu değerlendirme yapıldı:
“Eğer örgüt bir üyesini herhangi bir kurumda bir yere getirmek isterse onun öncesini ve sonrasını iyi analiz eder. Gerekli araştırmalardan sonra ilk önce getirilmek istenilen makamda oturan kişinin oradan ayrılması için tüm imkanlar seferber edilir. O kişi ayrıldıktan sonra o makama gelmek isteyenlerin rızalarıyla vazgeçmeleri temin edilir. Bu da olmazsa yani o kişi rızasıyla vazgeçmezse o zaman önceden biriktirdikleri arşivlerinden faydalanarak o makamın bir şekilde boş kalması sağlanır. Daha sonra kendi elemanları o makama gelmiş olur. Örgütün isteği ve desteğiyle makama gelen eleman örgütün tüm istek ve talimatlarını yerine getirmek zorundadır. Tüm stratejik makamlar bu şekilde örgüt tarafından ele geçirilmiştir. O makam bu şekilde de ele geçirilememiş ise o zaman diğer planlarını devreye sokmaktadırlar. O makamı kullanan kişinin ailevi, kişisel, etnik nedenlerle ya da cinsel tercihleri nedeniyle devletin imkanlarını kullanarak elde ettikleri ses ve görüntü kayıtlarıyla şantaj yaparak yine de kendi isteklerini yaptırma yoluna gitmektedirler. Ne kadar acıdır ki ellerindeki istihbarat ağı sayesinde çoğunda da başarılı olmuşlardır.”
“Övme ve yerme sözleri, aynı makineden çıkmış gibi”
İddianamede, örgütte hiyerarşik yapının çok sağlam olduğu, örgüt liderinin vaaz adı altında Pensilvanya‘da yaptığı sohbetlerde özellikle seçerek kullandığı “Firavun” ve “Yezit” gibi algı oluşturacak kelimelerin, aynı anda, koro halinde tüm sosyal medyada, basında örgüt üyeleri tarafından yoğun bir şekilde kullanılmaya başlandığı belirtildi.
Sayıları çok olan üyelerin “çamur at izi kalsın” kuralını uyguladıkları vurgulanan iddianamede, “Bir konuda örgütün övmeleri ve yermeleri aynı makineden çıkmış gibi tekdüze olmaktadır. Bu da tek merkezden yönetildiklerinin delilidir.” denildi.
İddianamede, FETÖ’de “hedefe ulaşmak için her yol mübahtır” görüşünün hakim olduğu, örgüt üyelerinin bu görüş doğrultusunda insanların mağdur olmaları da dahil tüm yolları kullanmaktan çekinmedikleri, özel veya kamuda çalışan elemanlarının, liderlerinin “caiz” demesinin hukuki olup olmamasına bakılmaksızın her şeyi yapmaları için yeterli olduğu dile getirildi.
Örgütün dershaneleri, ışık evleri ve öğrenci yurtlarındaki yapılanmasından da bahsedilen iddianamede, örgütün, okul ve dershanelere yönelmesinin temel amacının, PDY‘ye öncülük edebilecek ve zamanla kadrolarında yer alabilecek zeki kişileri yetiştirmek olduğu kaydedildi.
İddianamede, “Bugün gelinen noktada, yıllardır her dile getirildiğinde reddedilmeye çalışılan ve tepki gösterilen, ‘Fetullah Gülen ve örgütünün amacının, açtıkları okulları sayesinde Türkiye’de ve çevre ülkelerde bir yönetici sınıfı oluşturmak’ iddiasının doğrulandığı görülmüştür. Dershaneler, örgütün adeta vesayet araçlarıdır. Çocukların ve ai̇leleri̇n bi̇lgi̇leri̇ni̇n depolandığı bi̇r veri̇ tabanıdır.” ifadeleri kullanıldı.
“FETÖ’nün tüm ekonomik faaliyetleri kayıt dışı”
PDY’nin dershaneler üzerinden çocuklara, ailelere, il, ilçe ve köylere ulaştığı belirtilen iddianamede, “Örgütün mali yapısı, zaman içerisinde örgütlenmeye paralel olarak Türkiye başta olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinden gelir ve gider kalemleri olan son derece geniş bir ağ haline gelmiştir. Bu kapsamda yapılanma, zaman içerisinde profesyonelleşmiş, bünyesinde bankası, holdingleri, basın yayın kuruluşları, eğitim kurumları, ticari işletmeleri, hastaneleri, STK’ları vb. çok sayıda kurum/kuruluşu olan, milyar dolarla ifade edilen gelir/gider rakamlarına ulaşan dev bir organizasyon haline gelmiştir.” değerlendirmesi yapıldı.
Örgütün ekonomik olarak kapalı devre usulüyle çalıştığı, tüm ekonomik faaliyetlerinin kayıt dışı olduğu, tamamen güven esasına dayalı olup herhangi bir teftiş ve denetime olanak vermediği anlatılan iddianamede, “Dolayısıyla esasında kapalı devre ve kayıt dışılık kendi içerisinde, ‘saadet zincirini’ oluşturmuştur. Kayıt dışı olan ve denetlenemeyen büyük ekonomik güç, bir süre sonra örgüt elemanlarını çok büyük şirket, holding ve fabrika yöneticisi olarak ortaya çıkarmıştır. Zaten özellikle 17-25 Aralık 2013 kalkışmasından sonra örgütten ayrılan bir çoğunun söylediği de tüm bunları doğrulamaktadır.” denildi.
“Türkiye imamı Özcan’ın örgütten tırtıkladığı para: 600 milyon avro”
İddianamede, kişi ve kuruluşlardan elde edilen haksız menfaatlerin, esasında küçük gibi gözükse de Türkiye ve dünya ölçeğinde düşünüldüğünde devasa bir mali yapıyı oluşturduğuna işaret edilerek, “Kaldı ki bugün örgütün üst düzey yönetici ve üyelerinin tamamına yakınının yurt dışında oldukları düşünüldüğünde bu kişilerin ne ile geçindikleri konusunda bize gerekli emareleri vermektedir.” ifadeleri kullanıldı.
Örgütün kamudan ihraç edilen üyelerine de belli miktarlarda düzenli maaş verilmesinin devasa mali yapının sonucu olduğu belirtilen iddianamede, şunlar kaydedildi:
“Sadece Mustafa Özcan’ın (örgütün Türkiye imamı) yurt dışı bankalarında 600 milyon avro şahsi parasının olduğu düşünüldüğünde, bu paranın sadece Özcan’ın şahsının kazandığı paralar olmadığı, zaten bu yüzden örgüt içerisinde Özcan’ın bir grup tarafından himmet, burs ya da kurban paralarını kendi şahsi menfaatleri doğrultusunda kullandığından dolayı sevilmediği anlaşılmıştır. Bir gizli tanığın beyanına göre de özellikle 17-25 Aralık olayından sonra Türkiye’deki para olukları kesilen örgütün, yurt dışından yeterli mali desteği bulamadığı, Güney Afrika’da bir okulun ihtiyaçlarının giderilememesi üzerine Fetullah Gülen’in, ‘Mustafa Özcan’a söyleyin örgütten tırtıkladığı paralardan okulun ihtiyacını karşılasın’ diye talimat verdiği tespit edilmiştir.”
“Saadet zinciriyle yetişen zengin nesil ve alt tabaka”
Örgütün 17-25 Aralık olaylarına, algı oluşturmak amacıyla, “Büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonu” adını verdiği vurgulanan iddianamede, “Oysa örgüt içerisinde kendilerinin iddia ettikleri bu büyük yolsuzluğun belki yüzlerce katı, örgüt içerisinde bile sürekli olarak meydana gelmektedir. Fakat bu olaylar gizlice yapıldığı için kimsenin bilmesi mümkün değildir. Zaten bu tür yolsuzlukları deşifre eden birisi olursa da o hemen örgütten tardedilir ya da itibarsızlaştırılarak söylediği sözlerin öneminin olmadığı, sözlerine güvenilmeyeceği algısı hemen yayılarak olayın üstü kapatılır.” ifadeleri kullanıldı.
İddianamede, şu değerlendirme de yapıldı:
“Altın nesil yetiştiriyoruz, diye ortaya çıkan bu örgüt milletin safiyane duygularla vermiş olduğu kurban, himmet, burs gibi paralarıyla saadet zinciri gibi zengin nesil yetiştirmiş ve bu zengin nesil bugün itibarıyla yurt dışında sefa sürmektedir. Aynı zengin nesil, örgütün cezaevlerinde bulunan alt tabakadaki üyelerini safsata rüyalar ve gerçekleşmesi mümkün olmayan vaat ve tarihlerle oyalayarak itirafçı olmalarının önüne geçmeye, örgütün çözülmesini önlemeye ve en nihayetinde örgütün gerçek yüzünün ortaya çıkmamasına gayret göstermektedir.”
Muhabir: Murat Kaya, Muhammed Enes Can, Murat Paksoy