İSTANBUL – GÜLSÜM İNCEKAYA
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özden Zeynep Oktav, İran’da hükümete karşı bir haftadır süren sokak eylemlerinin ülkenin bölgesel politikalarına yansımalarını AA muhabirine değerlendirdi.
Oktav, İran’da başlayan krizin uluslararası yaptırımlar ve Suudi Arabistan’ın petrol arzını artırmasından kaynaklandığını söyledi.
İran’ın Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen’deki askeri harcamalarla da ekonomisini yıprattığına değinen Oktav, “İran bunun için inanılmaz para harcadı. Ekonomisi gittikçe zayıfladı ve reformcu Ruhani bile içeride istediği gibi bir hamle yapamadı. Petrol fiyatları düştü ki, bunda da en büyük etken Suudi Arabistan’ın aşırı üretim yapması. Bunu da kim istedi? Amerika. ABD dedi ki, Suudi Arabistan’a, ‘Petrol fiyatlarını artır. Dünya piyasalarında arzı artır.’ Bu ise Rusya’yı da İran’ı da etkiledi.” diye konuştu.
Özden Zeynep Oktav, İran’ın bölgede ”süper güç” gibi hareket etse de gerçekte “orta ölçekte bölgesel bir güç” olduğunu kaydetti.
İran’ın orta ölçekli bölgesel bir güç olmasına rağmen bölgede ciddi bir askeri varlığa sahip olduğuna dikkati çeken Oktav, şunları anlattı:
“İran bölgede Haşdi Şabi gibi bir orduyu barındırıyor. Irak’ın kendisine ait bir ordusu kalmadı. Irak ordusunun yerini Haşdi Şabi aldı. Milislerin parasını da İran veriyor.
Halk tüm bu olup bitenleri görüyor. Ve ‘Ben artık İsrail-Filistin meselesi, Gazze meselesi ile uğraşmak istemiyorum. Bana bak.’ diyor. Bu konuda halk çok haklı. Çünkü dış politikaya bütçeden çok büyük bir pay ayrılıyor, askerler ölüyor Suriye’de. Tek amaç ne? Orada Beşşar Esad’ı tutmak, Hizbullah’ı güçlü kılmak ve burada askeri varlığını koruyarak, hatta Akdeniz’e koridoru olan bir çıkış oluşturmak. Fakat bunları yapmak hiç kolay değil.”
”İsrail, zil takıp oynuyor”
Prof. Dr. Oktav, İran’ın bölgedeki askeri varlığını sürdürme çabasının Trump ve sıkı müttefiki İsrail’e rağmen çok zor olduğunun altını çizerek, İsrail’in dış politikasının en büyük temennilerinden birinin ‘İran kendi içine düşsün, karışıklıklar olsun.’ şeklinde olduğunu vurguladı.
İran’ın özellikle Lübnan’daki Şii milislere ve Hizbullah’a desteğini kaybetmesinin İsrail’i sevindireceğini savunan Oktav, ”İran’daki olayları İsrail yaptırıyor diye söylemiyorum ama İsrail, İran’ın bu durumu karşısında zil takıp oynuyor desem hiç abartılı olmaz.” ifadesini kullandı.
Oktav, İran’da yaşanan olayların uzun sürebileceği ama radikal bir rejim değişikliğine evrilmeyeceği öngörüsünde bulunarak, şunları söyledi:
”Protestolar Meşhed ve Kum’da başladı. Bu iki kent de son derece muhafazakar. Kum, İmam Humeyni’nin doğduğu ve mezarının olduğu kenttir. Tahran’a çok yakın bir kent. Tahran’ın kuzeyi ne kadar liberal ise tam tersine Kum son derece konservatif. Bu olayların buradan çıkması çok manidar. Dini lider İmam Ali Hamaney’in fotoğraflarını yakıyorlar. Bu son derece farklılık arz ediyor 2009 gösterilerinden. Bu gösterilerin uzun süre sürebileceğini düşünüyorum fakat ülkede büyük bir değişime yol açar mı? Bence açmaz.”
”İran o kadar kolay lokma değil”
Prof. Dr. Oktav, köklü bir devlet geleneği olan İran’ın dış odaklı eller tarafından yönlendirilebileceğinin mümkün olmadığını, yaşanan olayların sadece provoke edilebileceğini kaydetti.
ABD, İsrail, Mısır ve Suudi Arabistan’ın ‘Küre’ mesajının İran’a karşı kurulan bir ittifak anlamı da taşıyabileceğine hatırlatan Oktav, şöyle devam etti:
”ABD’nin işi olduğunu düşünmüyorum. Fakat, Mayıs 2017’yi de hatırlamakta fayda var; Sisi, Trump, Kral Salman hatta Trump’ın karısı ellerini bir kürenin üstüne koyup bir fotoğraf çektiler ve dünyaya servis ettiler. Bu, ‘Bundan sonra dünyaya ve bölgeye biz hükmedeceğiz.’ şeklinde düşmanlarına verdikleri bir mesajdı. İran’ın bölgede bir güç gösterisine asla izin vermezler. ABD, İsrail, Mısır ve Suudi Arabistan müttefikliği ile bölge domine edilmeye çalışılıyor. Bu da İran’ın, Şii Milislerin ve Hizbullah’ın Suriye’de genelde ise bölgeden atılması hedefleniyor.”
Oktav, İran’ın kolay bir lokma olmadığını, bölgeden de kolay kolay silinip atılmayacağının altını çizerek, ”İran’ın her şeyden önce bölgede ciddi bağlantıları var.” dedi.
”Ayetullahlar parayı kontrol ediyor”
Oktav, Ayetullahların para kaynaklarının başını tuttuğunu ve para kaynaklarını denetleyecek bir kontrol mekanizmasının olmamasının İran için en büyük ”iç sorun” olduğunu söyledi.
İran’ın bir yandan demokrasiyi yerleştirmeye çalışıp bir yandan da teokratik yapı ile yönetilmek gibi bir açmazın içine sıkıştığı değerlendirmesinde bulunan Oktav, şöyle konuştu:
”Hatemi’nin gidişi ile zayıflayan İran, Rafsancani’nin vefatından sonra daha da zayıfladı. Rafsancani, İran’da reformları başlatan ilk Ayetullah olmuştu. Dışarıya açılmış demokratik bir İran, içeride kemikleşmiş o klikleri rahatsız ettiği için bu reformların hiçbiri gerçekleşmedi. Seçimlere katılacak adayları bile dini kurumlar belirliyor. Ayetullahların para kaynaklarını denetlemesi, hiçbir şekilde halka hesap vermemesi, halkın fakirleşmesi, buna karşın Ayetullahların çok iyi standartlarda yaşamlarını sürdürmeleri halk tarafından büyük tepkiyle karşılanıyor ve İran gençliği devrim ruhundan gittikçe uzaklaşıyor.”
”Türkiye istikrarsız bir İran asla istemez”
Prof. Dr. Özden Zeynep Oktav, İran’da başlayan krizin bölgeye çok ciddi yansımaları olacağını ifade ederek, bu süreçte Türkiye’nin İran için öneminin daha da artacağına dikkati çekti.
Kadim ilişkiler, sınır komşusu olması ve son dönemlerde bölgeyle ilgili olumlu giden iş birliğinden dolayı Türkiye’nin asla istikrarsız bir İran’dan yana olmadığını anlatan Oktav, şu görüşleri dile getirdi:
“Türkiye, şu anda İran sınırını korumaya çalışıyor. Sınır boyunca çok önemli bir duvar inşa ediyor, yarısı tamamlanmış durumda. 2018’de kalan kısmının tamamlanması hedeflenmekte. Eğer bu istikrarsızlık devam ederse İran tarafından da Türkiye’ye bir göç dalgası yaşanabilir. Dolayısıyla Türkiye bir yandan kendi sınırını korumaya çalışırken aynı şekilde İran sınırını da koruma altına almaya çalışıyor. Aynı şekilde ekonomimiz ciddi bir şekilde etkilenir. Türkiye ile İran arasında ciddi bir dış ticaret hacmi var. Diğer önemli bir etki ise Türkiye, Körfez’de ve Suudi Arabistan ile ilişkilerini iyi tutmaya çalışıyor. Türkiye İran’ın yanında durursa bu ilişkiler bozulur. Suriye krizi, Türkiye, İran-Rusya birlikteliği var ve bunun İran ayağının düşmesi Türkiye ve Suriye için son derece istikrarsız bir durum ortaya çıkarır.”
”İran bu krizden sonra Türkiye’nin lafına gelecek”
Oktav, Türkiye’nin “iyi komşuluk politikası çöktü” eleştirilerine de cevap vererek, Türkiye’nin bu politikasının çökmesinin imkansız olduğunu aktardı.
Bölge ülkeleri arasında var olan güvensizliğin Orta Doğu’yu bugünkü duruma taşıdığını öne süren Oktav, şöyle devam etti.
“Türkiye’nin yapmaya çalıştığı gibi yüksek seviyeli stratejik iş birliği konseyleri kuruldu. Bunları Türkiye başlattı. Ama bir türlü devamı gelmedi. Bunun gerçekleşmemesinin çok önemli bir nedeni Türkiye’nin komşularına duyduğu saygı ve güveni aynı şekilde bu ülkelerden görmemiş olması. Bunu birçok kez İran’daki konuşmalarımda söyledim. Türkiye hep tek taraflı bir aşkla İran’a davrandı. İran’dan bize yönelik hiçbir aşk gösterisi olmadı. Olsa da güvensizlik hep var oldu. Oysa bugün İran için ciddi bir tek ülke kalmadı Türkiye dışında.”
Prof. Dr. Özden Zeynep Oktav, İran’ın yaşanan krizden sonra PKK/PEJAK konusunda da Türkiye ile yakınlaşacağına dair görüşlerini aktardı. Oktav sözlerini şöyle sürdürdü:
”Türkiye ile İran 2008’de bir istihbarat paylaşım anlaşması yaptı. Türkiye, Mart 2010 yılında Suriye krizi çıktıktan sonra ağustosa kadar Türkiye PEJAK ile istihbarat paylaşımı yaptığı halde İran PKK ile ilgili istihbarat paylaşımı yapmadı, bilgi aktarmadı ve Türkiye’ye düşmanlık yaptı Esed’in Suriye’deki geleceği ile ilgili. İran, YPG ile Türkiye aleyhine gizli ve önemli anlaşmalar yoluna gitti. Ama bu istikrarsızlık uzarsa ve PEJAK kendisini tehdit ederse Türkiye ile bu konuda çok daha yakınlaşacaktır. Türkiye’nin dediğine gelecektir ve bölgede bir Kürt oluşumuna karşı çıkacaktır.”