İSTANBUL
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, “Bugün küresel anlamda İslamofobi endüstrisiyle bir algı operasyonunun varlığının yanında İslam toplumlarında da dinin doğru anlaşılması alanında sorunların olduğu, yanlış dini bilgi ve din tasavvurunun, dini kavramların bağlamından koparılarak istismar edilmesinin, yaşanan terör, etnik ve mezhebi farklılıkların soruna dönüşmesi gibi meselelerde etkisi olduğu da aşikardır. Dinin bilgisizliğe ya da sağlam temellere dayanmayan yaklaşımlara terk edilmesinin ağır faturasını, doğru şekilde karşılanmayan her ihtiyacın istismara açık olduğunu, bugün daha yakından görüyoruz.” dedi.
İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ile Ensar Vakfı iş birliğinde Grand Cevahir Otel’de düzenlenen “Uluslararası Yüksek Din Öğretimi Kongresi”nin açılışında konuşan Erbaş, dini yüksek öğretimi konuşurken 18. yüzyıldan itibaren Batı merkezli gelişen bir anlayışın, yaratıcıyı ve ilahi boyutu öteleyen mekanik ve parçalı bir paradigma ortaya koymasının ve bunun dünyaya, özelde de İslam toplumlarına etkilerini doğru anlamanın önemli olduğunu söyledi.
Erbaş, Türkiye özeline bakıldığında 19. yüzyıldan itibaren din eğitimi alanında zaman zaman travmalara sebep olan kargaşanın var olduğunu ifade etti.
Yakın tarihte dini yüksek öğretim açısından zorlu bir sürece rağmen Türkiye’de köklü bir ilim geleneğine sahip olmanın etkisiyle şartlar ölçüsünde başarılı çalışmalar yapıldığını, Türkiye’nin din, diyanet, toplum, devlet perspektifine ve gelecek tasavvuruna önemli katkılarda bulunulduğunu anlatan Erbaş, şöyle devam etti:
“Bugüne geldiğimizde sayıları 100’e yaklaşan ilahiyat ve İslami ilimler fakülteleri ile önemli imkanlara sahibiz. Son 2 asırda yaşanan travmaların din öğretimi alanında meydana getirdiği sorunların yanında bilgi ve teknolojinin de etkisiyle bireysel ve toplumsal anlamda ilgi, algı ve olguların çok hızlı değiştiği, din öğretimini etkileyen harici ve dahili pek çok unsurun olduğu gönümüzde yüksek din öğretiminin dünü, bugünü ve geleceği adına önümüzde devasa meseleler olduğunu fark etmek durumundayız. Dolayısıyla hem yakın geçmişte yaşanan olumsuzlukları bir an önce telafi etmek hem de bugüne ve geleceğe geç kalmamak adına bu ve benzeri çalışmalarla din öğretimi meselemizi amaç, muhteva ve işlevsellik yönüyle, sosyal ve küresel gerçeklikler gözardı edilmeden çok boyutlu olarak kapsamlı, disiplinli ve uzun vadeli çalışmalarla kendimizle yüzleşmekten çekinmeden ele almak ve müzakere etmek zorundayız.”
Erbaş, İslami ilimlerin nihai amacını, “İnsanın Rabbiyle, toplumla ve çevreyle olumlu ilişkiler kurmasını temin etmek” şeklinde açıklayarak, ilmi ve bilimi vurgulayan ayet-i kerimeler ile bu meyandaki hadislerin insanın Rabbi ve varlık dünyasıyla ilişkilerine kılavuzluk ettiğini söyledi.
“Hiçbir ilim dalı sosyal gerçeklikleri ve yaşanan hayatı gözardı edemez”
İslam medeniyetinde bilgi, hikmet ve ahlakın bütün olduğunu belirten Erbaş, “Yaşadığımız son 2 asra yakından baktığımızda bilim, bilgi ve felsefenin oldukça öne çıkmasına rağmen bireysel ve toplumsal anlamda tarihin en büyük krizlerinin yaşandığını görmekteyiz. Bilimsel, teknik ve sosyal alanlarda yaşanan gelişmelerin insanlığı neden huzurlu bir hayata taşımadığı sorusu önemli ve üzerinde düşünmeye değer bir konudur. Dini yüksek öğretim, ilimleri ‘dini’, ‘dini olmayan’ şeklinde keskin çizgilerle tasnif etmenin ötesinde hayata bütüncül yaklaşmayı gerektirir. Bugün insanlığın sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel alanda yaşadığı bireysel ve kültürel sorunların hangisinin İslamı ve Müslümanları ilgilendirmediğini söyleyebiliriz? Nitekim teknoloji, bilim, ekonomi, hukuk gibi alanlarda yaşanan sorunların temelinde insana, çevreye, evrene bakıştaki çarpık ve yanlış anlayışın, yani aslında İslam’ın dünya ve evren tasavvurunun ihmal edilmesinin önemli bir etken olduğunu görmekteyiz. Bununla beraber dini yüksek öğretimin bugün yeryüzünün küresel meseleleri karşısında ortaya koyduğu perspektif ve duruşun gözden geçirilmeye muhtaç olduğu da aşikardır.” diye konuştu.
Erbaş, hiçbir ilim dalının sosyal gerçeklikleri ve yaşanan hayatı gözardı edemeyeceğine dikkati çekerek, “Bugün küresel anlamda İslamofobi endüstrisiyle bir algı operasyonunun varlığının yanında İslam toplumlarında da dinin doğru anlaşılması alanında sorunların olduğu, yanlış dini bilgi ve din tasavvurunun, dini kavramların bağlamından koparılarak istismar edilmesinin, yaşanan terör, etnik ve mezhebi farklılıkların soruna dönüşmesi gibi meselelerde etkisi olduğu da aşikardır. Dinin bilgisizliğe ya da sağlam temellere dayanmayan yaklaşımlara terk edilmesinin ağır faturasını, doğru şekilde karşılanmayan her ihtiyacın istismara açık olduğunu, bugün daha yakından görüyoruz. Doğru dini bilginin üretilmesi ve topluma sunulması görevi ise tabii olarak yüksek öğretim kurumlarının ve Diyanetin sorumluluğunda olmakla beraber pratik göstergeler açısından farklı tabloların varlığı da müzakere edilmesi gereken bir husustur.” ifadelerini kullandı.
“Çalışma yapmak durumundayız”
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Erbaş, fakültelerin sayı, akademik kadro ve öğrenci potansiyeli açısından gelişmesinin yanı sıra üretilen dini bilginin niteliği, toplumun ve dünyanın geleceğine katkısının önemine işaret ederek, sayısal gelişmelerin ihtiyaç analizi yapılıp, bilimsel yetkinlikten taviz verilmeden gerçekleştirilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Diyanet İşleri Başkanlığı ile dini yüksek öğretim kurumlarının ilişkisi ve irtibatının canlı ve sürekli olması gerektiğini vurgulayan Erbaş, başkanlığın dünyanın her yerinde ve toplumun her alanında din hizmeti sunduğunu, hizmet götürülen her bölgenin kendine özgü şartları nedeniyle farklı formasyonlara ihtiyaç duyduğunu anlattı.
Erbaş, Türkiye özelinde okul öncesi, kadın, aile, çocuk, genç, engelli, hasta, mahkum, yaşlı gibi birçok alanda din hizmetini yerine getirmek için söz konusu alanların her biriyle ilgili yeterli eğitim almış ve alan formasyonuna sahip görevliye ihtiyaç duyduklarını ifade ederek, “Söz konusu görevliyi temin edeceğimiz en önemli kaynak olan dini yüksek öğretim kurumlarımız ile bu gerçeğe ve ihtiyaca göre branşlaşma, müfredat oluşturma ve benzeri alanlarda çalışma yapmak durumundayız.”
Başkanlık olarak dini yüksek öğretim kurumlarından mezun olup, din hizmeti sunacak alanlarda, belirledikleri yeterliliklerin müfredatta, programda, fakülte sıralarında verilmesini istediklerini dile getiren Erbaş, yeterliliklerin bazılarını şöyle sıraladı:
“Din, birey, toplum, kültür ilişkisini bilen, İslam’ın evrensel değerlere, barış ve uzlaşma kültürüne katkısının farkında olan, Müslümanların bilim, kültür ve medeniyete katkılarını bilen, Türkçe’yi doğru ve etkin kullanan, ülkenin sosyoekonomik, kültürel ve dini özelliklerini bilen, bilişim teknolojilerini kullanma becerisine sahip, Kur’an-ı Kerim’i usulüne uygun okuyan, anlamını bilen ve ayetleri tarihi ve güncel yorumlar çerçevesinde yorumlayabilen, temel İslam bilimlerinin tarihi gelişimini, metodolojisini ve temel kavramlarını bilen, İslam düşünce ekollerini ve güncel dini akımları bilen, güncel ve aktüel gelişmeleri takip eden, sorun çözme becerisine sahip, bilimsel araştırma yöntem ve tekniklerini bilen, öğretim tekniklerini uygulayan, dini danışmanlık ilkelerini ve uygulamalarını bilen, inanç, ibadet, ahlak ilişkisini açıklayabilen, Hazreti Peygamberimizin hayatını, sünnetini bilen ve bugüne taşıyabilen, hedef kitlesinin özelliklerinin farkında olan, sosyal iletişim becerisi iyi, sahip olduğu bilgi, beceri, görgü ve aile hayatı ile çevresine örnek olan, yeterli derecede Arapça ve diğer yabancı dillerden birisini bilen, okul öncesi, cezaevleri, huzurevleri, hastaneler gibi farklı alanlarda din hizmeti sunan mezunlar yetiştirmemizi arzu ediyoruz.”
Muhabir: Andaç Hongur, Güç Gönel