Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç, Ankara ATO Congresium’da düzenlenen 1. Uluslararası Medya ve İslamofobi Sempozyumu‘nun ikinci gününde, “Algılanan İslamofobi” oturumunda yaptığı konuşmada, Türkiye’de İslamofobi meselesinin kısa zamanda kavrandığını belirtti.
Bundan sonraki sürecin başarılı şekilde tamamlanmasının yapılacak çalışmalara bağlı olduğuna değinen Malkoç, dünyada koronavirüs salgınına rağmen İslamofobi’nin hiçbir zaman hız kesmediğini söyledi.
Malkoç, dünya genelindeki ülkelerin tedbir almak yerine Müslümanları baskı altına aldığına dikkati çekerek, İslamofobi’nin kurgulanmış ve üzerinde çalışılmış bir korku olduğunu belirtti.
Batılı ülkelerin İslamofobi’ye eğitim müfredatlarında yer verdiğini aktaran Malkoç, “Neyle uğraşırlarsa uğraşsınlar biz şunu biliyoruz ki eninde sonunda hakkaniyet, hukuk, adalet galip gelecektir. Burada da bizim çabamız önemli.” diye konuştu.
Malkoç, “Biz aciz değiliz, biz güçsüz değiliz. Bu konuda var olan mekanizmaları yeteri kadar çalışmıyoruz ve harekete geçirmiyoruz. Bunu başarabilirsek bu bahsettiğimiz sıkıntıların büyük bir kısmının önüne geçmiş olacağız.” dedi.
Türkiye’nin Filistin konusundaki çabalarının önemine de değinen Malkoç, Kamu Denetçiliği Kurumunun İslam düşmanlığıyla mücadeleye yönelik faaliyetlerini aktardı.
Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Doğan: Hukuki yardım sağlayacak bir mekanizma kurulmalı
Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan ise İslamofobi kavramının bir asrı aşkın zamandır kullanıldığını ancak içerik olarak çok daha derin ve eskilere dayandığını belirtti.
Doğan, Müslümanların inanılmaz bir dezenformasyon altında bırakılmaya çalışılırken, gazeteler, haber siteleri, sinema, bilgisayar ve konsol oyunları ile animasyon ve çizgi film gibi medya enstrümanlarından da istifade edildiğini kaydetti.
İslamofobiyle mücadeleye yönelik hazırladığı önerilerini paylaşan Doğan, şunları söyledi:
“İslamofobiyle mücadele etmek için elbette Müslümanların kendilerini daha iyi ifade edebilecekleri, İslam’ın parlak yüzünü ortaya koyabilecekleri sinemalar, animasyonlar, hatta konsol ve bilgisayar oyunları geliştirmeleri önemli bir mesele. Bununla beraber en kısa sürede Müslümanların uluslararası bir İslamofobi veya Anti-İslam İzleme Komitesi/Örgütü kurmaları gerekmektedir. Bunların kayda geçirilmesi ve ifşa edilmesi büyük önem kazanıyor. Çeşitli ülkelerde Müslümanlar, İslamofobik saldırıya maruz kaldıktan sonra herhangi bir hukuki yardım alamadıkları için haklarını savunamıyorlar. Bununla ilgili mutlaka uluslararası ücretsiz hukuki yardım sağlayacak bir mekanizmanın kurulması gerekiyor. Bir diğer konu, bu insanların yaşadıkları psikolojik problemler var. Bunlara da belki izleme örgütünün veya hukuki altyapı sağlayacak yapının böyle bir destek vermesi mümkün olabilir.”
Her ülkede eğitim müfredatlarına İslamofobi konusunun girmesi gerektiğine dikkati çeken Doğan, “İslamofobi’yle mücadele eden bir sürü insan var. Belki göremiyoruz, gözümüzden kaçırıyoruz. Bu insanların mutlaka teşvik edilip ödüllendirilmesi lazım. Benim sempozyuma dair bir önerim de sempozyum kapsamında bir ödül töreninin icra edilmesidir.” dedi.
İslamofobi anıtları yapılması çağrısı
Hasan Doğan, dünyanın dört bir yanında saldırılara maruz kalanlar için anıtlar yapıldığına işaret ederek şunları kaydetti:
“Ermenilerin bu konuda çok inanılmaz gayreti var. Olmayan bir soykırıma dair bir sürü anıtlar dikmişler. Bununla beraber Holokost anıtları var. Bizim niye İslamofobi anıtlarımız bulunmuyor. Solingen’de cayır cayır yakılmış bir insanın, bir yavrunun annesiyle anıtını biz niye Almanya’ya dikemeyiz bilmiyorum. Her ülkenin, özellikle sabıkalı ülkelerin sabıkalı şehirlerinde, başkentlerinde mutlak suretle Müslümanların bir araya gelip bir anıt dikmesi lazım. Bu belediye müracaatla başlıyor, sosyal baskıyla devam ediyor. Bunlar yaptıysa biz de yapabiliriz, yapmak zorundayız. Yoksa burada kendi kendimize konuşup ayrılıyoruz. Dünyanın bunları görebilmesinin yolu, bu tür enstrümanları kullanmaktan geçiyor.”
İslam İşbirliği Teşkilatı tarafından ilan edilen 15 Mart İslamofobiyle Mücadele Uluslararası Günü’nün değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Doğan, gelecek yıl sempozyumun İslamofobiyle Mücadele Uluslararası Günü’nde yapılabileceğini tavsiye etti.
Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Araştırma Görevlisi Hüdai Ateş de “Güç Olgusu, Mülteciler ve İslamofobik Algılar” başlıklı oturuma katıldı.Oturumda, “Yeni medya haberciliğinde olumsuz kamusal söylem ve İslamofobi: YouTube’da ‘CİHAD’ algısı” konusunda değerlendirmelerde bulunan Ateş, cihadın İslam’da Allah yolundaki her türlü faaliyet ve hareketin adı olarak ayet ve hadislerde yer aldığını söyledi.Ateş, cihadın, yaratıcıya tam anlamıyla itaat edebilmek için harcanan bireysel çabayı, nefis ve şeytanla mücadeleyi, kişinin kendisini terbiye etme arzusunu, daha iyi insan olma çabasını ve iyi bir amaç uğruna mücadeleyi temsil ettiğini dile getirdi.Cihadın, en az ihlas ve samimiyet kadar, edep ve ahlak kadar soylu ve güçlü bir kavram olarak İslam’da yer aldığını belirten Ateş, şunları kaydetti:”Cihat denildiğinde ilk akla gelmesi gereken şey, kişinin kendi nefsiyle olan mücadelesidir. Cihat, bugün her ne kadar Batı medyasında terör ve sivillere karşı silahlı mücadeleyle ilintilendirilse de temelde çok çok yanlıştır. Peygamber Efendimiz, ‘Cihadın en büyüğü nefisle cihattır.’ ve ‘Senin en büyük düşmanın içinde bulunan nefisindir.’ hadisi şerifleriyle cihadın önemine dikkati çeker. Bir savaş dönüşünde, ‘Küçük cihattan büyük cihada döndük.’ derken asıl cihadın savaş ile değil nefisle yapıldığını vurgular.”Ateş, Batılı medyanın cihat kelimesinin karşılığı olarak İngilizce “holy war”ı (kutsal savaş) kullandığına dikkati çekerek, böyle bir tercümenin İslamiyet’i silah zoruyla yayılan bir din olarak gösterme gayretinin sonucu olduğunu söyledi.Cihat kelimesinin karşılığının savaş olmadığını, cihat kelimesinin Allah’ın dinini her tarafa ulaştırmak için yapılan her türlü faaliyeti içerisine aldığını belirten Ateş, Euronews, BBC Türkçe ve Deutsche Welle’nin (DW) YouTube’daki kanallarında yaptığı incelemeyi aktardı.Ateş, cihat kavramının haberlerde nasıl yer aldığına dair tespitlerini şöyle paylaştı:”Batı toplumlarının, İslam’a ve Müslümanlara karşı ortak bir tavır alması ve cihat kavramını manipüle ederek Müslümanlara karşı temkinli olunması gerektiği imajı çizilmiştir. Cihat kavramının sadece silahlı mücadele boyutunun, terör ve siviller öldürülerek yapılan bir mücadele anlamına gelircesine izleyiciye aktarılması, Batı medyasının ortak bir tutumu olarak karşımıza çıkmaktadır. Kavramın gerçek mahiyeti neredeyse hiçbir haberde yer almamış, aksine Batı’ya karşı fiziki mücadelenin adı olarak lanse edilmiştir. Bu sayede İslam karşıtı tutum pekiştirilmek istenmiştir.”