Konya’nın Karapınar ilçesine bağlı Reşadiye Mahallesi Güllükuyu Mevkisi’nde bir tarlada meydana gelen obruk nedeniyle dikkatler yeniden bölgeye yöneldi.
Konya Teknik Üniversitesi (KTÜN) Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yaşar Eren, AA muhabirine, Karapınar’ın “Obruk Platosu” olarak anıldığını hatırlattı.
Obruk oluşumunun milyonlarca yıldır devam ettiğine dikkati çeken Eren, “Ancak günümüzde özellikle yer altı suyunun hem küresel ısınma sebebiyle hem de tarımsal sulamada aşırı kullanma sebebiyle düşmesi sonucu obruk oluşumu o bölgede hızlandı.” dedi.
Eren, Karapınar bölgesindeki obrukların, geçmiş dönemlerde yerleşim yerlerinden uzakta olduğunu fakat son yıllarda kara yollarında ve yerleşim yerlerinin yakınlarında oluşmaya başladığını anlattı.
“Konya’da binden fazla obruk var”
Obruk oluşumunda bugüne kadar can kaybı yaşanmadığını belirten Eren, KTÜN Jeoloji Mühendisliği bölümü olarak yaklaşık bir sene saha çalışması yaptıklarını ifade ederek, “Sadece Karapınar bölgesinde 550’den fazla obruk var ama tüm Konya bölgesi için düşünürsek binden fazla incelediğimiz obruk var. Bir de bizim tespit edemediklerimiz var.” diye konuştu.
Eksen uzunluğu bakımından, temel kayaçlar içinde 900 metreyle Sivritepe Obruğu’nun, daha genç kayaçlar içinde de 820 metreyle Potur Obruğu’nun ilk sırada yer aldığını ifade eden Eren, tespit edilen “en derin” obruğun ise 134 metreyle Çıralı Obruğu olduğunu söyledi.
Obrukların yerleşim yerine mesafesinin sıfır metreye kadar düştüğünü, çoğu Seyithacı ve Siyeklik yaylaları olmak üzere 8 obruğun yerleşim yerlerinde olduğunu anımsatan Eren, şunları söyledi:
“Üzerinde çalışılan obruklardan 224’ü boş arazide, 180’i ekili alanda, 99’u ise yerleşim yerinde oluşmuştur. 2 obruğun ise insan etkisiyle oluştuğu belirlenmiştir. Bu obruklardan 258’inin en yakın yerleşim yerine 1 kilometreden, 110 obruğun ise 2 kilometreden daha yakın olduğu gözlenmiştir. Obrukların büyük çoğunluğunun yerleşim yerlerine yakın olması, riski ve oluşabilecek maddi-manevi zarar ihtimalini artırmaktadır.”
Obruk konusunun sadece Konya bölgesinin değil, Eskişehir, Afyonkarahisar, Denizli ve Manisa’nın da problemi olduğunu belirten Eren, bu bölgelerde yer altı suyunun aşırı çekimine bağlı olarak yüzey deformasyonları, yüzey yarıkları ve yüzey faylanmalarının olduğunu, obruğun, bölgenin jeolojik yapısından kaynaklandığını ve oluşumunun devam edeceğini aktardı.
“Obruk oluşumunu engellememiz mümkün değil”
Eren, özellikle yer altı suyunun aşırı kullanımının obruk oluşumunu hızlandırdığını vurgulayarak, şöyle devam etti:
“Yerin altını 3 boyutlu olarak çok iyi ortaya koyarsanız ve yer altındaki boşluğunuz da tedbir alabilecek düzeydeyse belki önleyebilirsiniz ama bunun haricinde yer kabuğunun iç yapısını çok iyi bilmiyoruz. Bu nedenle obruk oluşumunu engellememiz mümkün değil, aynen depremler gibi. AFAD ile yürüttüğümüz projenin bir amacı da bölge için bir duyarlılık haritası hazırlamak, obrukların oluşabileceği alanları, risk haritasını belirlemek. Geçmişte de buna benzer olarak Adnan Özdemir ve Osman Orhan hocamızın çalışmaları var, obrukların oluşabileceği bölgeler gösterilmiş. Ama bu şu anlama gelmiyor; ‘Obruklar sadece o bölgelerde oluşacak, başka yerde olmayacak.’ Aynen depremlerde olduğu gibi, incelediğimiz bölgelerde obrukların oluşabileceği bölgeleri söyleyebiliyoruz ama ne zaman, nasıl olacağı veya başka yerlerde oluşup oluşmayacağını söyleme şansımız yok.”
Eren, obruğun doğal bir süreç olduğunu vurgulayarak, şu ifadeleri kullandı:
“Havza kenarlarında ‘çökme’ dediğimiz yüzey faylanmalarına bağlı olarak gelişen obrukları engelleyebilmemiz için yer altı suyunun mutlaka dengeye getirilmesi ve aşırı kullanımının engellenmesi lazım. Tarım, gıda da insan için çok önemli, ondan da vazgeçemezsiniz. Dolayısıyla bir an önce bölgeye tarımsal sulamada yer altı suyuna ihtiyaç hissettirmeyecek, yer altı suyunu kullanmayı engelleyecek sulama kaynaklarını yetiştirmemiz lazım. Bölgede sulak alanlarımız da yok oldu. Bundan 20-30 sene önce bahsettiğimiz göllerin çoğu şu anda yok. Hemen hemen bütün Orta ve Batı Anadolu havzalarındaki bütün sulak alanlarımız bir an önce tedbir almazsak büyük ihtimalle 10 sene sonra yok olacak. Bunları geri getirmemiz de mümkün değil.”