İSTANBUL
Fetullahçı Terör Örgütü‘nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimi öncesinde 66. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı’nda yapılan toplantı, kalkışma günü tugayda yaşananlar ve burada darbecilerle çatışan Piyade Kurmay Albay Sait Ertürk‘ün de aralarında bulunduğu 4 kişinin şehit edilmesi ile A Haber’i işgale teşebbüse ilişkin 132 sanığın yargılandığı davada, darbe girişiminde yaralanan müşteki Tuğgeneral Davut Ala dinlenildi.
İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nce, Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi karşısındaki binada yapılan duruşmada beyanları alınan olay tarihinde albay olan Ala, tugayda yaşananları anlattı.
Şehitleri rahmetle anarak, gazilere acil şifalar dileyen Ala, 66. Mekanize Tugay Komutanlığı’nın İstanbul’un batısının en kritik tugayı olduğunu, 32 kilometrelik bir alandaki tugayda 52. Tümen Karargahı, Topkule Kışlası ve Baştabya Kışlası’nın bulunduğunu anlattı.
Ala, FETÖ kapsamında firari olarak aranan Uzay Şahin ve arkadaşlarının planlı hareket ettiğini ifade ederek, “Nereden ve nasıl, kimleri kullanacaklarını planlamışlar. 15 Temmuz sabahı mesaiye başladım. Yeni atışlar yapıldığını, birlik araçlarının çıkartıldığını öğrendim. Daha önce gündüz saatlerinde böyle bir şey olmamıştı. Silah kayboldu bilgisi geldi, tüm silahların sayımlarını yaptırdım. Servislerin iptal emri geldi. Bu gayet doğaldı. Ancak tümen karargahı, mesaiyi terk etmiş. Biz bunları hazırlık olarak görmedik, aklımızın ucundan geçmedi.” ifadelerini kullandı.
“Hainlere müdahale etmek için yola çıktım”
İstanbul’un her yerinden terör eylemleri olacağı mesajı gelmesi üzerine emniyet tedbiri aldıklarını dile getiren Ala, silahın bulunmasından sonra mesainin biteceğinin söylendiğini aktardı.
Ala, sonrasında evine gittiğinde televizyonu seyredince her yerde kendi tugayının tanklarını gördüğünü belirterek, şöyle devam etti:
“Dışarı çıkıp telefon görüşmelerine başladım. Herkesle görüşmüşüm. Maalesef görüşmek istemediklerimle bile görüşmüşüm. Kurtuluş üsteğmeni aradım, ‘Yaptığınız yasal değil, teslim oldun.’ dedim. Tankın içindeydi, ne dediğini anlamadım. Rahmetli Sait Albay aradı. Yanına gittim, ‘Bir şekilde olaya müdahale etmemiz gerek.’ dedim. Vali Yardımcısı Nurullah Bey’i arayıp, bir polis ekibi göndermesini istedim. Silahımla beklemeye başladım. Kışlaya giriş-çıkış yapılmaması emri verdim. 13 defa ameliyat geçirdim. Her şeyi hatırlayamayabilirim. Bir otobüsle silahlı sivillerin kışlaya girmek istediği söylendi. Otobüsün lambaları içeridekilerin kim olduğu belli olmasın diye kapatılmış. Menderes Sema’ya ‘Devlete karşı darbe girişiminde bulunuyorsunuz, teslim olun.’ dedim. Bana ‘Sen kimsin ulan. Biz içeri gireceğiz.’ dedi. Baştabya Kışlası’nı aradım, otobüsün içeri alınmamasını emrettim. Sait Albay ile beraber istişare yaptım. Polis memurları geldi, onlar sayesinde kışlamıza gittik. Yolda, insanların ezildiğini gördüm. Biz içeri girdikten sonra kendi kışlamızın emniyetini aldık. Komutanlarımızın dahilinde gittik. Kışla komutanı ve tugayın emniyet subayı olduğum için hainlere müdahale etmek için yola çıkmıştık.”
“Personel taşımak için koltukları sökmüşler”
Ala, küçük helikopter pistinde, personel taşındığı için sökülen koltukları yol kenarında gördüğünü dile getirerek, bu durumun normal olmadığını söyledi.
Komutanlıkta benzin ikmal ve 13 cephaneliğin olduğunu belirten Ala, “Her gördüğüm kişiye şüpheyle yaklaştım. Dışarı çıkan bir tank gördüm. Tanktaki personeli ikna ettim. Sait Albay, bir teğmen ve öğrencilerle geldi. Onların teslim olmayan kişiler olduğunu söyledi. Gelen bir ambulans önünü kestim. İçinde sanıklar Vural Dizdar ve tugayın istihbarat subayı Mehmet Kocatepe vardı. O her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilir. Dizdar’ı ise NATO’dan tanıyorum.” dedi.
“Yunanistan’a kaçan hainler buradan kaçtı”
Müşteki Ala, Dizdar ve Kocatepe’ye “Devlet size ne istediniz de vermedi?” diye sorduğunu dile getirerek, şunları söyledi:
“Beni tehdit ettiler, biz yaralıyız dediler. Yanlarında bir de yüzbaşı vardı. Yaralı değildi, elini silaha götürdü, aşağıya indirip ellerini bağladım. Az bile yapmışım. Hainleri polise teslim ettim. Rahmetli Sait Albay ile ikiye ayrılalım, dedik. Nail Yiğit’i ben yakalamak istedim, Sait Albay hareket merkezine gitti. Tugay karargahı binasının emniyetini aldık. Tankla beraber revir ve silahlık köşesine gittik. Polis vuruldu, diye anons geldi. Yanımdaki polisler ‘Arkadaşımız vuruldu, yukarı çıkmamız.’ gerekiyor dediler. Bana ilk mermi atıldı, cüzdanımı deldi (vurulan cüzdanını göstererek) bacağıma girdi. 2-3 silah sesinden sonra Yaşar’ın düştüğünü gördüm. Onu çekmeye çalışırken, parmağıma kurşun geldi. Kopan parmağımı avucumun içine aldım. Bunlar yalan söylemek üzerine kurulmuşlar. Boş binaların kenarlarından, mermiler geliyordu. Bir kurşun sol dizimden girdi, sol parmağım koptu. Şehadet getirene kadar acı duymadım. Şehadet getirdikten sonra ciğerim yandı. Dedim ‘Allah’ım burada öleceksem, doğru düzgün öleyim. Birkaç haini daha vurayım, öyle öleyim.’ Yunanistan’a kaçan hainler buradan kaçtı. Düştüm, kan kaybından bayılmışım. 10 gün komada kalmışım.”
Mahkemenin doğru karar vereceğini belirten Ala, sormak istediği soruları şöyle sıraladı:
“Bir helikopter, neden sivil yere iner? Yunanistan’a neden kaçarlar, yabancı bir ülkede neden yüzlerini gizlerler? Yaralanan bir insan neden en yakın hastaneye gitmez? 20 kilometre uzaktaki bir hastaneye sivil olarak gider? Hareket merkezindeki olaylar anlaşılınca neden alay terk edilmez? Neden suç işlemedilerse firariler? Bir asker sivil bir aracı neden gasbeder? Çoluğunu çocuğunu alıp neden lojmanlarını boşalttılar? Emir verildiği halde tanktakiler neden ateş etmedi? Tankta ateş olsaydı, orada bir tanesi kalmazdı. Biz tankın ateş gücünden faydalanmadık, koruyucu gücünden faydalandık. Neden polis çağırdık? Tarafımız belli olsun, diye. Allah onları bize şahit olsun diye yolladı. Uzay Şahin, Murat Yanık tugay komutanlığını neden ziyaret etti? Ne planladılar? Durdu Şahin’in Mehmet Türk’ün tugayda gece 23.00’te ne işleri vardı. Vatan emniyet binasına, CNN Türk’e, A Haber’e neden gittiler? Bunlar çocuk kandırdıklarını zannediyorlar. Bir şehit babası bana ‘O hainleri neden öldürmedin?’ dedi.”
Ala, bu kişileri NATO’dayken şikayet ettiğini, kendisinin kurmay olmadığını ifade ederek, bu kişilerin kendilerine saygı ve sevgilerinin bulunmadığını, sanki yoklarmış gibi davranarak o zaman da kendilerini belli ettiklerini anlattı.
“Darbe oldu haberim yok diyenler yalan söylüyor”
Müşteki Ala, “Vural Dizdar’ı, Mehmet Kocatepe’yi hoş geldiniz diye mi karşılayacaktık? Kan gövdeyi götürüyordu, bizden nezaket mi beklediler? ‘Darbe oldu benim haberim yoktu’ diyenler yalan söylüyor. Bizim çocuklarımız yok mu? Niye çatıştık? Bizim anamız, babamız yok mu? Biz Harp Akademisi’nde yemin ettik. Vatanımızı canımız pahasına korumak için.” diye konuştu.
Ala’nın konuşurken zaman zaman gözleri dolarken, salondaki bazı müştekiler de ağladı.
Ala olayları anlatırken, kışlanın haritası, projeksiyon makinesiyle duruşma salonuna yansıtılırken, Ala da kendisinin polislerle nasıl hareket ettiğini, nereden ateş edildiğini, haritada gösterdi.
“Çanakkale Savaşı’nda karşıdaki düşman belliydi”
Bir sanık avukatının, “Neden 4-5 polisle bunu bastırmaya çalıştınız? Bekleseydiniz şehit olmazdı?” sorusuna Ala, “O hainlerin bizi öldürmesini mi bekleseydik? Devre arkadaşım dediğin adam, sana silah sıkıyor. Biz tutuklamaya gittik. Ne birliği isteyeceğim. İnsanlara silah çekmişler. Cumhurbaşkanı’na sen kimsin? diyor.” diye cevap verdi.
Sanık avukatının, “İstiklal Savaşı’nda, Çanakkale Savaşı’nda bile yaralılara tedavi imkanı verilmiştir. Bazı sanık olan yaralılara yardım etmediğiniz, 5 saat beklettiğiniz iddiası var.” sözleri üzerine Ala, “Çanakkale Savaşı’nda karşıdaki düşman belliydi. Ben öldürmek isteseydim, öldürürdüm. Madem öleceklerdi, 20 kilometre uzaktaki hastaneye niye gittiler. Kaçmıştır onlar.” diye konuştu.
Müşteki Ala’nın ifadesinin ardından duruşmaya ara verildi.
Muhabir: Melike Gallenkuş-Mustafa Hatipoğlu