ANKARA
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kültür ve Kongre Merkezi’nde Hakim ve Cumhuriyet Savcıları Kura Töreni’nde konuştu.
Konuşmasına, tüm katılımcıları selamlayarak başlayan Erdoğan, eski bakanlardan Hasan Celal Güzel’e Allah’tan rahmet, yakınlarına ve sevenlerine başsağlığı diledi.
Merhum Güzel ile geçen hafta Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde gerçekleşen bir ödül töreninde bir araya geldiklerini anımsatan Erdoğan, kendisini çok sıkıntılı gördüğünü ancak ödül törenini ihmal etmeyerek oraya katıldığını aktardı. Erdoğan, “Bu sabah da bu haberi aldık. Devlet, siyaset ve millet hayatımıza gerçekten yaptığı hizmetleri daima saygıyla hatırlayacağımız Hasan ağabeyimiz, ilerleyen yaşına rağmen bitmeyen bir heyecan ve coşkuyla çalışmalarını sürdürüyordu. Mekanı cennet olsun inşallah diyorum.” ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün kura çekecek bin 236 hakim ve savcının görev yerlerinin hayırlı olmasını temenni ederek, şöyle devam etti:
“15 Temmuz darbe girişimiyle hain yüzü tartışılmaz bir şekilde ortaya çıkan FETÖ’nün en çok hedef aldığı kurumların başında şüphesiz ki adalet teşkilatımız geliyordu, zira onun için her şey orada başlıyor, her şey orada bitiyordu. Darbe girişiminin ardından içindeki Fetocuları en hızlı ve en kararlı şekilde temizleyen kurum yine adalet teşkilatı oldu. Bu temizliğin, adalet teşkilatımız bünyesinde yol açtığı boşluğun doldurulması konusunda atılan adımları en başından beri takdirle takip ettim, takip ediyorum. Fakat ‘Bitti mi?’ derseniz ben bittiğine henüz inanmıyorum. Daha çok çalışacağız, çünkü bu virüs aynen kanser gibi. Kim bilir daha nerelerde neler çıkacak ama takip edeceğiz, çıkaracağız. Adeta metastaz yapmış, bunların temizlenmesi gerekiyor. Zira bu kurum, bu müessese çok güçlü, çok sağlam, tertemiz, pırıl pırıl olması lazım.”
Avukatlık mesleğinden hakim ve savcılığa geçenlerin eğitim öğretimleri, tecrübeleri ve pratik bilgileri sebebiyle çok daha başarılı olduklarını bildiklerini dile getiren Erdoğan, pek çok ülkede hakim ve savcılığa atanacak kişilerin önce ciddi bir deneyim sahibi olmalarına özel önem verildiğini söyledi.
Okulunu bitirdikten hemen sonra hakim, savcı olan bir kişi ile 3-5 yıl gerçek dünyada tecrübe sahibi olduktan sonra mesleğe geçenlerin hadiselere yaklaşımlarının aynı olmayacağının açık olduğunu belirten Erdoğan, avukatlıktan hakim savcılığa geçiş uygulamasını yaygınlaştırarak sürdürmeleri gerektiğine inandıklarını ve bu adımı attıklarını anlattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yapılan atamalarla hakim savcı sayımızdaki eksilmeyi şu anda fazlasıyla telafi ettik. Ancak bu konuda zaten katetmemiz gereken daha çok mesafe vardı. Adalet Akademimiz bünyesindeki çalışmaları ideal hakim, savcı sayısına ulaşana kadar sürdürmeliyiz.” dedi.
“Adalet daima bizim önceliğimiz olmuştur”
“Arapçadaki ‘adl’, Türkçedeki ‘törü’ kelimelerinin özünü oluşturduğu adaletin tesisi hem Rabb’imizin emridir hem de devletin temelidir.” ifadesini kullanan Erdoğan, bunun için tüm adliye binaları ve mahkeme duvarlarında “Adalet mülkün temelidir.” yazdığını vurguladı.
Adaletin devletin, toplumun ve beşeri münasebetlerin de taşıyıcı sütunu olduğunu vurgulayan Erdoğan, “Adaleti sağlamak ile zulme kaymak arasındaki çizgi öylesine incedir ki kanunların hazırlanmasından mahkemelerdeki uygulamalara kadar her aşamada gerçekten çok ciddi titizlik göstermek gerekiyor. Devletler ve milletler adalet üzerinde yükselir veya adaletsizlik batağında boğulur giderler. Mazlumun ahının arşı titrettiğini asla unutmamalıyız. Bunun için adalet daima bizim önceliğimiz olmuştur.” diye konuştu.
Türkiye’deki adalet hizmetlerinin hakka, hukuka, kanunlara uygun şekilde yürütülebilmesi konusundaki hassasiyetlerinin bugüne mahsus olmadığına işaret eden Erdoğan, 2002 Kasım ayında iktidara geldiklerinde millete Türkiye’yi eğitim, sağlık, adalet ve emniyet üzerinde yükselteceklerinin sözünü verdiklerini belirtti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu amaçla bir yandan hukuk reformlarıyla tüm temel kanunları yenilerken ve ciddi değişikliklerle anayasayı demokratikleştirirken, diğer yandan da adalet hizmetlerinin altyapısını güçlendirdiklerini ifade ederek, şunları kaydetti:
“Önce vesayet güçlerinin ardından Feto ihanet çetesinin tüm tuzaklarına, sabotajlarına rağmen her iki alanda da önemli mesafe katettik. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkını getirmiş ve İstinaf Mahkemelerini faaliyete geçirmiş olmamız dahi hak arama yollarının genişletilmesi bakımından başlı başına birer hukuk devrimidir. Hem adli ve idari yargıdaki mahkeme sayılarını hem de Yargıtay ve Danıştaydaki daire sayılarını artırarak dosyaların daha hızlı sonuçlanmasını temin ettik.”
Adliyelerdeki destek personelinin sayısını iki katından fazla artırarak işlemlerin hızlı ve kaliteli yürütülmesini sağladıklarını anlatan Erdoğan, hakim ve savcıların değişen mevzuata ve şartlara uyumlarını kolaylaştırmak için eğitim programları düzenlediklerini, yurt dışına dil ve eğitim için personel göndererek hakim ve savcıların dünyayı daha yakından takip etmelerini sağladıklarını ifade etti.
Adalet teşkilatının altyapısını güçlendirme konusundaki en önemli çalışmalarından birinin de ülke genelinde inşa ettikleri 235 adalet sarayı olduğunu söyleyen Erdoğan, geçmişte bu tür hizmetlerin hükümet konaklarının giriş ya da bodrum katlarında verildiğini kaydetti.
Bunun adalet mekanizmasının çalışmasına uyan bir durum olmadığını, kendilerinin bunu görerek şartlara uygun faaliyet gösteren adliyeleri yeni ve modern binalara taşıdıklarını belirten Erdoğan, “Fiziki şartlardaki gelişmeyi şu örnek aslında çok iyi ifade edecektir; 2002 yılında adliyelerimizin büyüklüğü 600 bin metrekare bile değilken şimdi bu rakam 3 milyon 800 bin metrekarenin üzerine çıktı. Bakınız nereden nereye geldi. Halen devam eden projeler bittiğinde adliyelerimizin büyüklüğü 6 milyon metrekareye kadar ulaşmış olacak.” şeklinde konuştu.
Adliyelerde teknolojinin tüm imkanlarını kullanarak soruşturma ve yargılamaların hızlı ve güvenilir şekilde yürütülebilmesini de sağladıklarını anlatan Erdoğan, “Bunun yanında temel kanunlarımızın tamamını da yeniledik. Böylece hem uluslararası standartları hem de ülkemizin ihtiyaçlarını karşılayan güçlü bir mevzuat altyapısını sağlamış olduk.” dedi.
İnsan hakları alanında yaptıkları reformlarla hem vatandaşlara karşı gönüllerinin ferah olduğunu hem de uluslararası alanda ciddi hiçbir sıkıntıyla karşılaşmadıklarını söyleyen Erdoğan, kurdukları adli veri bankası sayesinde yürütülen hizmetlerin sağlıklı bir istatistiğinin tutulabilmesini, nelerin yapıldığının, nelerin eksik kaldığının görülebilmesini de sağlamış olduklarını anlattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, uzlaşma ve arabuluculuk sistemiyle alternatif çözüm yollarını devreye aldıklarını, adliyelerle birlikte ceza infaz kurumlarını da yenileyerek modernize ettiklerini, vatandaşların adalet hizmetlerine erişiminin kolaylaştırılmasının da bir başka önemli hizmetleri olduğunu bildirdi.
Yaptıkları hizmetlerin listesinin çok daha uzun olduğunu dile getiren Erdoğan, “Verdiğim bu örneklerden de anlaşılacağı üzere ülkemizde adalet hizmetlerinin lafzıyla ve ruhuyla hak ettiği yere gelmesi için her türlü çabayı gösterdik gösteriyoruz. Milletimize verdiğimiz sözü tutmakta kararlıyız. Türkiye Fırat’ın kıyısında kaybolan kuzunun sorumluluğunu üzerinde taşıyan yöneticilere, bunun hesabını soracak hakimlere ve savcılara sahip olduğu müddetçe Allah’ın izniyle millet olarak kimse sırtımızı yere getiremez.” değerlendirmesinde bulundu.
“Hiç kimseyi zalim rejimin veya terör örgütlerinin pençesinde bırakmadık”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, hakim ve savcılara, “Bu ülkede adaletin, sadece binaların üzerinde yazılan bir kavram değil, asıl olarak hayatın her anını kucaklayan bir ışık olduğunu göstereceğinize inanıyorum. Cumhurbaşkanı olarak hakka ve adalete uygun davrandığınız, adına karar verdiğiniz milletimize hizmet yolunda çalıştığınız sürece daima yanınızda olduğumu bilmenizi isterim.” diye seslendi.
Millet olarak güvenliği, adaleti, refahı kendisi için isteyen, bu uğurda başkalarını sömürmeyi meşru sayan bir anlayışa sahip olunmadığını, böyle bir anlayışla da hareket edilmediğini dile getiren Erdoğan, bunun için Türkiye’nin, komşularının, dostlarının başı dara düştüğünde birilerinin yaptığı gibi sınırları kapatıp keyfine bakmadığını belirtti. Önce canını ve namusunu kurtarmak için Türkiye’ye sığınan mazlumlara kapıların sonuna kadar açıldığını ifade eden Erdoğan, Suriye’den 3,5 milyon, 500 bin de Irak’tan gelenlerin Türkiye’nin misafiri olduğunu kaydetti.
Erdoğan, Avrupa ülkelerinin Türkiye’nin gösterdiği ev sahipliğini gösteremediğini, dünyada hiçbir ülkenin göze alamayacağı bu riskin altına girmekte bir an bile tereddüt edilmediğini dile getirdi.
“İnsan hayatından daha değerli bir şey görmediğimiz için hiç kimseyi zalim rejimin veya terör örgütlerinin pençesinde bırakmadık, hepsine de kucak açtık.” diyen Erdoğan, yedi yıldır bu yükün şikayetçi olunmadan ve yüksünmeden taşındığını söyledi.
Türkiye’ye sığınan herkesin ibate ve iaşe değil, aynı zamanda eğitim, sağlık başta olmak üzere tüm ihtiyaçlarının karşılandığını hatırlatan Erdoğan, bütün dünyayı özellikle de Avrupa’yı mülteci korkusunun sardığı, hatta bunun bir paranoyaya dönüştüğü bir dönemde, Türkiye’deki sığınmacılara sağlanan bu imkanların her türlü takdirin üzerinde olduğunu vurguladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, buna karşılık verilen sözlerin tutulmadığına işaret ederek, “Geri Kabul Anlaşması’nın ardından serbest dolaşımın devreye sokulacağı söylendi, yapılmadı. Sığınmacılara verilen hizmetler için ülkemize 3 milyar avro artı 3 milyar avro destek verileceği söylendi şu ana kadar kasamıza giren 850 milyon avrodur. Bu da bizim milli bütçemize değil, dolaylı yollarla Kızılayımıza, AFAD’ımıza gelen destektir.” şeklinde konuştu.
“Bu milletin bir şahsiyeti, izzeti, onuru, gururu var”
“Proje” diyerek, araya bir sürü kurum sokarak, vadedilen paranın kullanımının zorlaştırıldığını, yokuşa sürüldüğünü anlatan Erdoğan, “Vereceksen ver. Buyur gel kampları, konteyner kentleri, çadır kentleri gez. Oralarda okuldur, sağlıktır verilen hizmetleri gör yerinde. Ona göre de vereceksen bu parayı ver. Bizi oyalama. Bu milletin bir şahsiyeti, izzeti, onuru, gururu var. Bizim gururumuzla oynayamazsınız. Bunlar böyle alışmışlar. Kapılarında böyle süründüreceklerini sanıyorlar ama Türk milleti böyle bir millet değil. Biz asaletimizden asla taviz vermeden buradaki bu çalışmalarımızı yaptık, yapıyoruz, yapacağız.” ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ikinci 3 milyar avroluk dilimin konuşulduğunu ama daha birincisinin tamamen Türkiye tarafından alınmadığını, sığınmacılar için kurulan kamplar, verilen hizmetler, şehirlerde kalan misafirler için sağlanan şartların ortada olduğunu söyledi.
Bulgaristan’ın Varna şehrinde düzenlenecek Türkiye-AB Zirvesi’nde bir araya gelineceğini, çekilen fotoğrafların, videoların ortaya konulacağını dile getiren Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Buyur diyeceğim, verecekseniz verin, vermeyecekseniz dürüst olun, kusura bakmayın veremeyeceğiz deyin. Biz de adeta bir umut kapısında bekler duruma gelmeyelim. Buna rağmen illa proje diye ısrar edilmesini, bir takım uluslararası kuruluşların aracı olarak dayatılmasını açıkçası biz iyi niyetle bağdaştıramıyoruz. Fakat biz ne bu yardımları birilerinden iane umarak yaptık ne de bundan sonra yapacaklarımız için öyle bir beklentimiz var. Yardımcı olurlarsa sadece sözlerini tutmuş olurlar. Serbest dolaşım hakkı gibi vadettikleri paranın da üzerine yatacaklarsa kendileri bilirler. Tüm bu hususları her görüşmemizde dile getiriyoruz. İşte Varna’da da bunları tekrar önlerine koyacağız.”
Avrupa’nın Türkiye’ye karşı iyi niyetle bağdaştıralamayan tavırlarının sadece bunlardan ibaret olmadığına dikkati çeken Erdoğan, “Ülkemize karşı faaliyet gösteren ne kadar terör örgütü mensubu varsa hepsi de Avrupa’da baş tacı edilirken, bunlara ücretsiz silah verilirken, bunlar bize karşı kullanılırken… Buyrun Afrin’de olayı gördünüz, Fırat Kalkanı Harekatı’nda gördünüz. Buralarda bize verdikleri sözleri tutmadılar.” dedi.
Fırat Kalkanı Harekatı’nda ABD Başkanı Barack Obama ile konuştuğunu anlatan Erdoğan, “Bu harekatı yapıyoruz, yaptık, siz bizim stratejik ortağımızsınız, model ortağımızsınız.” dedikleri halde ne yazık ki bizim kendilerinden talep ettiğimiz silahları vermedikleri gibi oyaladılar ve artık baktık ki bu iş olmuyor, biz kendimiz Fırat Kalkanı Harekatı’nı yaptık.” diye konuştu.
Erdoğan, 2 bin kilometrekarelik alanın Türkiye’nin kontrolünde olduğunu, o bölgenin 140 bin insanının döndüğünü, güvenliğinin de Türkiye tarafından sağlandığını aktardı.
“Emin bir belde haline getirilecek”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hatay’a, Kilis’e, Şanlıurfa’ya yapılan roket atışları neticesinde Afrin’e girildiğini hatırlattı.
“Hep diyordum ya bir gece ansızın gelebiliriz diye. Geldik ve işi bu noktaya getirdik.” şeklinde konuşan Erdoğan, dost bilinenlerin sözlerinde durmadığını, parayla silah istenmesine rağmen Türkiye’ye silah verilmediğini, terör örgütüne 5 bin tır silah, 2 bin kargo uçağıyla silah ve mühimmat gönderildiğini kaydetti.
Açılan tünellerdeki silah ve mühimmat depolarının görüldüğünü, buradaki silahların Türkiye’ye karşı kullanılacağını vurgulayan Erdoğan, “Öyleyse biz kendi göbeğimizi kendimiz kesmek zorundaydık ve kendi göbeğimizi kestik ve hamdolsun şu an itibarıyla 3622 terörist etkisiz hale getirilmiş vaziyette.” bilgisini paylaştı.
Erdoğan, dün sabah itibarıyla son operasyonun yapıldığını, Afrin’de selalar okunmaya başlandığını, henüz işin bitmediğini, ÖSO’nun, Türk askeriyle orada el yapımı bomba, terörist araması yaptığını aktardı. Oranın emin bir belde haline getirileceğini, halkın oraya huzur içinde gireceğini vurgulayan Erdoğan, “Virgülü koyduk, inşallah şimdi nokta konacak. Bununla kalmayacağız tabii. Bunun uzantısı var. Onlar da hallolacak. Zira bizim derdimiz işgal değil. Bizim derdimiz bu teröristlere karşı o temizlik harekatını gerçekleştirmek ve bu teröristlerden ülkemize karşı olan tehdidi ortadan kaldırmak.” değerlendirmesinde bulundu.
Erdoğan, Zeytin Dalı Harekatı’nın başlangıcından bu yana 3622 teröristin etkisiz hale getirildiğini bildirdi.
“Bir gece ansızın Sincar’a da girer, oradaki PKK’lıları da temizleriz”
Terör koridorunu büyük boyutta halletmiş vaziyette olduklarını bildiren Erdoğan, “Çünkü bu teröristlerin hedefi aslında doğudan Akdeniz’e bir koridor açmak. Biz şimdi ondan böylece kurtulmuş oluyoruz. Böylece de çalışmalarımızı kararlı bir şekilde sürdürüyoruz.” ifadelerini kullandı.
Hem kuklalarla hem de kuklacılarla olan mücadelelerini sonuna kadar sürdüreceklerinin altını çizen Erdoğan, şöyle konuştu:
“Sivri sinekleri imha ederken, bataklığın kurutulmasını da ihmal etmiyoruz. Bunun için terörle mücadelemizde konsept değişikliğine gitmiş olduk. Terör örgütleriyle mücadele alanımızı bunların eğitildiği, donatıldığı, kök salmaları için sürekli desteklendiği yerlere doğru genişlettik. Tabii bu arada sınırlarımız içerisinde de teröristleri boş bırakamazdık. Onları da tamamen imha etmeyi sürdürüyoruz. Suriye’deki operasyonlarımızın başarısı sınırlarımız boyunca kurulmaya çalışan terör koridorunun önünü kesmeye yönelikti. Onun için de hem ulusal hukuk, hem de uluslararası hukuk gözetilerek bu adımlar atıldı. Zeytin Dalı Harekatı’nı yürüttüğümüz Afrin’de bütün bu amaçlar gözetilerek varız. Dün Afrin şehir merkezini kontrol altına alarak Zeytin Dalı Harekatı’nın en önemli aşamasını geride bıraktık. Ardından şimdi Münbiç, Ayn el Arap, Tel Abyad, Resulayn, Kamışlı şeklinde bu koridoru tümüyle ortadan kaldırana kadar bu süreci devam ettireceğiz. Aynı şekilde Kuzey Irak’taki terör kamplarını da gerekirse sürekli olarak kontrolümüz altına alarak, zira Merkezi Yönetime söyledik, dedik ki, bakın burada ikinci bir Kandil ihdas ediliyor. Neresi o ikinci Kandil? Sincar. Eğer bu işi halledecekseniz siz halledin. Eğer halledemiyorsanız biz hemen bir gece ansızın Sincar’a da gireriz, oradaki PKK’lıları da temizleriz.”
Irak merkezi hükümetine de seslenen Erdoğan, “Eğer dostsak, eğer kardeşsek bize gerekli kolaylığı sağlayacaksınız. Sizden önceki Irak merkezi yönetimlerine de biz bunları söyledik. Eğer burada PKK’yı temizlemiyorsanız, bize bırakın, buradaki PKK’yı da biz temizleyelim. Dediler ki, ‘Biz sıkıntıya düştüğümüzde size durumu bildireceğiz.’ O gün bugün hala bildirecekler. Sayın Başbakanımız görüşüyor, biz görüşüyoruz henüz bir netice yok ama bu iş çok daha uzarsa yeni bir Zeytin Dalı da orada olur.” diye konuştu.
“Teröristlere kulak verenlerin nasırlaşmış kalpleri bizi yolumuzdan döndüremeyecek”
Dünyanın dört bir yanından gelip burunlarının dibinde binbir tezgah kuranlara gıkını çıkarmayanların, Türkiye’nin terörle mücadelesi karşısındaki vaveylalarının kendilerini hiç ilgilendirmediğini vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:
“Afrin’deki operasyonumuz, ikinci ayına girmek üzere olduğu şu günlerde, kıyıda köşede kalmış belli bölgeler haricinde hamdolsun hedefine ulaşmıştır. Fakat önemli olan ne biliyor musunuz? Ben Musul’un şöyle son fotoğraflarına bakıyorum, video kayıtlarını izliyorum, Rakka’nın video kayıtlarını izliyorum ve bütün bunlarla beraber Irak’ın neredeyse ta güney bölgelerine kadar oraların bütün video kayıtlarını izliyorum, bir de bizim şu andaki Afrin’deki video kayıtları izliyorum. Elhamdülillah neredeyse binalarda hiç tahribat yok gibi. Şimdi Afrin halkı rahatlıkla gelip binalarına yerleşebilecek ama oralarda kim bilir daha ne kadar yatırım yapılacak da oralar ayağa kalkacak. Niye, bu millet böyle bir millet. Biz böyleyiz. Biz yıkmaya, yakmaya değil, ihya etmeye geliyoruz, farkımız bu. Bizim görevimiz inşa ve ihya. Terör örgütü mensuplarının bir kısmı ise burada ne oldu biliyor musunuz? Kuyruklarını kıstırıp kaçmaya başladılar. Kalanları, sivilleri kendilerine kalkan yapmaya kalktılar. Alçakça bir yöntemle akıbetlerinden kurtulmaya çalıştılar ama fayda etmedi. Biz bu oyunu 2015 yılındaki çukur eylemlerinde de ülkemizde görmüştük hatırlayın. Sonuç ne oldu? Hepsini de açtıkları çukurlara gömdük. Şimdi Afrin’de de aynısı gerçekleşti. Asla kazanamayacakları bir savaşı sırf propaganda malzemesi olsun diye elli yüz sivilin öldürülmesi taktiğine indirenler de onlara destek verenler de alçaktır, ahlaksızdır, insanlıktan nasibini almamıştır. Biz bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da azami titizlikle bu mücadeleyi sürdüreceğiz. Teröristlerin oyunlarını görüntüleriyle, bilgileriyle, şahitleriyle birer birer ortaya döktüğümüz halde hala onlara kulak verenlerin nasırlaşmış kalpleri, körelmiş gözleri, lal olmuş dilleri bizi yolumuzdan döndüremeyecektir. Çünkü biz bu hassasiyeti birileri öyle istediği veya öyle beklediği için değil, doğrusunun bu olduğuna inandığımız için gösteriyoruz.”
“Kimse bu kahramanları DEAŞ’ın çapulcularıyla, PYD’nin korkak tavuklarıyla karıştırmasın”
Suriye ve Irak’taki Araplar, Kürtler ve Türkmenler için “öz kardeşlerimiz” ifadesini kullanan Erdoğan, “Onların zarar göreceği hiçbir işe kalkışmamız, böyle bir yola tevessül etmemiz asla düşünülemez. Biz Afrin’deki ve diğer bölgelerdeki mücadeleyi sadece kendi güvenliğimiz için değil, aynı zamanda oralarda yaşayan Arap, Kürt, Türkmen velhasıl kardeşlerimizin huzuru, geleceği, hakları için de yürütüyoruz. Suriye topraklarındaki varlığımızın tek amacı, bu kardeşlerimizi terör örgütlerinin tasallutundan kurtararak, haklarına, özgürlüklerine kavuşturmak, onlara aydınlık bir gelecek sağlamaktır.” dedi.
Erdoğan, Afrin’de fedakarca görev yapmalarından ötürü Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarını, polisleri, jandarmayı, güvenlik korucularını ve Milli İstihbarat Teşkilatı mensuplarını tebrik ederek, şunları söyledi:
“Milli İstihbarat Teşkilatımızla ve Mehmetçiklerimizle birlikte çalışan Özgür Suriye Ordusu mensupları ki bunlar ölümü korkuttular. Ölümün üzerine gittiler. Ülkelerinin ve kardeşlerinin kurtuluşu için gerçekten çok büyük kahramanlık gösterdiler, gerçekten tarihi bir mücadele verdiler. Kimse bu kahramanları DEAŞ’ın çapulcularıyla, PYD’nin korkak tavuklarıyla karıştırmasın. Bunların her biri maşallah birer aslan yavrusu gibi sahada kükrediler ve neticeye ulaştılar. Rabbim yar ve yardımcıları olsun.”
Kura çekimi yapacak hakim ve savcılara görev yerlerinde başarılar dileyen Erdoğan, “İnanıyorum ki hakim ve savcılar olarak görev yapacaksınız ama ben de Cumhurbaşkanınız olarak her zaman sizin yanınızda, sizlere her türlü devlet imkanlarını sağlamada, destek vermeye hazır olan bir görevliniz ve hadiminiz olarak bulunacağım. Çünkü bu sütunun ayakta durması lazım. Eğer bu sütun ayakta durmazsa bu devlet, bu millet ayakta duramaz. Onun için ‘Adalet mülkün esasıdır.’ demişler.” ifadelerini kullandı.
Muhabir: Enes Kaplan, Merve Yıldızalp, Özcan Yıldırım