BİNGÖL
Bingöl Üniversitesi (BÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü Başkanı Doç. Dr. Hüseyin Çaldak, AA muhabirine yaptığı açıklamada, baş döndürücü hızla gelişen teknolojiyle beraber küçük yaştan itibaren televizyon, telefon, tablet ve oyun konsolları etkisinde büyüyen gençlerin muhakeme etme kabiliyetinden yoksun yetiştiklerini söyledi.
Gençleri “toplumların kayıp hazineleri” olarak değerlendiren Doç. Dr. Çaldak, şöyle devam etti:
“Gençlik toplumumuzun kaybettiği en büyük hazinedir maalesef. Genç, Farsça bir kelime olup, ‘define, hazine’ demektir. Ancak günümüzde kaybettiğimiz en büyük hazine olduğu halde en çok da habersiz olduğumuz, kayıplarımız içerisinde en büyüğüdür. Genç kavramını teknoloji kavramına mahkum etmişiz. Günümüz gençliği kendi benliğini, aklını, fikrini, ruhunu sadece maddeyle doldurmanın ümidiyle ve hayaliyle yetişmektedir. Cipsle beslenip, caps dili kullanan bir gencin muhakemesinin gelişmesi çok zordur.”
Gelecek kaygısı denince sadece iş, aş ya da diploma diye bilen ya da düşünen, manevi boyutuyla insanın erdemlik noktası nedir bilmeyen gençliğe gereken önemin verilmediğini savunan Çaldak, bu konuda en büyük suçun felsefeci ve ilahiyatçılarda olduğunu savundu.
“Bazen gencin yüreğine dokunmak gerekiyor” yönündeki söylemin “aslında aklına dokunmak gerekiyor” diye düzeltilmesi gerektiğini aktaran Çaldak, şöyle devam etti:
“Biz gencin arzularını elde edersek, arzularına göre bir şey ortaya çıkarırsak, biz onların ihtiyaçlarını kendi istediğimiz hak ve hakikat, vicdan, erdem noktasında belirlersek, elbet onlar da gelecekle alakalı yeni ümitler taşımamıza sebep olacak bir şekilde yetişirler. Onun için biz üniversite olarak kendi bölümümüzde, felsefe bölümümüzde gençlere birebir zihin yapılarının inşası, imarı yönünde dokunmaya çalışıyoruz.”
“Yüreğini, aklını ve ruhunu beslemek gerekir”
Gençlerin geleceğe eğitim öğretimle hazırlandığını anımsatan Hüseyin Çaldak, üniversitelerde kesinlikle öğretimden ziyade eğitimin olması gerekliliğine inandığını kaydetti.
Çaldak, şöyle dedi:
“Üniversitelerde mantığı, tasavvufu, tefsiri öğretim açısından veririz ama eğitim noktasında fazla bir şey verdiğimizi göremiyoruz. Zira eğitim, o ilmin pratiğini yaptırmaktır. Bu da öğrencinin hissiyatına dokundurmakla mümkündür. Sadece sınav yapmak, not vermek, diploma vermek maksat olmamalıdır. En güzel diplomaya sahip olduğu halde o insanın toplum için zararlı hale gelmesine engel olacak şey ruh eğitimidir. Onun için yüreğini, aklını ve ruhunu beslemek gerekir. Erdemli bir birey oluşmasının temelinde hakikaten felsefi zihin yapısı olacak bir toplum oluşturmak gençlerle mümkündür.”
Doç. Dr. Çaldak, “Kalp yönünde vefa, sadakat, milletini, devletini, annesini, babasını, büyüğünü, hocasını, öğrencisini sevmek vardır. Ruh, akıl ve vicdan üçlüsü noktasında kalbi eksik bırakırsak, gıdasını eksik bırakırsak o sadece ya hakikaten kalp yönüyle yobaz olur ya da akıl cihetiyle sadece inançsız olur. Kalbini doldurmak da gıdasını vermek de aslında erdemliğe ait bütün değerleri vermektir. Onunla ruhunu tatmin etmektir. Ancak iki kanatlı olursa hakkıyla bir gençlik ortaya çıkar.” diye konuştu.
“Çocuk robot olarak yetişiyor”
Teknolojinin geldiği noktaya değinen Çaldak, televizyon, telefon ve internetin yaygın olduğu ortamda büyüyen bireylerin, önlem alınmadığı taktirde, gelecekte akıl muhakemesinden yoksun birer robot olarak yetiştiğini ifade etti.
Bebek sayılabilecek yaşta çocuğun eline telefon verildiğini belirten Hüseyin Çaldak, “Günümüzde çocuk doğuyor, doğduktan sonra çocuğun elinde tablet, annesi televizyon, babası bilgisayar olunca çocuk robot olarak yetişiyor. Ne aklında, ne muhakemesinde ne de zihin yapısında maalesef bir gelişme oluyor. Bu şartlar altında büyüyen çocuğun kullandığı kelimeler taklit, cümleler yapmacık, düşüncesi reklam ve şov, muamelesi de faydasız olmaktadır. Biz büyükler olarak da bununla övünmekteyiz. Şımarıklıklarına özgüven, taklitlerine kabiliyet diye bakmaktayız. Bu bakış açısı çocukların gelişmesinde onlara olumsuz şekilde yansımaktadır. Şimdi teknolojiden kurtulmanın imkanı yoktur. Küreselleşmenin de etkisiyle uzak durmak daha imkansız hale gelmiştir. Ancak öncelikle ebeveynin, sonra öğretmenlerin alternatifler sunarak bu imkanları doğruya yönlendirmek zarureti vardır. Teknolojiyi güzel yönde kullandırsak sorun çıkmaz. Aksi halde duygusuz, muhakemesiz, zihin işlevi olmayan robot tarzı varlıklar yetiştirmiş oluruz.” şeklinde konuştu.