İSTANBUL – ÇİĞDEM ALYANA
Yeşilay 2. Genel Başkan Yardımcısı Dr. Mehmet Dinç, Dünya Sağlık Örgütü tarafından “akıl hastalığı” kabul edilen oyun bağımlılığına ilişkin, kimyasal bağımlılıkla alakalı insanların farkındalığının olduğunu ancak davranışsal bağımlılık anlamında herkesin “kötü alışkanlık”, “kendi kendini toplar”, “iradesiyle çözer” gibi baktığını belirterek, “Kimyasal bağımlılık ne kadar hastalıksa davranışsal bağımlılık da o kadar hastalıktır. Tek başına ‘kendime biraz sahip olayım, mücadele edeyim’ diyerek çözülmez. Bu hastalığın tıbbi tedavi, psikolojik destek ve psikoterapi ile çözülmesi lazım.” dedi.
Dünya Sağlık Örgütü, en son 1990 yılında güncellenen Hastalıkların Uluslararası Sınıflaması (The International Classification of Diseases) teşhis kılavuzunun 2018 yılında yenileneceğini ve bilgisayar oyunu bağımlılığının da kılavuzda “akıl hastalığı” başlığı altında yer alacağını duyurdu.
Uzmanlar, günümüzde yediden yetmişe herkesi adeta kıskacı altına alan, bireyleri yalnızlaştıran, sorunlu kişilikler haline getiren ve ileri aşamalarda klinik vakalara dönüştüren bu teknolojik esarete karşı kullanıcıları uyardı.
Yeşilay 2. Genel Başkan Yardımcısı Dr. Mehmet Dinç, internet ve teknoloji bağımlılığının, davranışsal bağımlılık olarak ele alındığını, bunun dünya için yeni bir olgu olduğunu, çok hızlı bir şekilde ortaya çıktığını, çok yaygın bir şekilde dünyayı sardığını belirtti.
Özellikle Asya ülkelerinin bu durumdan ciddi anlamda muzdarip olduğunu ifade eden Dinç, Güney Kore ve Çin’in, devlet düzeyinde tedbirler almaya başladığını, Çin’de teknoloji bağımlıları için askeri kampların organize edildiğini, Güney Kore’de, yataklı ve ayaktan 50’nin üzerinde tedavi merkezi açıldığını aktardı.
Dinç, Dünya Sağlık Örgütü’nün, online oyun bağımlılığının, bu konuda yeterince araştırma ve kriter oluştuğu için “Hastalıkların Uluslararası Sınıflaması Teşhis Klavuzu”nda yer alacağını anlattı.
İstanbul’da geçen aylarda 3 gün boyunca 35 ülkeden 50 bilim insanıyla bir araya gelerek, teknoloji bağımlılığı kriterlerinin neler olması, nasıl genişlemesi gerektiği konusunda ve örnek vakalar üzerinden bilgi paylaşımı yaptıklarını bildiren Dinç, Dünya Sağlık Örgütü bünyesinde Türkiye’nin de yer aldığı bir görev gücü oluşturulduğunu ve çalışmalara başlandığını söyledi.
“Algının tek bir boyuta kilitlenmesine sebep oluyor”
Yetişkinlerin de her geçen gün yayılan ciddi anlamda ekran bağımlılığı olduğunu belirten Dinç, sözlerine şöyle devam etti:
“Teknoloji ile özellikle erken yaşlarda çok fazla haşır neşir olmak, algının tek bir boyuta kilitlenmesine sebep oluyor. Diğer algılarımız gelişmiyor, bu durum beyin gelişimini de olumsuz etkiliyor. 0-2 yaş arası beyin gelişimi açısından çok kritik bir dönemdir. Bu dönemde çocukların, bebeklerin çok mümkün olduğu kadar çok uyarıcıya maruz kalmalarını, onlara dokunmalarını, koklamalarını, tatmalarını, görmelerini, onlarla oynamalarını, esnetmelerini isteriz ki bu tür tecrübelerin hepsi beyin gelişimi anlamında çok kritik öneme sahip.
Bebeklikten itibaren teknolojiye mahkum bırakılan çocuklar, maalesef bu tecrübelere sahip olmadıkları için beyin gelişimi anlamında dezavantajlı olarak hayata başlıyorlar. Gerçek hayattan koparıldığı için, gerçek hayatta mutlaka ihtiyaç duyduğumuz becerilerden mahrum kalıyor çocuklar. Bunların en başında da sosyal beceriler var. İnsanlarla ilişki kurma becerisi var, insanların duygularını okuyabilme, yüz ifadelerini anlayabilme, sözlerin arkasında yatan anlamı ve duyguyu çıkartabilme becerileri var. Bunlarda özellikle yeni neslin çok ciddi anlamda sıkıntı yaşadığını görüyoruz.”
Bir diğer meselenin ise gerçek hayat tecrübeleri, yani bedene yönelik yapılan yatırım olduğunu anlatan Dinç, çocuklarda ve gençlerde, spor yapma, hareket etme, kasların gelişmesi, kemiklerin güçlenmesi noktasında ciddi anlamda problemlerin yaşandığını belirtti.
Gençlerde çok garip bir şekilde romatizma hastalığından bahseder hale gelindiğini aktaran Dinç, “Çünkü çok uzun saatler bilgisayar başında durduklarında ve yanlış durduklarında ciddi anlamda sıkıntılar söz konusu oluyor. Kas, eklem, duruş bozukluğu, eklem ağrıları oluyor. İkinci olarak da ileri gitmesine mani olan teknoloji kullanımı var. Çocuğun boyunun uzaması, kemiklerinin güçlenmesi, kilosunun oturması anlamında problemler yaşıyoruz. Obezitenin büyük oranda yaygınlaşması buna bağlı. Çünkü çocuklarımız günde ortalama 9-11 saat oturuyor. Hareket ettiği, enerjisini boşalttığı bir alan bulamadığı için vücut gelişme zeminini kaybediyor.” diye konuştu.
“Rol modellik çok kötü seyrediyor”
Özellikle büyükşehirlerde çocukların fiziksel anlamda enerjilerini boşaltabilecekleri zeminlerden mahrum olduklarını vurgulayan Dinç, şunları kaydetti:
“Anne-babaların çocuklara sık sık söyledikleri bir şey var ‘bilgisayarını kapat’, ‘cep telefonunu kapat.’ Peki ne yapsın çocuk? Bilgisayarı kapattığında bir hareket alanı var mı? Anne-babaların olumsuz televizyon ve teknoloji kullanımı var. Rol modellik de bu anlamda çok kötü seyrediyor. Çok sık karşılaştığımız bir durum var. Anne-babalar çocuklarını psikoloğa getiriyorlar, ‘bu çocuğu bilgisayarın başından kaldıramıyoruz.’ Sorduğumuz soru şu; ‘kalksın ne yapsın?’. ‘Gelsin bizimle televizyon seyretsin’ diyor. O ekrandan bu ekrana, maalesef çözüm değil. ‘Çocuk ders çalışsın bir televizyon seyredelim, çocuk kitap okusun biz bilgisayara bakalım, çocuk yazı yazsın biz cep telefonu ile oynayalım.’ Ciddi anlamda kötü örneklik olduğunu görebiliyoruz. Temelde meselemiz özellikle büyükşehirlerde, fiziksel anlamda hareket edebilecekleri, bedenlerini kullanabilecekleri mekanların oluşturulması.
Çocukların kendilerini ifade edebilecekleri, yeteneklerini geliştirebilecekleri, olumlu geri bildirim alabilecekleri zeminlerin oluşması lazım. Sosyalleşmeyle alakalı büyük sıkıntı var. Büyük şehirlerde kimsenin kimseyi tanımadığı binalarda yaşıyoruz. Dolayısıyla hepimizin sosyalleşmeye ihtiyacımız var. Gençler bu imkanı bulamadığı zaman tabii ki sosyal medyanın başından kalkmıyor.”
Evde anne baba ne kadar kural koyarsa koysun, alternatif oluşturamadığı sürece bunların mutlaka bozulacağının altını çizen Mehmet Dinç, “Anne babalar bize geliyor, ‘yasakladım’ bir hafta sürüyor, ‘engel koydum’ iki hafta sürüyor, ‘şifreyi değiştirdim’ bir saat sürüyor. Dolayısıyla bunlar asla çözüm değil. Evde anne babanın doğru rol olması, özellikle süre ve içerikle alakalı belirli kriterler koyması çok önemli. İçerik konusunda yaşlarına uygun olmayan, gelişimlerine zarar verecek materyale maruz kalıyorlar. Anne babaların kontrolü çok önemli.” dedi.
“Online kumar bağımlılığı, tehlikeli boyutlara gelmeye başladı”
Teknoloji ve oyun bağımlılığı olan kişilerin hayatlarının inanılmaz şekilde daraldığını, renksizleştiğini ve zorlaştığını belirten Dinç, “Uzun süreler teknolojinin tek bir boyutuna maruz kalan insanlar, diğer faaliyetleri bırakıyorlar. Gerçek hayat sorumluluklarını yerine getiremez oluyorlar. İlişkileri bozuluyor. Öğrenci ise okuldaki ders başarısında ciddi düşüşler oluyor. Gelecekle alakalı bir şey düşünemez hale geliyorlar. Çalışıyorsa işteki başarısı düşüyor.” diye konuştu.
Online kumar bağımlılığının tehlikeli boyutlara gelmeye başladığını gördüklerini aktaran Dinç, “Bize, buna bağlı büyük maddi kayıplar yaşayan insanlar gelmeye başladı. Gençlerde de bu oyunlara ümit bağlamak, kısa yoldan zengin olma düşüncesi söz konusu olabiliyor.” değerlendirmesinde bulundu.
“Bedensel temizliğini yapamaz hale geliyor”
İnternet ve oyun bağımlılığı nedeniyle profesyonel yardım almak için kendisine başvuran vakalardan örnekler aktaran Dinç, “Türkiye’nin en zor kazanılan liselerinden birini kazanmış bir çocuk lise birinci sınıfta ders çalışmayı bırakıyor, bir süre sonra ders başarısı düşüyor, okuldan atılma noktasına geliyor. Toparlanmak bir tarafa okula kendisi gitmez hale geliyor. Anne-baba, öğretmenleri, okul idaresi çocuk okula gitsin diye çaba sarf ediyor ama bırakın okula gitmeyi, ders çalışmayı, bedensel temizliğini bile yapmaz hale geliyor.” ifadelerini kullandı.
Üniversite döneminde olup, üniversiteyi uzun süre uzatmış, bütün öz güvenini kaybetmiş, kendisiyle ilgili hiçbir gelecek düşünemeyen vakaların da olduğunu belirten Dinç, “Babasına ağlayarak diyor ki ‘baba bana ömür boyu bakar mısın?’ Çünkü bilgisayar oyunlarını bırakıp ayakları üzerinde durabileceğine inanmıyor.” dedi.
Evliliklerde de online bağımlılıktan dolayı ciddi sıkıntıların yaşandığını, boşanmaların meydana geldiğini ifade eden Dinç, “Eskiden uyuşturucu bağımlısı anne-babaların olumsuz etkilenen çocuklarını görürdük, şimdi ise online cinsellik bağımlısı babaların, bu süreçten olumsuz etkilenen çocuklarını görüyoruz. Çünkü ciddi anlamda ruhlarında iz kalıyor.” diye konuştu.
Kimyasal bağımlılıkla alakalı insanların farkındalığının olduğunu ancak davranışsal bağımlılık anlamında herkesin “kötü alışkanlık”, “kendi kendini toplar”, “iradesiyle çözer”‘ gibi baktığını vurgulayan Dinç, “Kimyasal bağımlılık ne kadar hastalıksa davranışsal bağımlılık da o kadar hastalıktır. Tek başına ‘kendime biraz sahip olayım, mücadele edeyim’ diyerek çözülmez. Bu hastalığın tıbbi tedavi, psikolojik destek ve psikoterapi ile çözülmesi lazım. Böyle hastalığı olan insanların kimyasal bağımlılıkta yaptığımız gibi tedavi sürecine bir an önce sokulması lazım.” diye konuştu.
“Anne-babalar, çocuklara kendilerini güçlü hissedecekleri zeminler sağlamıyor”
Anne-babaların, çocuklara kendilerini güçlü hissedecekleri zeminler sağlamadığını anlatan Dinç, sözlerine şöyle devam etti:
“Bir danışanım diyor ki ‘sanal ortamda 3 krallık kurdum, gerçek hayatta tek başıma otobüse binmeme izin vermiyorlar’. Gerçek hayatta kendini güçlü görmüyor, kendi kendine karar alabileceği bir zemin sağlanmıyor. Ama internette bir klanı var, kendine bağlı adamları var ve ona saygı duyuyorlar. İnsanlar özellikle ergenlik döneminde saygı görme ihtiyacı içindedir. Gerçek hayatta karşılayamıyorsa sanal anlamda karşılamaya çalışır. Evlilikte de öyle. Eşler arasında ilişki, sevgi, iletişim bozulduğu zaman, kişi bunu çözme yönünde bir gayret gösteremediği zaman bu sefer sanal anlamda sevgi, ilgi, dikkat görmeye çalışıyor.”
“Oyun değil, aşamalı bir cinayet planı”
Yeşilay 2. Genel Başkan Yardımcısı Dr. Mehmet Dinç, gençler arasında yayılan ve dünya çapında yüzlerce intihar olayıyla bağdaştırılan “Mavi Balina” oyununa da dikkati çekerek, şunları kaydetti:
“Mavi Balina aslında bir oyun değil, aşamalı bir cinayet planı. Kişi adım adım kendini öldürüyor. Aşamalı intihar planı desek kimse girmeyecek bu sürece. Ama mavi balina oyunu diyorlar gençler merak ediyor. Bahislerle de alakalı öyle bir şey var. Kumara, bahis diyor, şans oyunu diyor.
Aşamalarda psikolojiyi inanılmaz derecede yıpratma ve insanı sosyal çevresinden koparma söz konusu. İnsan tek başına kaldıktan sonra psikolojiyi bozacak komutlar veriyor. Gece saat 4’te kalk şu müziği dinle diyor. Ya da gece kalk şu şiddet görüntüsünü izle diyor. Verdiği komutlarda kimseyle 3 gün konuşmama var. Sosyal destek mekanizmasını da kaybettiğinde psikolojik olarak ciddi anlamda zayıflıyor. Zayıfladıktan sonra öyle bir noktaya geliyor, intihar et komutuna karşı gelecek gücü kendinde bulamıyor.”
İnternet veya oyun bağımlılığı kriterlerini anlatan Dinç, “şunları söyledi:
“Birincisi belirginlik. Yani dışarıdan bir insan benim hayatıma baktığında, bütün davranışlardan farklı olarak bir davranışın bütün hayatımın merkezine oturduğunu görür. İkincisi, duygu durum değişimi için bir davranışı kullanmak. Yani, duygularımı ifade etmek için tek kanal kullanıyorum. Bir insan kafa dağıtmak için sadece televizyon seyrediyorsa ve televizyon seyrettiği zaman kafa dağıtamıyorsa bu artık bağımlılık haline gelmiştir.
Geri çekilme belirtileri dediğimiz bir semptom var, yani ulaşamadığımız, kullanamadığımız zaman ‘kötü, sinirli, gergin, çaresiz hissediyorum’ gibi problemler söz konusu olmaya başladıysa yine problem var. ‘Çok acil haber beklemiyorum ama telefonumu devamlı kontrol ediyorum.’ ‘Pazar günü cep telefonumu elimde unuttuğumda kaygılanıyorum.’ Bunlar hep işaret. Çok kullanımdan dolayı çatışmanın olması ciddi problem. ‘Zararını gördüm azaltacağım ama azaltamıyorum.’ ‘Bırakacağım ama bırakamıyorum.’ Bu belirtiler olduğu zaman ciddi olarak korkmamız gereken bir durum söz konusudur.”
“Gerçek hayatı ciddiye almamız gerekiyor”
İnternet ve oyun bağımlılarına gerçek hayatı ciddiye almaları önerisinde bulunan Dinç, “Kendi hayatımızla alakalı bir çok şeyi toparlayabiliriz ama bu biraz emek istiyor. İnternetteki en cazip unsur, hiçbir emek vermeden bir sürü şeyi değiştirebiliyorsunuz. Gerçek hayat emek istediği için insanlar emek istemeyen tarafa gidiyorlar. Bu emek istemiyor ama zamanla bedeli ağır oluyor. Gerçek hayatı biraz ciddiye alıp, yaşamayı umursayıp, biraz emek vermemiz lazım. Hayatımızı toparlamakla alakalı. Sorunlardan internete kaçarak çözemiyoruz, bilakis büyütüyoruz.” dedi.
İnsanların bedenlerinin, ruhlarının ve aklının hakkını vermesi gerektiğine dikkati çeken Dinç, şunları kaydetti:
“Düzenli spor yapmamız lazım. Psikolojik olarak yeteneklerimize yatırım yapmamız lazım. Sosyal olarak ilişkilerimizi derinleştirmemiz lazım. Zihinsel olarak yeni bir şeyler öğrenmemiz, öğrendiklerimizi sürdürmemiz lazım. Bir insan gelişiminin hakkını verdiği zaman bağımlı olacak kadar interneti kullanma vakti yok. Çok fazla kullanıyorsa kendinden çalıyor. Hayatla alakalı bir hedefimizin olması lazım, bir hedefimiz yoksa bizi bağımlı olmamak için tutan unsur kalmamış oluyor. Sosyal ilişkilerimizi ne kadar genişletirsek, bağımlılıklardan o kadar uzak olmuş oluruz.”
Dinç, internet bağımlılığı konusunda TÜİK ile yaklaşık 30 bin kişinin katılacağı ve Türkiye’yi örnekleyecek bir çalışma yapacaklarını sözlerine ekledi.